GÜZELLEME

Refik ERDURAN 27 Haz 2016

Refik ERDURAN
Tüm Yazıları
Şom ağızlıyım galiba. Geçen hafta Britanya Avrupa Birliği'nden çıkarsa Mr. Cameron'un da başbakanlık konutundan çıkması gerekeceğini belirttim ya. İki güne kalmadan tasını tarağını toplamaya başladı adamcağız.

Şom ağızlıyım galiba. Geçen hafta Britanya Avrupa Birliği’nden çıkarsa Mr. Cameron’un da başbakanlık konutundan çıkması gerekeceğini belirttim ya. İki güne kalmadan tasını tarağını toplamaya başladı adamcağız. Boşanma işlemleri biraz vakit alacak. Öfkelenen Avrupalı sabık ortaklar “Acele et, hemen toz ol” diye sabırsızlanınca Alamanyalı Angela (Melek) Merkel bacımız “Çirkinleşmeyelim” uyarısında bulundu. Yani uygarlık yuvası kıta çok güzel de, çirkinleşmesinden kaçınılmalı. Hayır, Hitler’i hatırlatmayacağım. Daha da yakın geçmişine gelelim.

Düşünün (çıldırmadan düşünebilirseniz). On yaşında bir çocuksunuz. Küçücük odaya bir sürü üniformalı zorba dolmuş. Arkanızdaki biri sizi kollarınızdan sımsıkı kavramış; kımıldayamıyorsunuz. Bir iki metre önünüzde annenizle ablanız yere yatırılmış, giysileri boğazlarına kadar sıyrılmış; ırzlarına geçiliyor. Çığlıklara dayanamayınca avaz avaz sövüyorsunuz. Adamlardan biri tüfeğinin namlusuyla karnınızı dürterek hırlıyor:

“Sus ulan! Sana da sokarım bunu.”

Hepsi gülüyorlar kahkahalarla. Anneniz iki çığlık arasında size yalvarıyor:

“Sus yavrum. Sus.”

Adi suç değil. Birleşmiş Milletler kayıtlarına geçmiş bu olay. Devlet emriyle, sistemli biçimde ve çok yerde uygulanıyor. Evlerde, otel odalarında, barakalarda, kışlalarda, spor salonlarındaki güreş minderlerinin üstünde.

Düşünün. Bu sefer kendinizi o üniformalı alçaklardan birinin yerine koyarak (koyabilirseniz). Bir yamaçtasınız. Toprak yola dizili kamyonlardan elleri bağlı tutsaklar indirilip hendeklere yüzükoyun yatırılıyor yan yana. Biri önünüzden geçerken göz göze geliyorsunuz. Çocuk denecek yaşta. Küçük kardeşinize benziyor. O şirin oğlanla oynarken hendeklerden nasıl atladığınızı hatırlıyorsunuz bir an için. Bebekken annenizin onu emzirişi, bir gün sizin de biberonla ağzına süt verişiniz gözünüzün önünden geçiveriyor. Bu oğlan da kim bilir nasıl yetiştirildi? Sevenleriyle neler yaşadı? Neler yaşayacaktı?

“Operasyonun komutanı” ablak suratlı şişkonun öfkeli sesi duyuluyor:

“Sallanmayın! Çabuk!

Önünüzdeki çocuk da öteki tutsakların yanına yatırılıyor. Hendek yolun dönemecine kadar öyle yüzükoyun sıralanmış insanlarla dolu. “Hadi!” emriyle arkadaşlarınız onları enselerinden kurşunlamaya başlıyor. Siz de namluyu şirin oğlanın başına doğrultuyorsunuz. Kafası güzel, tostoparlak. Saçları pırıl pırıl. Parmağınız tetikte. Çekmek gelmiyor içinizden.

“Ne bekliyorsun lan! Tek canlı Boşnak kalmayacak demedim mi?”

Emir büyük yerden. Kahraman lider Ratko Mladiç gözünü size dikmiş. Çekiyorsunuz tetiği. Çocuğun kafatasındaki delikten fışkıran al kan hendeğe sızıyor. Ama çamurlaşan toprak kırmızı değil. Domuz pisliği renginde.

Srebrenitsa’da 8 bin küsur kere tekrarlanan o canavarlık devlet politikasından, yani hesabı kitabı yapılıp soğukkanlılıkla alınan resmî kararlardan kaynaklanıyordu. Suç yalnız Sırpların değil. Kurbanlar Avrupalıların sözüne inanmış, silah bırakıp Hollanda birliğinin koruduğu “güvenli” bölgede toplanmışlardı. Şimdi “Biz de Britanya gibi referandum yapıp bağımsızlaşalım” diye tutturan Hollanda’nın askerleri onları Sırp faşistlere teslim edip sıvıştılar. İnsan haklarının kalesi, demokrasi bekçisi, güzel Avrupa! Aman dikkat: Sakın çirkinleşme.