Ani kayıplar insan üzerinde derin tesirler bırakıyor. Hele ruhunu teslim eden kişi gençse kendinizi toparlanmanız zaman alıyor.

Ağızların tadını bozan ölüm hiçbirimiz için uzakta değil. Ama dünya bizi öylesine güçlü oyalıyor ki ölüm gündemimizden uzaklaşıyor. Ta ki yakın tanıdıklarımızdan birisinin vefat haberini alıncaya dek.

Dünya garip bir yer. Kısa bir süre önce buluştuğunuz, büyük meseleleri konuştuğunuz ve sanki hiç aramızdan ayrılmayacak zannettiğiniz kişi birden veda edebiliyor. O sebeple irfan ehli, sohbet sonrası helalleşmeyi salık veriyor. Belki de son görüşmemiz olacakmış gibi dikkatli davranmayı, titiz yaşamayı öğütlüyor. İçimizde keşkeleri biriktirmemek için can bedendeyken bütün yapılacakların yapılması, sayılacakların sayılması, sevileceklerin sevilmesi, güzel ve söylenmesi gerekenlerin söylenmesini yarına bırakmamak icap ediyor. Çünkü sayısız tecrübe bize şunu göstermiştir ki yarın çok geç olabilir.

HAZIR OLMAK

Ölüm nefsimize yakıştıramadığımız, zihnimizdeki kalıplarla barıştırmadığımız en büyük hakikatlerden birisi. Hak dostları, dualarında mutlaka “Yarabbi, en hayırlı anımı son anım eyle” diye dua ederlermiş. Şairin dediği gibi; “Neylersin ölüm herkesin başında./ Uyudun uyanamadın olacak./ Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?/ Bir namazlık saltanatın olacak” Ölüm herkesin başına gelecek, ama asıl mesele finali güzel yapabilmekte, marifet Azrail’e hoş geldin diyebilme hünerini gösterebilmekte. Güzel ölebilmenin sırrını keşfedenler güzel yaşayanlardır. Şairin “Ölüm ölüm güzel ölüm seni her gün ölürüm” demesi boşuna değildir.

GÜZEL VEDA

Eğitim ve kültür camiası olarak bu hafta bir güzel ölüme şahitlik ettik. Uzun yıllardan beri tanıdığım eğitimci yazar Mahmut Balcı’nın, vaaz verdiği camide abdestli bir şekilde huzura hazır bir hâldeyken kelime-i şehadetle ruhunu teslim etmesi, herkese “ne güzel bir ölüm” dedirtti. Bir mümini kaybetmenin acısını taşıyan herkes, son nefesi Rabb’in çağrısına hazır bir vaziyette vermesinin teskinini yaşadılar.

Mahmut Ağabey’i doksanlı yıllardan beri tanırım; hep kendince bir gayretin koşturmanın içinde oldu. Yayıncılık yaptığı yıllarda bugün meşhur olan yükünü tutmuş birçok kişinin kitaplarını okuyucularla buluşturdu. Üniversite öğrencisi olduğum yıllarda, elime Kalem ve Onur isimli kendi çıkardığı dergiyi tutuşturdu. Erzurum’da olduğu yıllarda, radyodan telefonla bağlanıp Erzurum’un kültür sanat gündemini konuşurduk sık sık.

HAKKI TESLİM

İstanbul’da Yazarlar Birliği’ne hep yakın durdu. TYB’nin üstlenmesini istediği konularda fikirlerinden istifade ettim. Hatta bir seferinde “Söylediklerimin bu kadar kısa sürede hayata geçirileceğini beklemiyordum” diye konuştu. Sözünün dinlenmesinden memnun olmuş, yüzü gülmüştü.

Mahmut Ağabey’le aynı kulvarlarda bulunmamıza rağmen olaylara bakışımızdaki ayrıntılar birbirinden farklıydı. Ben onun katılmadığım fikirlerini söylerdim, o da benim eleştirilecek yanlarımı eleştirir, müzakareyi musafaha ile kapatırdık. Bazen muhalif damarı kabarır, bizim yaptıklarımızı aceleyle eleştirir, sonrasında sonuçlara baktığında hakkı teslim ederdi.

