​GÜNDEMİNİ ARAYAN SEVGİLİ ÜLKEM

Mahmut BIYIKLI 27 Nis 2017

Mahmut BIYIKLI
Tüm Yazıları
Hikâyeci Şerif Aydemir'in konuşmalarında sıkça zikrettiği Peyami Safa'ya ait olan, "Politika yüksek sesle konuştuğu zaman, edebiyat susar." sözü dilimde dolanıp duruyor günlerdir.

Hikâyeci Şerif Aydemir’in konuşmalarında sıkça zikrettiği Peyami Safa’ya ait olan, "Politika yüksek sesle konuştuğu zaman, edebiyat susar." sözü dilimde dolanıp duruyor günlerdir. Siyaset bizi gereğinden fazla meşgul ediyor. Şu seçim geçsin normale döneriz temennisi tazeliğini korurken diğer seçim kapımızı çalıyor. Siyasetin doğası gereği ortaya çıkan gerginlikler, gerilimler arasında ana gündemimize bir türlü gelemiyoruz. 

Türkiye kuruluşundan bugüne kendi gündem oluşturmada başarılı olamamış bir ülke. Bazı dostların dediği gibi bizi bize bırakmayanlar, iç ve dış müdahaleler buna imkân sağlamıyor olabilir. Ama üzücü olan, kendi gündemimizi oluşturma ve bir ayağımızın sürekli orada kalması gerektiği bilincinden uzaklaşıyor olmamız. “Cumamız pazar oldu bize bir nazar oldu” diyen şair doğru söylemiş. 

Sevgili ülkemiz sahte gündemlerden sıyrılıp ana meselelerini konuşmaya başladığı zaman mesele çözülmüş olacak. Meselesi ve felsefesi olmayan popüler kahramanlardan kurtulup gerçek kahramanların ufuk açıcılığına ihtiyacımız var. Ekranlardaki konuşmalara, sosyal medyadaki atışmalara, yazarlar arasındaki çatışmalara baktığımızda tedavisi zorlaşan bir hastaya dönüştürülüyor gibiyiz. Nasıl bu hale düştük anlamak gerçekten zor. Zağra Müftüsü Hüseyin Râci Efendi'nin dediği gibi: “Aziz-i kavm idik, â'da zelil kıldı bizi; Esir-i bend-i belâ vü sefil kıldı bizi.” 

Bize bizmişiz gibi sunulan aslında bize ait olmayan fotoğrafın çok da şık görünmediğini hatırlatmakta fayda var. Çünkü hatırlamak ve hatırlatmak iyidir diye öğrendik mutlak kitabımızdan. “Sen hatırlat. Sen ancak bir hatırlatıcısın. Hatırlatmak sorumluluk bilincine sahip insana iyi gelir” tavsiyeleri her daim kulaklarımızda. 

Bizim derdimizin devası aslında yine bizde. Sadece isimlerinin anılması bile bizlere taze kan olabilecek soylu ruhların destansı hayat kesitleri aslında bize çok şey söylüyor. Öncü şahsiyetlerin eserlerine ve hayatlarına baktığımızda bütün örneklikler mevcut. Dirilişin bütün yolları gösterilmiş düştüğümüz yerden nasıl ayağa kalkacağımız ince ince öğretilmiş. Yeter ki biraz durup düşünmeye vakit ayıralım. Bizim şahsiyet önderlerimiz, yerlerin ve göklerin dilinden anlayan, eşyanın hakikatine vâkıf, hadiseleri üst bir mantıkla değerlendirmesini bilen insanlar! Basarları ve basiretleri açık insanlar. Açtıkları ufuk bize yüzlerce yıl yeter. Ama onlarla aramıza bile duvarlar örülmüş durumda.

Yıllardır kültür sanat çalışmalarının içindeyim. Kültür alanında ulusal ve uluslararası çapta büyük çaplı organizasyonlara imza attık. Meselesi olmayan belediye başkanlarından kültürün manasını kavramamış kültür müdürlerine, “bu işler boş işler” diyen etkili ve yetkililere rağmen yılmadan, yorulmadan çabaladık çabalıyoruz. Sadece son birkaç ayda Ali Fuat Başgil, Mahir İz, Aliya İzzetbegoviç gibi dev isimlere dair derinlikli programlar yaptık. Türkiye’nin en büyük edebiyat organizasyonu olana İstanbul Edebiyat Festivali ve yine Türkiye’de ilk olan Arapça Kitap Fuarı gibi yoğun emek ve alın teri isteyen nitelikli çalışmalara imza attık. Gençlerimiz ve geleceğimiz için çabalıyoruz. Gelin görün ki garip yurdumuzda sıradan bir trolün attığı tivit kadar gündeme gelmedi çalışmalarımız. Türkiye, gündemi çalınmış bir ülke. Normal değiliz. Bir gün bu ülkede kültürel bir çalışma, gazetelerin birinci sayfasından ana haber bültenlerinin ilk haberlerinden biri olursa, işte o zaman normale döneriz. 

Kurallarını “hakkı” dışlamak ve yargılamak için kullanan bir sistem çarkında öğütülüyoruz. Kendi doğrularını putlaştırıp tapan bir kabile mantığı içine gömüldük. Söz hiçbir devirde bugünkü kadar anlamını kaybetmemişti.

Sosyal medyanın meydana sürdüğü medyatikler, güzel ve kutlu olanın içini boşaltmak için yoğun çaba sarf etmeye devam ediyor. Maalesef gençlerimiz bu sahte evrenin yanıltıcı sokaklarında meşgul olmakta. Bu sebeple gençler “Bizim Bir Medeniyet İddiamız Var mı” başlıklı konuşmanın sonunda bile konunun dışına çıkarak “Hocam Fatih Tezcan mı haklı, Cem Küçük mü?” diye sorabiliyor. 

Peki hangisi haklı? Cevabı bütün gençlerimize vermiş olalım: Fatih Tezcan’ı, Cem Küçük’ü ya da diğerlerini takip etmiyorum; bu sebeple hangisi haklıdır bilmiyorum ama Erol Güngör, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç vs yazdıklarında hep haklı çıktılar. Onları takip edin. Sizi asla yanıltmazlar. Sanal gündemin sahte kahramanlarının bütün tivitlerini okumaktansa fikir önderlerinin kitaplarından bir sayfa okumak daha yararlıdır.

Yenilgi ve zaferin “Hakk”ın iki veçhesi olduğunun bilincinde bulunarak çoğuna zafer gibi görünen şeylerin bazılarının, indinde hüsran anlamına geldiğini unutmadan ülkemiz için çalışmanın ve üretmenin yollarını aramalıyız. Kuru gürültülerle kaybedecek vaktimiz yok.