"Üstün durumda iken gevşeyip de barışa talip olmayın.

ŞEHİD

Şehid veya şehadet yani şahitlik Hakikate ulaşmanın tek yoludur. Bu da hikmetin ta kendisidir. “Allah yolunda ölenlere ölü demeyiniz onlar ebedi diridirler, bilemezsiniz” ayeti mucibince hay olan, diri olan onlardır. Bizler gerçek ölüyüz şu dünya üzerinde. Çünkü hâlâ mal, mülk, para, pul derdindeyiz. O dedi, bu dedi lakırtılarıyla oyalanıyoruz. Şehitler kendi şehadetlerine hiç tereddütsüz koşan ebedi diri olanlardır. Bize örnektirler. Bir an evvel kendimizdeki şehadete uyanmamız gerekiyor. İçimizde nice cevherler var onları keşfetmemiz gerekiyor. Gereksiz dünya işlerini bırakıp heybemizi ebedi âlem için doldurmamız gerekiyor. Vatan uğruna şehit olamazsak bile, Allah için yapılacak işlere kendimizi vakfetmeliyiz. Yaptığımız her işte O’nun rızasını düşünerek güne başlamalıyız. Yoksa gerisi boş ve iç sıkıntısı başka bir şey değil. Yalan dünyanın yalanına değil; ebediliğin Hakikatine teslim olalım vesselam.

BARIŞ İÇİN FETİH

AnaYazı2

“Üstün durumda iken gevşeyip de barışa talip olmayın. Allah sizinle beraberdir ve emeklerinizi boşa çıkarmayacaktır.” Muhammed suresinde Yüce Allah bu şekilde seslenmektedir. İlk okuyuşta bu durum bize bir ironi gibi gelebilir, ancak içinde çok derin anlamlar olan bu sureyi anlayabilmek için, bugün Suriye sınırımızdaki “Zeytindalı Harekatına” bakmamız yeterli olacaktır. İslam barış dinidir ve temelde barışı, selameti emreder. Ancak dost gibi görünenler barış değil de, savaş istiyor ve adım adım, sinsice sınırınıza yığılmaya başlarsa bu sure ile, şeriat planında yapılması gerekenler net bir şekilde ortaya konmaktadır. Fethin manası açmak ve inşirahtır. Topraklara toprak katmak değildir. Zulmün olduğu yerde fetih kaçınılmazdır. Zulmün yerine adaletin ikame edilmesidir. Batı sömürgeciliğinin mantığı topraklarına toprak katmak, ya da oranın zenginliklerini sömürmek ve hakimiyet altına almaktır. Afrika’daki zengin değerli madenleri batılı sömürgeciler işletir, yerli halk da kuru ekmekle madenlerde çalışmaya mahkum bırakılır. Alınacak çok dersler vardır. Onun için oralarda Türk, bin bir umutla beklenir. Çünkü ufukta İslam adaleti belirir.

İman ve vatan

İman Türk askerinin tam teslimiyeti için yegane bağdır. Asker, millet el ele, birlikte bir güç kalkanı oluşturacak derecede manen donanmıştır. Vatan, iman, bayrak Türk milletinin tarih boyunca temel gıdası olmuştur. Suriye sınırında asker konvoyunu ellerinde bayraklarla uğurlayan dedeler ve torunlar, ablalar ve çocuklar bunun bir nişanesidir. Sınırda kurban kesen bacıların, vatan için boyun da verilir dercesine bir haykırıştır bu!.. Komutanın, ailesine “beni beklemeyin” diyen kutlu askerin kızıl elmasıdır bu!..

Gökteki ordular

Türk askeri fetih suresinde Allahu Azimüşşan’ın; “İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır” ayetini hal edinmiştir. Bu yüzden düşman, İslam’ın son ordusunu bir değil bin görür. Düşmanın kalplerine bir korku ve ürperti verir. Onlar için yenilgi kaçınılmazdır. Mazlumun, güçsüzün yanında olan Türk ordusu Allah’ın emrini yerine getirmek amacıyla yoldadır. Şehadet bizler için son değil mücadelenin devamının bir neticesidir. Şehit oluruz göklerdeki orduya katılır vazifemize devam ederiz.

