MUSTAFA BEDEREDDİN VE LUBNAN HİZBULLAHİ

Vehbi BAYSAN 15 May 2016

Vehbi BAYSAN
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz hafta Suriye'de rejime aktif destek veren İran ve Lübnan için belki de en kötü günlerdi. Her iki ülke için 80 üzerinde ölü ile bugüne kadarki çatışmalarda en fazla kaybın verildiği bir hafta oldu.

Geçtiğimiz hafta Suriye’de rejime aktif destek veren İran ve Lübnan için belki de en kötü günlerdi. Her iki ülke için 80 üzerinde ölü ile bugüne kadarki çatışmalarda en fazla kaybın verildiği bir hafta oldu. En fazla kayıp, Halep kentinin güneyinde yer alan Han Tuman beldesine ve başkent Şam yakınlarındaki Guta Şarkiyye bölgesine başta el-Nusra olmak üzere diğer muhalif gurupların düzenlediği saldırılarda verildi.

Perşembe günü ise Hizbullah’ın askeri kanadının en üst düzey komutanı ve Suriye’de çarpışan guruplarının kumandanı Seyyid Zülfikar kod adlı Mustafa Bedreddin Şam uluslararası havaalanı yakınlarındaki üste bombalı saldırı ile öldürüldüğü haberi ile sarsıldı. Lübnan Hizbullahı’nın ikinci önemli adamının cenazesi Cuma günü Beyrut’un güneyinde binlerce kişinin katıldığı törenle kaldırıldı. Sarı yeşil Hizbullah bayrağına sarılı tabutun başında yapılan konuşmalarda Hz. Peygamber soyundan geldiğine Seyyid lakabı, Hz. Ali’nin kılıcına atfen de Zülfikar lakabına vurgu yapıldı.

İlk etapta böylesi bir saldırıyı İsrail’in gerçekleştirmiş olduğu izlenimi doğmuş olsa da, temkinli davranan örgüt, ellerinde bulgular olduğunu ve failin tahkikat sonrasında açıklanacağını duyurdu. İsrail’in böylesi bir saldırıda ilk akla gelen ülke olması bir sürpriz değil. ‘Targeted Assassinations’ yani hedef gözeterek yaptığı suikastlerden kaynaklanıyor. Ancak, çoğunlukla bu saldırıları havandan karaya atılan füzelerle gerçekleştiriyor. Örneğin, Hizbullah’ın iki önemli kumandanı Samir Kantar ve Cihad Mugniye geçmişte bu yolla öldürüldüler. Bulgular henüz net olmasa da, böylesi büyük bir patlamanın havadan yapılmış olmama ihtimali de var. Bilindiği üzere, Hizbullah Suriye’de 2011 yılından beri fiili olarak rejimin yanında yer alarak çarpışmalara katılıyor ve en büyük düşmanlarından biri de DAİŞ ve el-Nusra gibi örgütler.

Cumartesi sabahı Hizbullah, Mustafa Bedreddin’in Suriye’deki tekfiri gurupların açtığı topçu ateşiyle öldürüldüğünü resmen duyurdu. Bu gurupların kimler olduğu resmi açıklama metninde yer almıyor, ancak DAİŞ ve el-Nusra en güçlü adaylar arasında. Bu suikastte İsrail’in adının anılmaması Suriye içlerinde savaş halinde olan örgütün Lübnan’ın güneyinde yeni bir cephe açmak istememesi yorumlarına yol açıyor. Örgütün en büyük sorunu, Suriye’deki çarpışmalarda bu güne kadar 1500’den fazla kayıp verilmesi neticesinde Lübnan’daki destekçilerinin artan eleştirileri ve Hizbullah’ın Suriye’deki varlığının yüksek sesle sorgulanıyor olması.

1961 Beyrut doğumlu Bedreddin, Şubat 2008 yılında kayınbiraderi İmad Mugniye’nin aracına yerleştirilen bombanın infilak ettirilmesi sonucu Şam’da öldürülmesinin ardından örgütün en üst düzey elemanlarından biriydi. Bu suikast Mossad/CIA ortak operasyonu olarak gerçekleşti.

1983 yılında Irak – İran savaşı sürerken Kuveyt’te ABD ve Fransız elçiliklerine karşı gerçekleşen bombalı saldırıların faili olarak yakalanan ve idama mahkûm edilen Bedreddin, 1985 ve 1988’de iki uçak kaçırma olayında serbest bırakılması istenenler listesinin en başında yer alıyordu.

Özgürlüğüne kavuşması hiç beklemediği bir düşmanı sayesinde gerçekleşti. 1990 yılında Kuveyt’i işgal eden Saddam, hapishaneleri boşalttı ve bu sayede Bedreddin hapisten kaçarak İran elçiliğine sığındı ve önce İran’a gönderilip ardından Lübnan’a gitmesi sağlandı.

BM tarafından oluşturulan özel komisyon Şubat 2005 yılında gerçekleşen Refik Hariri suikastı faili olarak Bedreddin’i işaret edene kadar da ortalıkta görünmedi. Hague’de kurulan uluslararası mahkeme tarafından suikastı planlayan ve gerçekleştiren hücrenin elebaşı olduğunu saptamasıyla 2011 yılında suçlu bulundu.

Hatırlanacağı üzere, Refik Hariri suikastı sonrasında Suriye, kronik hale gelmiş Lübnan işgalini sonlandırarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu arada, 2002-2004 yılları arasında Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okuyan Bedreddin, Beyrut’ta bir mücevher dükkanının da sahibiydi. Uluslararası istihbarat örgütleri tarafından, ‘untraceable ghost / izi bulunamayan hayalet’ olarak nitelenmesi bir tesadüf değil, zira nüfus cüzdanı, sürücü ehliyeti, pasaport gibi kendisini tanımlayacak herhangi bir kaydı bulunmuyor. Hatta, Hariri suikastini araştıran komisyon, kendisinin güncel fotoğrafına dahi erişemediğinden, raporlarında eski gençlik fotoğrafını kullanmak zorunda kalmıştı. Komisyon raporunda Lübnan’ın her tarafında dolaşan ancak ayak izi tespit edilemeyen biri olarak nitelemişti. Mustafa Bedreddin’in kaybının Hizbullah içinde boşluk yaratacağı ve askeri kanadının zaaf içine düşeceği söylentileri dolaşıyor medyada. Bunu zaman gösterecek, ancak, bu suikast daha çok Hizbullah militanının Suriye’ye gitmesine ve çatışmaların daha da alevlenmesine yol açabilir.