​SİYÂSETTE KİŞİSEL GELİŞİM ANLAYIŞI İŞLEMEZ

Doç. Dr. Can CEYLAN
Tüm Yazıları
"Kişisel gelişim" kavramını duymayanımız yoktur.

Seçimler hayırlısıyla bitti. Gelin seçimlere ve Türk siyasetine bir de “kişisel gelişim” üzerinden bakalım.

“Kişisel gelişim” kavramını duymayanımız yoktur. Sosyal medya, kişisel gelişim videolarıyla dolup taşıyor. Kazâra bir videoya tıkladıysanız, önünüze birçok kişisel gelişim “uzmanı” denen kişilerin reklamlı videoları çıkıyor. Bu videoların büyük bir bölümü “ben sorunu da çözümü de biliyorum” tavrıyla konuşan insanların ürettiği videolar. Bu videoların daha büyük bir bölümü psikiyatri, psikoloji hatta rehberlik-psikolojik danışmanlık eğitimi almak isteyip de alamayan, almakta geç kalıp dört sene lisans okuyarak zaman “kaybetmek” istemeyen ve bu yüzden birkaç aylık “koçluk” eğitimi sonrası nerede geçerli olduğu bilinmeyen yaldızlı sertifika alanlar kişilerin çektiği videolar.

Bu sertifikalarda “trainer” ya da “trainer trainer” gibi İngilizce isimler de olunca, bu eğitimleri alanların İngiltere’de Oxford, Cambridge, ABD’de UCLA, Harvard, Yale ya da Stanford gibi “en iyi” üniversitelerde eğitim aldıklarını zannedenler bile oluyor. Bu kişisel gelişim uzmanlarının sosyal medya hesaplarında New York Özgürlük Heykeli, Londra Big Ben (yeni adı II. Elizabeth) Kulesi, Paris Eyfel Kulesi gibi ikonik yapıların önünde çekilmiş fotoğraflar varsa, itibarları “yabancı futbolcu” gibi katlanarak artıyor. Ücret târifesini ABD doları veya Avro ile ilan edenler bile var. En azından vergilerini ödüyorlar.

Hâli vakti yerinde olduğu için para kazanmak zorunda olmayan ama evde oturmaktan sıkılıp oyun koçu, giyim koçu, alışveriş koçu, doğum koçu, tatil koçu sıfatlarla dolaşan insanların bir hayli fazla olduğu ülkemizde, kişisel gelişim uzmanlarına şükreder olduk. Bir de bunların daha gözü kara olanları var ki onlar da sâhip olmak için senelerce okuyup, yurt dışında MBA yapıp elde ettikleri kariyerlerini “kafe” açmak için terk edebiliyor ve altı ay içinde büyük pişmanlıkla eski işlerine geri dönüyorlar ya da “girişimcilik koçu” oluyorlar.

Kişisel gelişim “kuralları”

İnsanın içinde yaşadığı sosyal, ekonomik, kültürel ve coğrafî şartları görmezden gelip “çok istersen yaparsın” diye özetleyebileceğim gerçek dışı hedeflere sloganlarla ulaşmayı telkin eden kişisel gelişimde başarı olan insanlar olabilir. Ama onların başarılarının “kişisel gelişim kuralları” olduğu ve bu kuralların herkes için geçerli olacağını düşünmek, eşyanın tabiatına aykırıdır. Bilim dünyâsı bu yanlıştan Pozitivizm’i rafa kaldırarak vazgeçeli çok oldu.

Kişinin kendini gerçekleştirmesi için bâzı tavsiyeler alması, akıl danışması, istişâre etmesi güzeldir. Bâzı sorunlar, psikiyatr veya psikolog ile paylaşılmalıdır. Ama ödeyemediğimiz taksidin çözümünü psikologla konuşarak bulamayız. Her şeyde olduğu gibi uzun yıllarda oluşmuş sorunlarımızı birkaç saatlik seanslarla çözme hevesimiz sebebiyle kişisel gelişim piyasası oldukça büyüdü. Tek kişiye âit, moral motivasyondan öte gitmeyen hatta “pseudo” çözümler sunan kişisel gelişimin slogan gibi pazarlanan kurallarından bâzıları şöyle sıralayabiliriz:

Özgürlük insanın içinde başlar.

Soruna değil çözüme odaklan.

Sayılar değil nitelik önemlidir.

Şimdi değilse ne zaman.

Düşmek değil kalkamamak kötüdür.

Uçmayı denemeden kanatlarının farkına varamazsın.

İstersen her şeyi yapabilirsin.