Gönülleri Fethetmek

Türklerin tarihinde yüz kızartıcı bir cenk sebebi ve sonucuna rastlayamazsınız. Tarih böyle bir şey yazmamıştır. Fetih orduları ancak gönülleri fetih etmek için savaşırlar. Fetih ordularının amacı savaşı önce nefsleri ile sonra da düşmanlarına korku salarak Allah’ın salasını yaymaktır. Bizi birleştiren, düşmanı parçalayan ülkümüz, yeryüzünde hile ve fesatın karıştığı her yeri, bir cerrah gibi neşter ile temizleyip pislikleri atmaktır. Fethettiği yerlerde kimse kimsenin kimliğine, dinine, diyanetine karışmaz. İyi muameleye tabi olurlar. Halkın güvenliği, malı, mülkü ve namusu korunak altına alınır. Yerli halk aynı muameleyi, adaleti, şefkat ve merhameti kendi idarecilerinden görmemiştir. Böylece gönüller de fetholunur.

İslam’ın son ordusu

Büyük şair ve fikir adamı Yahya Kemal’in dizelerindeki gibi, evet ordumuz İslam’ın son ordusudur. Yüce Allah bu şerefi Türk ordusuna vermiş ve bunu korumak da boynumuzun borcudur. Zira dini İslam olduğunu söyleyen yöneticilerin ülkeleri yıllardır, güçsüz Müslüman halklarına yapılan eziyetlere göz yumarak sessiz kalmışlardır. Bıçak kemiğe dayanmıştır. Batı’nın amacı Türk ordusunu da susturup İslam adına savaşacak bir gücün olmamasını sağlamaktır. Batı ve işbirlikçilerine askeri ve diplomatik cevabı bütün kararlığıyla Türkler verecektir... Türkler diyorum; çünkü bugün Ortadoğu’da savaş Müslümanı Müslümana düşürmekle başlamıştır. Mezhep ve ırk taassubuyla bütün Ortadoğu kaostadır. Fırsatçı sömürgeci güçlerin orada ne işi vardır!.. Geçmiş zaman Saddam yönetimindeki Irak askerlerinin Kuveyt işgalinde masum kadınlara yaptıklarını hatırlıyoruz. Bebeklerin kurşuna dizildiğini biliyoruz. Bunların batı vahşetinden ne farkı vardır. Onun için tarihte Türklerin böyle bir sicili yoktur. Türk demek gerçekten İslam’ın bayraktarlığını yapan demektir. Türk askerinin bulunduğu yerdeki mazlum ve masum çocuklarla azığını paylaşması demektir.

FOTOĞRAFIN DİLİNDEN

Fotoğrafın-Dü32)

Kurtuluşa giden yol

Bir kişi dokuz kişinin hakkını gaspedebiliyor; dokuz kişi de bir kişilik hakka boyun eğebiliyor; buna da bu dünyada adalet deniyor. Ne yazık ki günümüzde mutlu bir azınlık var; milyonları eziyor. Sömürüyor; onları kendine köle haline getiriyor. Afrikadan yeni dünyaya, Amerika'ya götürülen zenciler, Kunta Kinteler boğaz tokluğuna köle gibi çaşlıştırıldılar. Zincirlerle prangalara vuruldular. Bu vahşi durumun günümüzden ne farkı var!.. Onların lügatlarında merhametin sadece adı var; aldatmacası var. Bütün kelimelerin yalancı ve aldatıcı bir rolü var!.. Artık kanıksıyorsunuz. Bir kölenin efendisine kölelik etmesinden daha doğal ne var!.. Ne devrimcinin, ne gelenekçinin insanlığı kurtarıcı bir tarafı var (!..) Ey insanlık Kuran'la muhatap ol!.. Adil ol; hakkaniyetli ol!.. Kimsenin hakkını çiğneme ve kimseye de hakkını çiğnetme. Yoktur başka kurtuluşa giden yol!..

