​SEÇİM BARAJINI NE YAPIYORUZ?

Erol ERDOĞAN 31 Mar 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Sarıyer'de "Hayır" kampanyası çadırına uğrayarak Cumhurbaşkanlığı sistemine olumsuz bakanlarla sohbet etmesi, siyasi kültürümüz için ciddi kazanım.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Sarıyer’de “Hayır” kampanyası çadırına uğrayarak Cumhurbaşkanlığı sistemine olumsuz bakanlarla sohbet etmesi, siyasi kültürümüz için ciddi kazanım. Siyasilerimizden böyle şaşırtıcı ve şık hareketleri daha sık bekliyoruz. Başbakan Binali Yıldırım’ın seçim barajını tartışmaya açması da, hem evet cephesi, hem de nitelikli siyaset için doğru adımdı. Binali Yıldırım, mezkûr konuşmasında "Yüzde 10 seçim barajı indirilebilir. Çünkü cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde model değiştiği için partilerden ziyade, milletvekilleri ön plana çıkıyor." demişti. 

Seçim barajı düşecek mi, kalkacak mı?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilirse, Başbakan Binali Yıldırım’ın dediği gibi, koalisyon krizleri geride kalacak. Seçim neticelendiği an yürütmenin başı belli olacak, o da kabinesini kuracak. Seçim barajının varlık sebebi olan “siyasi istikrar” yeni sistemin zaten temel felsefesi. 

Kabine ve koalisyon krizleri ile uğraşmayacağımıza göre, farklılığın temsili meselesini gündeme almalıyız. Farklılığın temsili, siyasal katılımı çeşitlendirir; bu değişim hem tek sesliliği önler hem de siyaset-halk ilişkisi daha doğal seyre kavuşur. Siyasi, sosyal, kültürel farklılıkların, yasama organı TBMM’de temsili birçok açıdan gerekli ve kıymetlidir. 

Bunun yolu yüzde 10’luk seçim barajının tamamen kaldırılması veya düşürülmesidir. Yanı sıra, siyaset-millet ilişkisini güçlendirecek ve siyasi kültürün oluşmasını sağlayacak başka mekanizmalar da devreye sokulmalıdır. Siyaset ile halk arasındaki mesafeyi azalttıkça, siyaset nitelik kazanır, şeffaflaşır ve milli irade güçlenir. 

Seçim barajı neden konulmuştu, ne oldu?

Ülkemizdeki yüzde 10’luk seçim barajının koalisyon krizlerini engellemek için konulduğu sıkça anlatılır. Gerçekten de, seçim barajı, ANAP ve AK Partili tek parti hükümet örneklerinde olduğu gibi, ülkeyi koalisyon kaoslarından kurtardı. Ancak bazı seçim dönemlerinde, barajı aşan parti sayısı öngörülenin (istenilenin) üzerinde olmuştur. Mesela 1991, 1995, 1999 seçimlerinde 5’er parti yüzde 10’u aşarak TBMM’de temsil imkânı yakalamıştır. 

Bunun yanı sıra, “seçim barajının koalisyon krizlerini engellemek ve istikrar sağlamak için konulduğu” açıklaması eksiktir. 12 Eylül darbe yönetimi, seçim barajını ihdas ederken siyaseti ideolojik/fikri olarak dizayn etme amacı da taşıyordu. Onun için 1983 seçimlerine sadece ANAP, HP ve MDP’nin katılmasına izin vererek, ideolojilerini “tehlikeli” gördükleri partilerin seçmenlerine “Üç partiden birine gidin.” şeklinde mühendislik uygulamıştır. Mesela MSP seçmenine ANAP gösterilmiştir. 

Ancak öyle olmadı. Barajı aşamaz zannedilen Refah Partisi, 1990’dan itibaren, yüzde 10’u, aşılması gereken hedef olarak görmüş, barajı kaldıraç olarak kullanarak çok yüksek oy oranlarını yakalamıştır. Sonraki yıllarda, yüzde 10’luk seçim barajı, bu defa Kürtçü siyaset için aşılması gereken bir hedefe dönüşerek, bugünkü HDP çizgisindeki partilerin o zamanki yüzde 5’lik oy oranlarını yukarılara taşıyan bir kaldıraç olmuştur. Şunu demek yanlış olmaz: Yüzde 10 barajı olmasaydı, HDP en fazla yüzde 7-8’lerde olacaktı. Toplumsal mühendislik, anlatılan örnekte olduğu gibi, bazen tersine çalışır. Onun için, olabildiğince samimi, gerçekçi ve doğal olmalıyız.