Eğer beklenmedik bir politika değişimi olmazsa, 2025 ve 2026 yıllarında Türk ekonomisi durgunluk içine girecektir.

Elbette durgunlukla kastedilen kitabi anlamda bir ülkenin yüzde 1’den daha az büyümesidir. Ancak her ülke nüfus artış oranı, amortisman oranı ve teknolojik ilerleme hızının toplamından oluşan belli bir “doğal büyüme hızına” sahiptir. Bu anlamda doğal büyüme hızının altındaki her büyüme oranı durgunluk konumuna işaret edebilir. Türkiye’nin doğal büyüme oranı yüzde 5’tir. Bu oran Cumhuriyet ekonomisinin 100 yıllık büyüme trendini göstermektedir. 2025 ve 2026 yıllarında iyimser tahminle yıllık ortalama yüzde 2 ve 3 arasında büyüme oranlarıyla karşılaşacağız. Bu da, aslında, Türk ekonomisinin durgunluğa gireceğinin ifadesidir.

“Hocam, ABD ve AB’de yüzde 2-3 büyüme durgunluk olarak değil ama büyüme başarısı olarak anlatılır. Siz nasıl Türkiye’de durgunluktan bahsedebilirseniz?” Sosyal bilimlerde temel kavramları değerlendirebilmek için standart sayısal değerler pek bulunmaz. Ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri, şehirlileşme ve sanayileşme derecelerine bağlı olarak iktisadi istatistiklerin temel kritik değerleri değişir. Gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı yok denecek seviyededir. Amortisman oranları gelişmekte olan ülkelere göre daha düşüktür. Teknoloji yenileme ihtiyaçları da daha azdır. Doğal olarak doğal büyüme oranları da yüzde 1-1,5 arası seyretmektedir. Böyle olunca yüzde 1’in altında büyüme durgunluk olarak adlandırılır. Öte yandan Türkiye gibi ülkelerde sermaye birikiminde eksiklerin giderilmesi, teknolojik yeniliklere sanayinin intibakı gibi sebeplerden gelişmiş ülkelere göre daha fazla yatırım yapılması zorunludur. Öte yandan nüfus da artmaktadır. Bu yüzden doğal büyüme hızları çok daha yüksektir.

Bu ve bir sonraki yazıda önümüzdeki iki yılda Türk imalat sanayiindeki firmaların durgunluk konjonktüründe nasıl yönetilmeleri gerektiği üzerinde düşüncelerimi paylaşacağım.    

İMALAT SANAYİİNDE ÜRETİM VERİLERİ

Bir sanayi ekonomisinde üretimin kalbi imalat sanayiidir. Çünkü imalat sanayii tarım ve madencilikle birlikte artı değer üreten sektörlerin en önemlisi ve ekonomiye en yaygın olanıdır. Günümüzde dış ticaretin kahir ekseriyeti de imalat sanayi ürünlerinde gerçekleşmektedir. Hizmetler sektörü ise üretken olmayan sektördür. Yani, hizmetler sektörü üretken olan sektörlerde elde edilen artı değeri ekonomiye yeniden dağıtan sektördür. Dolayısıyla, bir ekonominin genel durumunu görmek için imalat sanayiini değerlendirmek anlamlı ve geçerli bir yaklaşım olur.

