ŞEHİR VE ÇOCUK

Recep GARİP 23 Şub 2024

Recep GARİP
Tüm Yazıları
Hayatta insan neyi arar ve neyi bulur? Bulduklarından mutlu mudur? Tercih ettiklerini ince eleyip sık dokur mu? Eylemleriyle inandıkları çatışır mı? Yaşadığın hayat çelişkisiz mi? İnsan sıklıkla sormalı benzer soruları. Sorgusunu yapmadığın kabul ve reddedişler nelere mal oldu?

? Hesapsız, plansız, rastgele ve düşünmeden yaşarım demiştin ya hayatın hiç de öyle olmadığını gördün. Tekrar ve tekrar yaşayarak gördün bütün bunları. Yine de uslanmayan insan haleti ile gelişi güzel yaşamaktan vaz geçmedin öyle mi? An gelir, ölüm gelir, bin pişmanlık duysan, başını taşlara vursan, hayatı tekrarı olmayacak. Çünkü sana verilen fırsatları çarçur edip ebedi hayatını toz duman ettin.

 

İşte böylesi bir hayatın içindeyiz. Evlerimiz, komşularımız, çarşılarımız ve şehirlerimizle hummalı bir alışverişin lunaparkında dönüp durmaktayız. Şehir meydanlarımız yalnızlığa mahkûm edilirken devasa çarşılarda (AVM), vitrinlerde kaybolup gidiyor insan. Sadece bizler yalnızlaşmıyoruz şölenler yaptığımız, doğduğuna sevinç gözyaşları döktüğümüz çocuklarımız da yalnızlaşıyor. Üç beş kelam edelim, televizyon izleyelim, haydi çocuklar siz biraz oynayın biz kahve içelim diyerek miniminnacık ellerinin arasına verdiğimiz telefonlarla yalnızlığın dibine indiriyoruz da farkına bile varmıyoruz. Oysa dünyanın bütün çocukları günahsızdır, evin bereketidir ve cennet kokusudur. Bu güzelliği heder eden, yakıp yıkan gaflete düşerek ellerine tutturduğumuz elektronik aygıtların mahzeninde hüküm giyiyorlar.

 

Bir an durup düşünelim, kendimizden başlayarak darmadağınık hale dönüştürdüğümüz ruhumuza, gönlümüze, aklımız ve bedenimize merhamet edelim. Her şey bizde başlıyor. Yani bireyin kendisiyle buluşması gerekiyor ki yanlışı idrak edebilsin. Kendini keşfedebilirsen eğer, yeniden evine dönebilir, kızların, oğulların ve yavruları ile daha yakın bir temasın yolunu bulabilirsin. Birlikte yemek yapabilir, kitap okuyabilir, oyunlar oynayabilirsin. Eğer dönebilirsen yüreğine; dilin, gözlerin ve diğer uzuvların da fıtratına dönmeye başlar ki aykırılıklar tek tek dökülürken yeniden aile olmanın, kardeş olmanın ve ebeveyn olmanın idrakiyle muhabbetten gayrısının yalan olduğunu fark edersin.

 

Çocuklarımız Allah'ın bizlere vermiş olduğu birer cennet meyvesi emanetlerdir. Cennet meyvesini ihmal edemezsiniz. Susuz, ekmeksiz, elbisesiz, ilimsiz, irfansız bırakamayacağınız gibi sevgisiz, muhabbetsiz, aşksız da bırakamazsınız. Emanete sırt dönemezsiniz. Emanete ihanet edemezsiniz. İlgilenmiyorsan ihanet ediyorsun demektir. Sevgini gösteremiyorsan ihanet ediyorsun demektir. Hassasiyet göstermiyorsan, Allah ve resulünü öğretmiyorsan, fıtratına uygun olan halleri, davranışları, bilgileri, hususiyetleri, kılık ve kıyafetleri vermiyor, giydirmiyorsan ihanet ediyorsun demektir. Oysa Allah cc. sana emanet olarak vermişti bu yavruları. Onların fıtratları İslam’dı. İslami anlayışla, kavrayışla, dini bir hayatı yaşayışla hayatını sürdürmesi gerekiyordu ve bu senin omuzlarına bırakılmış bir ödevdir. Ödevini ihmal ettiysen vebalin büyüktür. İhmal etmenin affı yoktur. Yavrularımıza yalnızca bu dünyada gerekli olanları vermek, öğretmek değildir senin görevin. Senin, benim, hepimizin görevi Allaha kul, Habibine ümmet olma şuurunun verilmesidir. Senin dolduramadığın her boşluğu bir başkası dolduracak demektir. Sen sevgini vermezsen çocuk, genç dahası insan bir başka yerde bu boşluğu arayıp mutlaka bulacak ve dolduracaktır.

 

Enfal suresi 28.ayette; “İyi bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız sizin için ancak birer imtihan sebebidir. Büyük mükâfatın ise yalnız Allah'ın yanında olduğunu unutmayın” buyruluyor.

