2019 yılı içinde ülkemizin yetiştirdiği birçok değerli ismi ahiret yurduna uğurladık. Hepsinin ardından Üstadın şiiri dilimizde dolandı durdu. 'Gidiyor, gidiyor, nurdan heykeller'.
Ebedi aleme yolcu ettiğimiz son güzelimiz Nuri Pakdil oldu. Yazarlardan akademisyenlere, Devlet büyüklerinden üniversite öğrencilerine, Hacı Bayramın dervişlerinden Suriyeli mültecilere kadar her meşrepten binlerce insanı katılımıyla Taceddin Dergahındaki ebedi istirahatgahına defnedildi.
PAKDİL EFSANESİ
Türkiye Pakdil’i son yıllarında keşfetti. Bu keşfedişle eserlerine ya da düşünce dünyasına derinlemesine bir yönelme olduğu söylenemez. Ama şahsına yönelik yoğun bir teveccüh oluştu. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın samimi ilgisi halkın üstada olan ilgisini de artırdı. Biz Pakdil’i okumaya başladığımız yıllarda adını duyan eserlerini okuyan insan sayısı sınırlıydı. Pakdil okuyan birisiyle tanıştığımız zaman uzaktaki yakın akrabamızı bulmuş gibi hemen aramızda bir bağ kurar dostluk başlardı. Özellikle suskunluk döneminde baskısı olmayan fotokopiyle çoğalttığımız kitapları okurken özel bir insanı okumaktan dolayı kendimizi de özel hissederdik. O dönemlerde Nuri Pakdil’i gören onunla bir fotoğrafı olan herkes gözümüzde devleşirdi. Üniversite yıllarımızda bugün edebiyat dünyasında saygın bir yer edinen eli kalem tutan arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde sohbetimizin baş misafirlerinden birisi Pakdil olurdu. Ona dair her anlatıyı menkıbe gibi birbirimizle paylaşırdık. Kendisini ziyarete giden ağabeylerin izlenimlerini dinler kaç saat sustuklarını öğrenmiş olur o susuşlara derin anlamlar yükleyerek bir gün topluca ziyaret etmenin planlarını yapardık. Pakdil bizim dünyamızda kitapları okunulup geçilen herhangi bir yazar gibi değil de sanki bir din ulusu gibiydi. Onun adının geçtiği her paylaşım efsaneyi zihnimizde büyütür hayranlığımızı artırırdı.
Onun diline hayatına tavrına ve tarzına alışkın olmayan arkadaşlarımız Pakdil’in kitaplarının boş olduğunu söyleyip gereksiz büyüttüğümüzü söylediklerinde şeyhine laf edilmiş müritler gibi savunmaya geçer saatlerce öyle olmadığını anlatmaya çalışırdık. Ben hiçbir zaman Pakdilci olmadım ama Pakdil’le ilgili ileri geri konuşulmasından hep rahatsız oldum. Benim Pakdil’i ilk okuyuşum Bağlanma kitabıyla olmuştu. Tabii ki fotokopisini. Kaç defa okuduğumu hatırlamıyorum. Ondan sonra bütün eserlerini büyük bir ciddiyetle okumaya gayret ettim. Hakkında yazılan her şeyi okumaya çalıştım. Özel sayı çıkaran dergileri sempozyum bildirilerini gazetede çıkan haberlere kadar kaçırmamaya çalıştım.
Pakdil bizim dünyamızda müstesna bir yere sahip oldu. Selfie çekilip ilkokul çocuklarıyla slogan attığında da ona olan sevgim saygım hiç değişmedi. Türkiye’nin bir gün onu gerçekten okuyup anlayacağına dair ümidimi koruyorum.
ANLAŞILMAMIŞ BİR YAZAR
Ana üsse bağlılıktan kaynaklanan dostluk coşkusunu, kalp hararetini, ruh teskinini bütün insanlığa bir varoluş bildirgesi olarak sunmak için mücadele etmiş soylu şahsiyetlerden biridir Nuri Pakdil. Yabancılaştırılma çalışmalarına karşı kutlu bir direniş sergilemiş yeni nesillere de nasıl direnileceğini öğretmiştir. Hayatı boyunca Müslüman kimliğinden asla taviz vermemiş, uygarlığımızı savunmayı kesintisiz olarak sürdürmüştür. Batılılaştırma çalışmalarına karşı kutsal öfkesi hiç dinmemiş, inandıklarından ödün vermemiştir. Hayatı şevk içinde yaşamayı, tavır sahibi olmayı, uyuşukluktan kurtulup coşkulu cümleler kurmayı gençler ondan tahsil etmiştir. Eylem bilincini onun eserleriyle tanımıştır. Özgün bir üsluba kendine özgü bir tavra sahip olan Pakdil’in çağdaşları tarafından tam anlaşıldığı söylenemez.
Bu yüzden,
Zât-ı Hak’ta mahrem-i irfân olan anlar bizi
İlm-i sırda bahr-ı bî-pâyân olan anlar bizi
Diyen büyüklerin irfanıyla hareket edip kendisini anlatmaya çalışmamıştır.