İmalat sanayiinde üretimin durumunu görebilmek için kapasite kullanım oranları ve imalat sanayi üretim endeksine bakılır. Kapasite kullanım oranı bir firmanın mevcut durumda üretebileceği maksimum üretimin yüzde kaçını yaptığını gösteren orandır. İmalat sanayii sektöründeki tüm firmaların kapasite kullanım oranlarının ortalaması da imalat sanayi kapasite kullanım oranını verir. Türkiye’de 2007 – 2024 arasındaki 17 senede 2008 – 2009 Küresel Krizi ve 2020-21 Pandemi Dönemi haricinde kapasite kullanım oranları yüzde 75-80 arasında dalgalanmıştır. Bu aralığı normal kabul edebiliriz. Verilere bakıldığında imalat sanayi kapasite kullanım oranı 1 yıllık bir periyotla yüzde 75-80 bandında dalgalanmaktadır. Eğer kapasite kullanım oranı yüzde 75’e veya 75’in altına inerse ve burada uzun süre dalgalanmadan kalırsa imalat sanayii sektöründe durgunluğun göstergesidir. 2024 Mart ayından bu yana İmalat Sanayi kapasite kullanım oranı yüzde 77’den yüzde 75,70’e düşmüştür. İşte eğer Hükümetin hedeflediği dezenflasyon programı tavizsiz uygulanırsa imalat sanayi kapasite kullanım oranları uzun bir süre yüzde 75 civarında kalacaktır.

İmalat Sanayi üretim endeksi bütün imalat sanayiinde yapılan reel üretim düzeylerinden oluşan bir endekstir. Bunun yıllık yüzde artış oranlarının negatif olmaması gerekir. 2012 yılından bu yana geçen 12 senede imalat sanayii üretim endeksi aydan aya yıllık ortalama yüzde 10 civarında büyüme sergilemiştir. 2018 – 19 krizi ve 2020-21 pandemi döneminde negatif değer olan bu oran 2024 Nisan ayından bu yana sürekli negatif değerdedir. Yani imalat sanayi üretimi son altı aydır yıllık bazda küçülmektedir. Önümüzde iki sene boyunca uygulanacak olan dezenflasyon programında imalat sanayii üretim endeksi her zaman küçülmese bile yüzde 10’un çok altında bir büyüme sergileyecektir.

Bu iki değer bize ciddi oranda bir durgunluk olacağını ima etmektedir. Pekiyi firmalar bu durgunluk sürecinde ne tür tehditler ve fırsatlarla karşı karşıya kalacaktır? Durgunluk konjonktüründe firmalar nasıl yönetilmelidir? Şimdi bu noktalara değinelim.

DURGUNLUK SÜRECİNDE FİRMALARIN KARŞILAŞACAĞI TEHDİTLER FIRSATLAR

Firmaları değerlendirirken ele almamız gereken bazı değerler bulunmaktadır. Bunları likidite durumu, aktif yapısı, borç yapısı ve kârlılık olarak temel başlıklarda toplayabiliriz. Durgunluk (yani ekonominin bir müddet boyunca doğal büyüme oranının altında büyümesi) konjonktüründe firmanın bu dört temel değeri nasıl etkilenir? Bu kriterlerle hangi tehditler belirginleşir? Kısaca ayrı ayrı değerlendirelim.

Likidite Durumu: Bir firmanın likiditesi o firmanın aktiflerini ne kadar az kayıpla ve ne kadar kısa zamanda nakde döndürebileceğini gösterir. Özellikle kısa vadeli borçların yüksek olduğu durumlarda firmanın likiditesinin yüksek olması önemlidir. Firma ne kadar az kayıpla ve ne kadar kısa zamanda aktiflerini nakde döndürebiliyorsa o kadar likiditesi yüksektir. Gelişmekte olan ülkelerde, genel bir özellik olarak, gelişmiş ülkeler göre firmaların likiditesi daha düşüktür. Bunun sebebi mali sermaye birikiminin yetersizliği, buna bağlı olarak kredi imkânlarının kısıtlı ve yüksek maliyetli olması, özsermayenin yetersizliği gibi etkenler sayılabilir. Türk imalat sanayiinde özellikle mikro ve küçük düzeydeki firmalarda diğerlerine göre likidite çok düşük ve özsermaye çok daha fazla yetersizdir. Dezenflasyon programı ile bağlantılı gerçekleşmesi gereken kredi arzı artış oranındaki düşüş özellikle küçük ve mikro ölçekli firmaların önemli bir kısmının nakit sıkıntısı içine girmesine yol açacaktır.   