POZİTİF – NEGATİF

Çocuklarımıza becerilerinin yanında edep adap kazandırılmalı

Eskiden çocuklar okuldan arta kalan zamanlarında zamanı boş geçirmesin diye birinin yanına iş öğrensin diye verilirdi. Hem disipline olsun, hem de hayatı öğrensin denirdi. Çocuklar genellikle akraba veya yakınların yanına verilirdi. Okuldaki bilgilerin yanı sıra bir meslekte pratiklik kazansın kolunda bir altın bileziği daha olsun istenirdi. Kız çocukları da yaz veya kış tatillerinde mutlaka ailenin büyüklerinden biçki, dikiş, nakış gibi işler öğrenirlerdi. Erkek kardeşimin hafta sonları dahil olmak üzere boş zamanlarında oto elektrik tamirhanemizde babama yardım ettiğini hatırlıyorum. Geçenlerde TV’de bir uzman, çocuklarınızı sömestr veya yaz tatillerinde kurslara yollamak yerine bir elektrikçide çalışıp tamir işlerini öğrensin veya terzi yanında el becerisi gelişsin dedi. Kurslara yollamanın çocukların zekâsına bir katkıda bulunmadığını tam tersine yemek yapmayı, elektrik devresini bağlamayı, otomobilin motorunu öğrenen çocukların pratik çözüm becerileri kazandıklarını ve zekâ seviyelerinin geliştiğini söyledi.

Evet çocuklar kursları bir anlamda haylazlık yeri olarak görebiliyor. Kurs yöneticileriyle ahbap çavuş ilişkisi içinde saygınlıklarını kaybedebiliyor, şımarabiliyorlar. Hatta kurslara katılanlar arasında sigaraya ve kötü alışkanlıkların başlangıç yeri bile olduğunu söyleyenler var bu olumsuz durumları görmemezlikten gelemeyiz. Bu negatif duruma karşı da çocukların usta yanında çalışması edep adap öğrenmesini daha doğru buluyorum. Bir çocuk çıraklık sıfatıyla babasından çekinmediği şeylerde dahi ustasından çekindiğini söyleyebiliriz.

PERİSKOP

PeriskopFoto (5)

Basılı kitaptan dijital kitaba

Doğal kaynakların tüketiminin asgariye indirecek uygulamaların kaçınılmaz olduğu bir yüzyıl yaşıyoruz. Kıt kaynakların sonuna geldiğimizi biliyoruz ve elimizdekilerle yetinmek ve bunları temel ihtiyaçlarımız için bir kenara ayırmak telaşına kapıldığımızı da söylemeliyiz. Ağaçlardan söz ediyorum. Ağaçlar dünyamızın en önemli hava depoları. Bir ağaçtan 62 kitap çıkarılabildiğini bildiğimize göre Gutenberg’ten beri, kim bilir kaç ağaç kitap olmuştur. Ben de elimdeki kitabın kokusunu sevenlerdenim. Sımsıcak bir kitabın yerini dijital kütüphanedeki kitapların yerini tutmaz tabi. Ancak dünya buraya doğru evriliyor. Bu aslında bir zorunluluk. Dijital çağ bizim için tam adapte olacağımız bir dönem değil çünkü kitaplarımız hala yanımızda. Ama Gutenberg’e isyan etmek bir işe yaramadı. E-kitap sessiz ve derinden geliyor. Bir nesil sonramız tam anlamıyla olmasa bile ondan sonraki bir nesil mutlaka elektronik kitabı bilecekler ve dedelerin, ninelerin kitaplarını müzede bulacaklar. E-kitabın bugünkü kitapların yerini almasıyla birlikte tamamen basılı kitaba da yabancı olmayacaklar. Her eserden yine de az sayıda kitap mutlaka basılacak. Ama onu almak pek kolay olmayacak. Nadide eserler koleksiyonunda yer alacak kütüphaneler dolusu hazine evlerimizde şu anda antika olmayı bekliyorlar. Daha da ilerisini düşünelim; bilim kurgu filmlerinde görüp de hayrete düştüğümüz, insanlığın nice bilimsel baskılara maruz kalacağı devirler de yaşanacak. Örneğin bir gözlük takacaksınız hem güneşten korunacak hem de istediğin filmi izleyecek, istediğiniz kitabı okuyabileceksiniz. Belli mi olur; biyolojik bir hapı yutarak ya da bir şırınga ilaç almakla bin kitaplık bir kütüphaneyi zihinlerimizle yutmuş olacağız. Kim bilir?