Yaşama sanatının gereğini sıkıca kavramış erlerden olmuştur Nuri Pakdil. Doğuştan devrimci, yaratılıştan davasına sadıktır. İtibar ettiği tek kural Tek kural koyucunun kurallarıdır. Kullara köle, sahte kahramanlara kul, batıl sistemlere itirazsız tabi olanlara nefretle yaklaşması bundandır.
Kınayanın kınamasıyla övücünün övgüsüyle ilgilenmeden kendi tanımları kendi özel alanları ve illa kendi tarzını koruyarak ömrünü tamamlamıştır. Nevi şahsına münhasır bir şahsiyet olan Pakdil’in hayatındaki en alışılmadık şey, aşınmışlıklar alışılmışlıklardır.
Her şeye alışmış ve değerleri aşınmış insanlara göre uç sayılmıştır. Uçtur aslında uç beyidir.
Devrimcilik en çok ona yakışmıştır. Hantal olan hiçbir şeye yer açmamıştır sarsıntısı bol hayatında.
Büyük düşler görmüş büyük düşler görmeyi öğütlemiştir. ‘Durmadan soralım birbirimize; ne zamandır düşsüzüz? Düşsüz bir toplumun sonu geldi sayılır’ demiştir.
Yazmakla kalmamış yazdıklarını da yaşamıştır. Hüseyin Su TYB’de bir programda su içerken mutlaka oturduğunu, elini başının üstüne götürdüğünü, melekler tarafından sürekli gözetilme şuurundan dolayı otururken bacak bacak üstüne atmadığını, Türkiye’nin bütün türbelerini bildiğini türbe ziyaretleri sırasında sandukanın karşısında adeta eridiğini söylemişti. Bendeki Pakdil biraz da budur. Benim gönlümdeki Pakdil’i büyüten birilerinin hurafe saydığına hakikat hararetiyle sarılan Hakikatli bir adam olmasıdır. Sandukanın karşısında erimek ne demek. Muhteşem bir şey. Herkesin bu hali anlamasını beklememek gerekir elbette. Mısrı’nin dediği gibi:
Ey Niyâzî katremiz deryâya saldık biz bugün
Katre nice anlasın ummân olan anlar bizi
KALEMİNİ YERYÜZÜNE AÇTI
Nuri Pakdil evrensel bakış açısına sahip bir yazar. Batıya da doğuya da duyarsız değil. İnsanın ve isyanın olduğu her yere dikkat kesilmiştir. Yazının gücünü bildiği için her yazısını tüm insanlığa sunulmuş bir bildiri gibi yazmıştır. Türkiye sınırlarında sınırlamamıştır kendini. Özellikle Edebiyat Dergisi’nde yayınlanmış sonradan kitaplarına girmiş bazı yazılarını incelediğinizde doğrudan İslam toplumlarına seslendiğini görürsünüz. Bu seslenmeleri edebiyatın aracılığıyla yapıştır ama edebiyatı salt araç olarak görüp edebiyatın ilkelerinden taviz vermemiştir. Ona göre edebiyat insanın yeryüzündeki varoluşunu anlama ve anlamlandırma çabasıdır. Bu yönüyle Pakdil’in İslam dünyasına yönelik bildirileri olarak gördüğümüz yazıları hamasi sığlıkta değil edebi derinlikte enfes metinlerdir. Slogandan öte ortak kültürel iklimin oluşmasının temelini atan metinlerdir. Kalemini yeryüzüne açan Nuri Pakdil Türkiye’ye sıkıştırılacak bir entelektüel değildir. Ama Türkiye bir türlü kendi haline bırakılmadığı için kendi değerlerini hep sıkıştırmış kıymetlilerinin kıymetini bilmekte zorlanmıştır. Nuri Pakdil uygarlığımızdan koparılmanın İslam toplumlarıyla tarihsel bağımızın kesilmesinin derin acısını her daim duymuş ve bunu dillendirmiştir. İslam Dünyasıyla bağımızı kesen mevcut sisteme hep muhalif olmuştur. Edebiyat dergisiyle İslam’ın sadece inanç yönüne değil İslam’ın düşünce yönüne de dikkat çekmiştir.
PAKDİL’İN MİRASI
Nuri Pakdil bize zengin bir miras bıraktı ama özellikle ikisini söylemek isterim. İki kavramın altını özellikle çizmek isterim. Bilinç ve sorumluluk.
Bilinç ve sorumluluğu kavradığımızda Kudüs’e de Afrika’ya da Ortadoğu’ya da Asya’ya da kısaca tüm yeryüzüne bigane kalamayız.
Birbirinden kıymetli eserleri artık hepimize emanet. O eserleri gençlerle buluşturmak ödevi üzerimizde. O vazifesini yerine getirdi. Sıra bizde. Menzili mübarek mekanı cennet ruhu şad olsun. Başta Necip Evlice olmak üzere bütün sevenlerinin başı sağ olsun.