Aktif Yapısı: Bir firmanın aktifleri içinde kısa vadeli ve uzun vadeli alacaklar, nakit rezervleri, üretimde kullanılacak hammadde ve ara girdi envanteri, satılmaya hazır mal envanteri, kısa ve uzun vadeli menkul kıymetler ve bina ve benzeri taşınmaz mallar bulunur. Firmanın nakit ve nakde döndürebilir menkul kıymetlerinin miktarı toplam aktifleri içinde ne kadar yüksekse likiditesi de o kadar yüksektir. Aragirdi ve mal envanterinin nakde döndürülmesi belli bir ıskontoyla gerçekleşebilir. Bu da değerinin altında satım demektir. Sene sonu indirimli satışlar, işte, elde kalan fazla mal envanterini belli bir değer kaybıyla nakde dönüştürme amacı güder. Durgunluk konjonktüründe nakit ve peşin ödemeler azalırken, taksitli satışlar artar. Toplamda brüt satışların artış hızı da düşer, hatta, brüt satışlarda düşme de olabilir. Bu durumda firmanın nakde döndürülebilir varlıkları içinde envanter stoklarının payı artar. Bu da nakde döndürüldüğünde belli bir değer kaybının olması anlamına gelir. Dezenflasyon süreci boyunca, özellikle kısa vadeli kredi artış oranları azalacaktır. Bankalar duran varlıkları yüksek olan büyük firmalara daha fazla kredi dağıtırken, duran varlıkları düşük olan mikro ve küçük ölçekli firmalara daha az kredi ayıracaklardır. Yani mikro ve küçük ölçekli firmaların hem kredi limitleri enflasyonun altında artacak hem de daha yüksek faiz ödeyeceklerdir. Alacakları daha uzun vadeli firmalar, peşin satış yapan veya kısa vadeli alacak yapısına sahip firmalara göre daha düşük likiditeye sahip olacaklardır. Burada da küçük ve mikro ölçekli firmalar orta ve büyük ölçekli firmalara göre daha avantajlı olacaklardır. Firmaların krediye ulaşma maliyetleri ile alacaklarının vadelerini kendi ölçekleriyle uyumlu hale getirmeleri gerekir.

Borç Yapısı: 2025 ve 2026 yıllarında, eğer dezenflasyon programı devam ederse, firmaların reel satışları ya hiç artmayacak ya da düşecektir. Bu süreçte ilk önce talep artışı yavaşlayacak ve enflasyondaki düşüş çok daha yavaş gerçekleşecektir. Bu süreçte kısa vadeli borçları yüksek olan firmaların ödemeleri zorlaşacaktır. Öte yandan borç vadesi daha uzun olan firmaların durgunluk ve satışlardaki yavaşlamadan kaynaklanan maliyetleri daha az olacaktır. Firmaların önümüzdeki iki senede borç yapılarını konjonktüre uygun olarak yeniden düzenlemeleri gerekir. Bu anlamda profesyonel yardım almaları tavsiye edilir.

Kârlılık: İmalat Sanayiinde, özellikle mikro ve küçük ölçekli firmaların kârlılık oranları 2021 -23 yılları arasındaki Nebatieconomics döneminde ciddi oranda artmıştı. Önümüzdeki iki sene içinde ise bunun tam tersi olacaktır.  Özellikle mikro ve küçük ölçekli sanayi üreticileri için kâr oranlarının reel olarak düşmesi, yani özsermaye kârlılığının enflasyon altında kalması, kaçınılmazdır. Bu da firmaların kendi özsermayelerini tüketecekleri anlamına gelir. Borçlanmayla bu açık kapatılacak olursa, bu sefer yüksek faiz ve vergi maliyetleri kârlılığı düşürecektir. Öte yandan öz sermayesi yüksek, fiyat belirleme gücü olan büyük firmaların kârlılığının süreçten daha az etkileneceği söylenebilir.

Cumartesi günü önümüzdeki iki sene boyunca firmaların nasıl bir politika izlemeleri gerektiği üzerinde duracağım.