İyimser olanlar her zaman kazanır.

Sen neden yapamayasın!

Kulağa hoş gelen ama gerçek hayatta karşılığını bulmanın pek de kolay ve muhtemel olmadığı sloganları herkesten duyabiliriz. Bu tür ifâdeler samimi insanların, kendileri tatbik etmek şartıyla, birbirlerine söyleyebileceği ve etkili olabilecek ifâdeler. Ama bunları toplayıp altına birer paragraf açıklama yazarak kitaplaştıranlar var. Patates ciplerinin ambalajları gibi yarısından fazlası boş olan bu kitapları, belki yazın sâhilde güneşlenirken okumak keyif verebilir. Zâten o ortamda ne okunsa keyifli olur. Ama bunları hayâtın zor şartlarıyla karşılaştığımızda uygulamaya çalışmak, oyuncak kazma kürekle inşaat yapmaya benzer.

Mesela yabancı dil öğrenmek, bir müzik enstrümanı çalmak isteyen birinin “sâdece istemesi” hiçbir şey ifâde etmez. Günde altı saat çalışmak, bunlar gibi birçok beceriyi elde etmek kaçınılmaz bir şarttır. Yâni “çok istemek” değil “çok çalışmak”tır esas olan. Kırk yaşına gelmiş bir insan o yaşına kadar edindiği kötü bir alışkanlıktan, örneğin tembellikten, sekiz on saatlik kişisel gelişim konferansı dinleyerek kurtulamaz. Kilo vermek isteyen biri bunu başarmak için “çok istemek” yerine yeme alışkanlığını değiştirmeli ve bunu aylar hatta yıllar süren bir dönemde devam ettirmelidir.

Siyâsette kişisel gelişim

Gelelim siyâsetteki kişisel gelişim sorunlarına. Ülkemiz yeni bir seçim sürecinden çıktı. Demokratik bir ortamda seçimlerin bu kadar gergin, âdeta bir savaşa gider gibi geçmesi başka bir ülkede görülebilecek bir durum değil. Bunun sebebi, seçimlerin iki taraf arasında “siyah-beyaz” zıtlığı içinde yaşanmasıdır. 

Ötekileştirmenin en üst seviyede yaşandığı seçimlerin bir diğer özelliği de kişisel gelişim kurallarıyla seçim kazanmanın mümkün olduğuna inanılmasıdır. Seçim öncesi ve hâlâ muhalefet olan tarafta, “çok istersek olur” ve “çok istiyoruz kazanacağız” anlayışı hâkimdi. Bu anlayış seçim sonuçlarıyla birlikte “Demek ki yeterince istememişiz” şekline dönüştü. Ama yıllardır yapılagelen yanlışta devam ediyorlar ve çok istemenin yeterli olmadığını anlamıyorlar.

Başarılı olmak için çalışmanın, daha doğrusu rakiplerden daha çok çalışmanın esas olduğu bir ortamda, muhalefet tarafı seçime tek başına giriyormuş gibi davranıyor. Rekortmen bir sporcu gibi tek rakibinin kendisi olduğuna inanıyor. Kilo verme kitabını yattığı yerden ve bir şeyler atıştırarak okuyup bitirince kilo vermek ne kadar imkânsızsa, yirmi yıldır iktidar olan rakibi karşısında elindeki yerel yönetimde hizmet fırsatlarını “çalışarak” değerlendirmek yerine “çok istiyorum” demekten ileri gidemiyor. Sevgilisinin adını duvarlara yazan aptal âşık gibi, sloganlarla istediğine ulaşacağını zannediyor.

Ama olmuyor. “Her iki kişiden biri bizi tercih etti” demek, iki adaylı bir seçimde, eski futbol tâbiriyle, “yenildik ama ezilmedik” demektir. Bir futbol maçı 5-4 bitince atılan dört gol üç puan almaya yetmez.

Siyâsette ikinci olmak başarı değildir

Kişisel gelişim eğitimlerinde anlatılan hikâyeler genellikle tek seferlik ve daha önce birilerinin deneyerek elde ettiği başarı hikâyeleridir. Daha önce başka birinin izleyip başarılı olduğu yol, başka birini bir daha aynı yere götürmez. Her büyükşehir belediye başkanı cumhurbaşkanı olamaz. Futbolda aynı yerden aynı oyuncunun attığı her şut gol olmaz. Toplum değişken bir yapıdadır ve değişim ister.  Birinin izini tâkip ederek, râkibin bastığı yerlere basarak onun önüne geçemeyiz. Siyâsette “ikinci” olmak, yenilmek demektir.