Hayatta ve iman ehlinden olmak demek sorumluluklarını idrak etmek demektir. Yaratılış sırrımız kulluktan ibarettir. Verilmiş olan ömrümüzü vahyin ışığında sürdürmek üzerimize vecibedir. “Kendimiz için arzu ettiğimizi kardeşlerimiz içinde arzu etmeye mecburuz”. Yeri geldiğinde ehliyet ve liyakat bakımından kardeşimizi yerimize tercih etmek hem imani, hem ahlaki bir görevdir. Ayette “mallarınız ve evlatlarınız sizin için bir imtihan vesilesidir” deniliyor. Sahip olduğumuz ne varsa hepsinin sahibi Allah'tır. Bizler yalnızca emanetçiyiz. Emaneti muhafaza etmeye, Kuran ve sünnete göre yaşayıp örnek olmaya, evlatlarımızı öyle yetiştirmeye, malımızdan, kazancımızdan Allah yolunda ikram etmeye, harcamaya, cimrilik yapmamaya mecburuz. Kendi evlatlarımızı düşündüğümüz gibi akrabalarımızın, komşularımızın millet ve memleketimizin evlatlarını da düşünmeye mecburuz. Özellikle ayetlerin ve hadislerin gösterdiği yolda yürümek Peygamberimizin izinden gitmektir. Geçici olan dünya hayatında emanete sahip çıkmakla emrolunduk. Hud suresi 112.ayeti kerime bakınız bizi nasıl uyarıyor; “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür”. Dosdoğru olmak, yalan söylememek, güzel ahlak sahibi olmakla emrolunduk. Biz nasıl olursak, nasıl oturup kalkarsak, nasıl giyinip kuşanırsak, nasıl yer ve içersek evlatlarımız da aynen öyle yapacaklardır.  Unutmayalım ki en köklü eğitim, evvelemirde evlerimizde verilmektedir. Ahiren okullarımızda ve sonra cemiyetimizde bu devam etmektedir. Sıklıkla tövbe etmeli, kusurlarımızdan dönmeyi bilmeli, dargınlıkları sürdürmemeliyiz. Affedici olmalı, adalet ve ölçüyü hakça yapmalıyız.

Dünyanın türlü türlü nimetleri bizleri gaflete düşürmemelidir. Biz gaflete düşersek evlatlarımızı da aynı hatalara, kusurlara, suçlara itmiş oluruz. Örnek olduğumuzu aklımızdan bir an olsun çıkarmamalıyız. Bilmeliyiz ki hayatta her şey bir imtihandır. Teğabün 15.ayette ise; “Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan vesilesidir. Allah'ın sevgi ve taatini mal ve evlat sevgisine tercih edenleri Allah katında büyük bir mükâfat beklemektedir” buyruluyor. Kalbimizi, gönlümüzü ve ruhumuzu beş vakit namazla, Allah'ın bizlere emrettiği ibadetlerle meşgul etmeliyiz. Bilmeliyiz ki evlerimiz, ocaklarımız, iş yerlerimiz, atlarımız, arabalarımız, bağlarımız, bahçelerimiz, çocuklarımız, hanımımız birer emanettir. Onları koruyup kollar, İslami bir anlayışı öğretmek için elimizden geleni yaparız ve yapmalıyız. Unutma ki, ihmal eden imha edilir. Sevgide, muhabbette eksik yapmadan gereği kadar ilgimizi gösteririz. Lakin hepsinin bizlere Allah'ın bir emaneti olduğunu, imtihan vesilesi kıldığını aklımızdan çıkarmadan her şeyden daha fazla Allah'a kul olmaya, Habibinin yolundan gitmeye ve çok sevmeye yoğunlaşmalıyız. Unutmayalım ki “kişi sevdiğiyle beraberdir”. Geçici olanları sevmek gaflettir. Kalıcı olana, ebedi ve ezeli olana yönelmek akıl sahiplerinin işidir. “Allah’ın sevgi ve taatini mal ve evlat sevgisine tercih edenleri Allah katında büyük bir mükâfat beklemektedir”.  İşte bu mükâfata erişmenin yolu ölmeden önce hazır olmaktır. Heybeyi tefekkürle, ibadetle, zikirle doldurmaktır. Anneler, babalar ve evlatlar birbirlerine birer emanet olduğunu bilmelidir. Emanete sahip çıkmanın yolunun fıtrat dini olan İslam’ı dosdoğru, Allah resulünün istediği gibi yaşamaya ve öğrenmeye mecbur olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız. Derle ya “emanetin gözüne çöp batarmış”. Aman dikkat edelim hayat, elimizden uçup gitmeden evlatlarımızı toplumumuzun değerleriyle büyütelim. Allah'ı, peygamberini bilen, devletini, milletini ve bayrağını seven kültürel birikimlerimizle, imanı aşk mesabesinde ibadetlerimizle pekiştirelim ve besleyelim ki sonunda dizlerimizi dövmeyelim, ahlayıp vahlamayalım.