​"TÜRK ORDUSU VAZİFE BAŞINDA" – 27 MAYIS 1960 GAZETELERİ II

Ömer EROĞAN 14 Tem 2017

Ömer EROĞAN
Tüm Yazıları
Devamında ise, o günler yakın ülkelerdeki uygulamalar benzeri yeni hakim gücün ideolojik bir şemsiye altında konumlanmaya gayret ederek, bir halk hareketi olmamasına rağmen kendi cenahını "Devrimci" olarak adlandırdığı ve karşı mağdur cenahın ise Darbeci kesimi "İhtilalci" olarak adlandırarak aynı kelimenin başka versiyonu ile sessizce farklılığını korumaya çalıştığı günler idi.

Devamında ise, o günler yakın ülkelerdeki uygulamalar benzeri yeni hakim gücün ideolojik bir şemsiye altında konumlanmaya gayret ederek, bir halk hareketi olmamasına rağmen kendi cenahını “Devrimci” olarak adlandırdığı ve karşı mağdur cenahın ise Darbeci kesimi “İhtilalci” olarak adlandırarak aynı kelimenin başka versiyonu ile sessizce farklılığını korumaya çalıştığı günler idi.                                                                                      

Darbe kliğinin  27 Mayıs öncesi organize edilen gösterilerde sıkça kullandığı meşhur Osman Paşa Marşının değiştirilmiş versiyonunda “Kardeş Kardeşi Vurur mu?” temasını işlediği fakat bu zaman diliminin toplumdaki asıl ayrışmanın da temellerinin atıldığı günler olduğu hep hatırlanacaktır. 

12 Mart sonrası Başbakanlığa getirilen Nihat Erim daha 1949’da bir konu üzerinde Meclis kürsüsünden “…İnkılap Kanunu hususi hukuk usulleriyle bir tutulamaz...” doğrultusunda bir beyanda bulunmuş olması mantığın anlaşılması açısından önemlidir. Darbe dönemlerinde hukuk kelimesi çok kullanılır ve hep hukuki formülasyonlar aranır çünkü hukuk zaten askıya alınmıştır, piramidin tepesindeki ekip toplanır yasaklamalar ve yaptırımları için kararlar alır ve  bildiriyle yayınlar bunun ismi de kurallar silsilesidir, tabii ki de hukuk harici ve katıdırlar. Anayasayı ihlal ederek idareye el koyan MBK tarafından onaylanan Anayasanın ihlali suçlaması neticesi Başsavcısı 1954 seçimlerinde DP’den aday olmayı arzulamış Yassıada mahkemeleri tarafından şüyu, tevatür ve iddialara dayanarak verilen asılmak yoluyla idam cezalarının infazı ve diğer hükümlülerin değişik hürriyeti engelleyici cezalara çarptırılmış olmaları ve Ülkenin bilhassa doğu kesimlerinde salt sabık iktidara yakın hissetmelerinden dolayı bazı ailelerin şehirlerinden uzakta ve uzun süre kamplara kapatılmaları yöntemi benzeri birçok uygulama ayrışma ve kin tohumlarına somut örnektir. Kontrolü imkansız ve şiddeti başlangıçta bilinemez darbe gücü ateşlenen silahtan çıkan merminin yapacağı tahribatın kestirilememesine benzer ve toplumda onarılması zor yıpranmaya yol açar. Ayrıca haki gücün kendine ait vakıflar, banka ve sanayi tesisi kurması da  bu günlerden itibarendir. Sonuçta yazdırılan yeni anayasa yürürlüğe girdi Cumhuriyet Senatosu isimli ikinci bir meclis oluşturuldu ve MBK üyeleri kendilerini bu yeni oluşumun ömür boyu üyesi yaptılar. Uzun çileli yıllardaki antidemokratik  uygulamalar saymakla bitmez ve böylece asli görevinden uzaklaştırılan kurum iç düşmanlar üreterek Türk siyasetinin sistematik olarak başat rolünü üstlenmiş oldu. Şurası muhakkak ki 12 Mart’a, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a ve 15 Temmuz 2016’ya ulaşan yolun taşlarının döşendiği günler 27 Mayıs tarihinde başlar. Yine Askeriye içerisinden kısıtlı bir zümre bu kez kendisini cemaat olarak tanımlayan müttefikinin yönlendirmesiyle  milletine karşı kalkışma için örgütlenip milli hazine imkanlarıyla Vatan savunması için kendisine emanet edilmiş olan savaş makinalarını 56 yıl sonra yine milletine karşı kullanabilmiştir. İçeride nasıl bir müttefik bulunabiliyor ise şüphesiz dışarıdan da bulunmaması için bir sebep yoktur, zaten darbeler sonrasına bakıldığında reel politikadan uzaklaşılarak daha bağımlı dış politika uygulamalarını da görürüz. Her darbe bir diğerine bir şekilde benzer amma 27 Mayıs ile 15 Temmuz birbirlerine çok benzerler, sonuncuda nihayet millet geleceğine sahip çıkabilmiştir. Başlangıç döneminin kısaca hatırlanması hazırlanan büyük facianın bu kez tahribatının ne boyutlara varabileceğini bir nebzede olsa sezebilmek içindir.    

Neticede, darbeyi gerçekleştiren ve ya teşebbüs eden kısıtlı haki zümrenin diğer meslektaşlarının çoğunluğunun fikre muhtemelen katılmamalarına rağmen milletine vatanına verdiği zarar orantısında kendi mensup olduğu kurumu da ne denli yıprattığını bilhassa 27 Mayıs’a katılanların hatıratlarındaki özeleştirilerden anlayabiliyoruz. Son tahlilde 27 Mayıs öncesi Menderes’in planlanmış Moskova ziyareti ve Ortadoğu politikaları, 12 Mart mncesi Rusya ile geliştirilmek istenilen ilişkiler ve Ortadoğu politikaları ile son yıllarda gelişen Türkiye-Rusya ilişkileri ve Ortadoğu politikaları benzerlikleri oldukça düşündürücüdür doğrusu.