Aşıya ve öldürme etkisinin azalmasına karşın virüs, önümüzdeki yıl da varlığını sürdüreceğe benziyor.
Önceki yıl kadar olmasa da koronavirüsün tüm dünyayı etkilediği bir yılı daha geride bırakıyoruz.
Aşıya ve öldürme etkisinin azalmasına karşın virüs, önümüzdeki yıl da varlığını sürdüreceğe benziyor.
Ancak görünen o ki, tüm ülkeler bundan böyle önceliklerini bu virüs ile mücadele yerine, virüsün yarattığı tahribatları gidermeye verecek.
Zira son iki yılda virüs etkisiyle yaşanan kapanmaların üretimde yarattığı sert düşüşler, tüm ülkeler açısından ciddi ekonomik kriz çanlarının çalmasına neden oldu.
Ayak sesleri güçlü şekilde hissedilen ekonomik kriz, önceki yılların aksine finans alanından çok üretim ile ilgili.
Başta gıda olmak üzere birçok sektörde üretim ile ilgili yaşanan sıkıntılar, tüm dünyada ciddi krizlere hatta bazı ülkelerde kıtlığa yol açabilir.
O nedenle ülkeler, bu krizi en hafif şekilde atlatmanın mücadelesine girişecek.
Kendi kendine yeten ülkeler bu krizden en az etkilenirken, dışa bağımlı ülkeler büyük sıkıntı yaşayacak.
Kendine yetenden fazla üretime sahip ülkeler ise yüksek ihracat gelirleri sayesinde en avantajlı ülkeler olacak.
Koronavirüs salgınının başında Avrupa’da bazı ülkelerin, diğer ülkelere ait maskelere el koyması gibi korsanvari girişimlerin, bu dönem özellikle gıda ürünleri konusunda yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır.
Bu mücadele tüm ülkeleri hızla, Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımı gibi “içe kapanmacı” politikalara yöneltirken zaten son yıllarda giderek etkisizleşen Birleşmiş Milletler (BM) ve benzeri küresel yapıları daha da işlevsiz hale getirecek gibi görünüyor.
Yani muhtemelen liberal küresel sistemin zayıflama süreci artarak sürecek.
Öte yandan dünyanın iki büyük süper gücü ABD ile Çin arasında soğuk savaş aşamasına varan rekabet, bu rekabetin ortaya çıkardığı gerilimler ve pozisyon almaların da liberal küresel sistemin toparlanmasını sağlaması bir yana bu süreci hızlandırması da daha olası.
Zira kendi başlarının çaresine bakmaya odaklanan başta Avrupa Birliği (AB) üyeleri olmak üzere liberal küresel sistemi ayakta tutan ülkelerin büyük çoğunluğu Çin ile rekabeti konusunda ABD’yi yalnız bırakacak.
Çin ile giriştiği mücadelede müttefiklerinden beklediği desteği alamayan ABD, en büyük küresel güç olma pozisyonunu kaybetmeye devam edecek.
Bu gerilim kanımca en fazla Rusya’ya yarayacak.
ABD, Çin ile boğuşurken Rusya’ya karşı giderek daha çok pasifleşecek.
Ve Moskova, bu iki büyük küresel gücün boğuşmasında izlemeyeceği denge politikasıyla gücünü arttırmaya devam edecek.
ABD’nin Rusya’ya karşı giderek daha fazla pasifleştiğini gören Avrupa ülkeleri de Moskova ile ilişkileri geliştirme yoluna gitmek zorunda kalacak.
Bu durum da Rusya’nın önünü açan bir diğer unsur olacak.
Buna karşın 2022’ye Merkel gibi bir liderden yoksun giren ve ABD’nin koruyucu şemsiyesinden giderek daha fazla yoksun hale gelen AB de çözülmeye devam edecek.
Almanya ve Fransa gibi ülkeler güç yitirmeye başlarken AB kamburundan kurtulan ve giderek daha akılcı politikalar üreten İngiltere güç kazanmaya başlayacak.
Tüm bu gelişmelerin Arap dünyası, Körfez ülkeleri ve Ortadoğu üzerinde de ciddi etkileri olacak.
ABD’nin bölge üzerindeki etkisinin azalmasıyla birlikte buradaki ülkelerin büyük kısmı Çin, Rusya ve İngiltere gibi ülkelerle ilişkilerini geliştirme arayışlarına yönelebilir.
Ki bu yöneliş bir süreden bu yana zaten yaşanıyor.
Ancak bu çabalar, söz konusu ülkelerin rahat bir yıl geçirmesi için yeterli olmayabilir.
Ülkeler arası çekişmeler, iç sorunlar, terör meseleleri ve ekonomik kriz bazı ülkelerde ciddi gerilimlere yol açabilir.
Özellikle Irak’ı zor bir dönemin beklediğini not etmek gerek.
Buna karşın Suriye, güçlenen Rusya’nın desteğiyle önceki yıllara oranla görece bir toparlanma yaşayabilir.
Aynı şekilde İran da, ABD’nin baskılarının azalmasına paralel olarak bölgede etkinliğini arttırma yoluna gidecektir.
İsrail ise İran’ı durdurma konusunda ABD’den umduğu desteği yeterince alamamasına paralel olarak Rusya’nın yanı sıra Türkiye ile de ilişkilerini düzeltme ve geliştirme arayışına girmek zorunda.
Ki, bu süreç de zaten başlamış durumda.
Tüm dünyada yaşanan bu gerilimler ve krizler, çeşitli alanlarda risk unsurları barındırmasına karşın karşın ülkemiz için de çeşitli fırsatlar sunuyor.
Özellikle de ekonomi alanında.
Türkiye’nin başta gıda olmak üzere bazı alanlarda üretimini arttırarak Avrupa ülkelerine yönelik ihracatını katlaması çok olası.
ABD ile Çin arasındaki gerilim en fazla bu alanda Türkiye’ye yarar diye düşünüyorum.
Avrupa pazarına coğrafi yakınlık bu anlamda ülkemiz için büyük bir avantaj.
Öte yandan aynı sebeplerle Avrupa’daki birçok yatırımcı, yatırımlarını Çin’den Türkiye’ye kaydırabilir.
Bu dönem, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin düzelmesini beklemek ise fazlaca iyimser bir yaklaşım olacaktır.
O nedenle Suriye’den Türkiye’ye yönelen terör sorununun Rusya ile birlikte çözümüne çalışılması en doğru yol olacaktır diye düşünüyorum.
Irak’ta yerel güçlerle iş birliğinin devam ettirilerek, yürütülmekte olan başarılı operasyonların sürdürülmesiyle buradan ülkemize yönelen terör tehdidi de giderek daha minimize olacaktır.
Dolayısıyla 2022’nin genel anlamda dünyada birçok ülke açısından ciddi sıkıntılara gebe olmasına karşın, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bazı ülkeler için ciddi fırsatlar sunduğunu düşünüyorum.
Özellikle ülkemiz açısından 2022’nin bu fırsatların en iyi şekilde değerlendirildiği, bir süredir yaşanmakta olan ekonomik krizin etkilerinin atlatıldığı, terör tehdidinin daha da geriletildiği, huzur, barış ve kardeşlik ikliminin perçinlendiği bir yıl olması umuduyla yeni yılın ülkemize ve tüm insanlığa sağlık, barış, huzur ve refah getirmesini diliyorum.