Bir gönül efendisinin dediği gibi günler gelip geçmeye kuşlar gibi uçmaya devam ediyor. Zaman hızla akıp gidiyor. Usta Şair Erdem Bayazıt aramızdan ayrılalı 11 sene olmuş.

Vefatına yakın, içinde Rasim Özdenören’in de olduğu bir grupla evine ziyaretine gittiğimizde sağlığına kavuştuğunda yazmak istediği yazıları heyecanla anlatmıştı. Ömrü vefa etmedi. Uzun bir sohbet sonrasında ayrılırken ziyaretten duyduğu memnuniyet yüzüne yansımıştı. Gözlerinin içi gülüyordu.

AMAÇ VE ARAÇ

Büyük davaların insanı olan Erdem Bayazıt sanatını medeniyeti yeniden diriltmede bir aracı olarak kullanmıştır. Bir konuşmasında bu konuda şöyle demiştir: “Ne şiir ne sanat ne de sanatkârlık bir amaç olarak bende birinci öncelik olmamıştır. Mesela siyasal partiler gibi onu da araç olarak görmüşümdür. Varlık bilincime dair ona ne yükleyebilmişsem yüklemişimdir.”

Milletimizi öz benliğine dönmeye çağırarak, bize kimliğimizi ve kişiliğimizi hatırlatmıştır. Mensubu bulunduğumuz medeniyetin değerlerini şiirlerinde işlemiş, konuşmalarında kültür birikimimizin farkında olunması gerekliliğini vurgulamıştır. Yeni nesillerin önüne sağlam olanı, pörsümeyeni, çağlara göre eskimeyeni, konjonktüre göre değişmeyeni koymuştur. Usta Şair hakikatle bağını koparmayan, kalıcı olan, değerli olan bir dünya görüşünü edebiyatına yansıtmıştır.

Onun şiirinde karamsarlığa yer yoktur. Kelimelerinin kalbinde hep umut taşır. İç karartan bunalımlara yelken açan şairlerden değildir. Bohemlik çukurunda değil inancın kendisine yüklediği sorumluluğun zirvesindedir.

GENÇLERE AĞABEYLİK

Erdem Bayazıt, edebiyatımızda iz bırakan şairlerden biri olduğu kadar gençlere ağabeylik yapan fedakârlık kuşağının da son temsilcilerinden olmuştur. Ülkenin kamplara bölünüp toy delikanlılara silahlar verildiği dönemlerde kanları hızlı akan o gençlerin oynanan oyunun farkına varmaları için çaba gösterip ellerine kitaplar sıkıştırmış, politik kavgaların yangınından onları korumuştur. Bu açıdan baktığımızda çok kimsenin üzerinde hakkı vardır. Ağabeylik yaptığı delikanlıları sadece kitaba ve kültüre çağırmamış, onların şuurlu bir Müslüman olarak yetişmeleri için de olağanüstü çaba göstermiştir. Gençlere sıklıkla yaptığı şu tavsiyesi beni çok etkilemiş, kendisine muhabbetimi ziyadesiyle artırmıştır:

“Günde beş vakit namazı dosdoğru kılmak, bir vakit namazı geçirmektense tüm dünya nimetlerini feda etmeyi göze alabilecek bir şuura ermek gerek. Özellikle sabah ve yatsı namazlarımızı cemaatle kılma durumuna gelmeden değil toplumu, nefsimizi bile kurtaracağımızın çok şüpheli olduğunu bilmemiz gerek.”

TASAVVUFTAN BESLENMEK

Erdem Bayazıt bir sanatçı olarak bu toprakları bereketlendiren tasavvuf nimetinin farkındadır. Dervişliğini ilimle, fikirle, edebiyatla taçlandırmıştır. Şiirinde tasavvufun engin okyanusundan beslenmiş, bu ise kalemine kuvvet, üslubuna ayrı bir lezzet katmıştır. Ona göre İslami tefekkür seyri, tasavvufsuz düşünülemez. Müslüman bir sanatkârın tasavvuftan nasibini almış olmasının, çok daha ileri bir idrak düzeyini bir bütünlük şuuruna ermişliği ifade edeceği kanaatini taşır.

ÖLÜMSÜZLÜĞÜ TATMAK

Ölümü güzelleştiren insanlardandır Bayazıt. Dillerimizde daim asılı duran “Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” diyen adamdır. Bu naif söyleyiş, artistik bir tavır değil tam inanmış bir adamın Rabb’ine olan teslimiyetini yansıtan deyiştir.

Sezai Karakoç Edebiyat Yazıları’nda şöyle der:

“Şairin ve şiirin ölümünü kutlayanlar, boşuna sevinmesin ve gökyüzüne sevinç çığlıkları fırlatmasın. Şair ve şiir ölmemiştir ve kıyamete kadar ölecek değildir.”

Erdem Bayazıt da ölümü sevgiliyle kavuşma anı olarak gören bir şair olarak ebediyen yaşayacak, şiirleriyle Müslüman yüreklerde cennet neşesi oluşturmaya devam edecektir. İnancımız budur.

Haziran gibi temmuzda da veda eden çok sayıda şair fikir adamı var. Erdem Bayazıt başta olmak üzere evvel giden bütün güzel adamları rahmetle minnetle anıyoruz. Öncü ruhları şad olsun, Allah onların “Durma bana türkü söyle Anadolu olsun” diyen seslerini kulaklarımızdan, sevgilerini gönlümüzden eksik etmesin.