DUYARLILIK

İstanbul Milli Eğitim’de bulunduğu yıllarda da “değerler eğitimi” noktasında epey zihin teri döktü. Göreve yeni başlayan öğretmenlerden daha fazla heyecanlıydı. Kimse kendisine bir sorumluluk vermediği zamanlarda bile, kendisini çağından sorumlu hisseden bir Müslüman olmanın zorunluluğuyla hiç durmadan koştu. Dersten çıkınca öğrenciyle irtibatı koparan eğitimcilerin aksine, elinden tuttuğu çocukları fuarlara, kitapçılara, kültür merkezlerine taşıdı.

Geçtiğimiz Ramazan’da, “Yazarlar Birliği’nde öğrencilerime iftar vereceğim. Maksadım; bu hayırlı ocakları tanısınlar, ayakları alışsın.” dedi. Ben de “Tabii ki hocam, çocukların iftarını da biz ikram edelim. Buyurun gelin.” dediğimde, “Sizin kısıtlı imkânlarınızı zorlamayalım. Ben hâlledeyim” demişti. “Bari çaylar bizden olsun” teklifim hoşuna gitmiş, tebessüm ederek kabul etmişti.

Yazarlar Birliği olarak yaptığımız bütün programlara katılmaya çalışır, organizede bir eksiklik varsa görüşünü dile getirir, pürüzsüz bir çalışmaysa takdirini belli ederdi.

VEDA

Mahmut Ağabey’in ölümünden sonra, yakın zamanda mezarlıkta çekilmiş, ölümün uzak olmadığını, hazırlıklı olmamız gerektiğini anlatan bir videosunu gördüm. İçine doğmuş gibi son derece mânidar bir konuşma yapmış.

Bu sene, kendisi Hac’a gitmeden evvel uzun bir konuşma yapma imkânı bulmuştuk. Kutlu yolculuğa çıkmadan herkesle helalleşmek istediğini söyledi. Hatta Anadolu’daki tanıdıklarını da ziyaret edip helallik dileyeceğini anlattı. Uzun sohbetin sonrasında biz de sarılıp helalleştik. Şimdi düşünüyorum da Cenab-ı Allah, Hac vesilesiyle ona bir temizlenme, bir arınma nasip etmiş ve kendisine arı bir duru bir şekilde çekmişti. Herkese nasip olmayacak bu güzel gidişten etkilenmemek mümkün değil.

İMTİHAN

Mahmut Balcı ağır bir imtihan yaşadı ömrünün son günlerinde. İftiraya uğradığını, bir konuda mağdur ve mazlum olduğunu söyledi. Bizim iktidarımız döneminde kendisine destek olunmamasından dert yandı. Ben teselli edici cümleler kursam da kafasını öylesine takmıştı ki kalbi bu ağır yükü taşıyamadı, diye düşünüyorum. Birlikte etkili, yetkili kişilere gittik. Sorununu kaynaklarını anlattı. Kendisine komplo kurulduğunu, yürüttüğü müdürlük görevinden alınması için ayak oyunları yapıldığını ifade etti. Dertli, kederli biraz da öfkeliydi.

Çok yakın zamanda İstanbul Milli Eğitim Müdürü Sayın Levent Yazıcı’ya gitmesini, kendisini dinleyeceğini, anlayacağını, elinden gelirse çözüm bulacağını söyledim. Öyle de yaptı. Müdür Bey’e elinde son kitabıyla ziyarete gitti. Ne konuşuldu, sonuç ne oldu bilmiyorum; ama ahir ömründe ağır bir imtihan da yaşamış oldu. Sosyal medya paylaşımlarında üstü kapalı bir şekilde içinde bulunduğu zor hâlin patlamasını yansıtacak sitemli cümleler kurdu. Çoğu kimse anlamadı ama yakınlarının konuya vâkıf olduğunu biliyorum.

İBRET VE RAHMET

Gökten rahmetin aralıksız yağdığı bir İstanbul ikindisinde Rabbine uğurladık merhumu. Cenazesine her meslekten her meşrepten insanlar koşarak gelmişti. Gözlerde yaş dillerde Fatihalar vardı. Balcının ölümü bize ibretlik dersler sundu. Mesleğine aşık bir öğretmen olarak son dersini çok etkili yaptı Balcı. Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne yakın, “Bir saniyesine bile hâkim olamadığımız bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.” dediği gibi o da sosyal medya hesabındaki son paylaşımında, “Üç kuruşluk dünya için alçalan ve kadim ilkeleri terk eden zayıf karakterli kişilere acımak lazım.” diyerek noktayı koydu.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.