​EKONOMİK KRİZLERİN ARKASINDAKİ TEMEL SEBEP: SERMAYE BİRİKİMİ- I: İLK SANAYİLEŞMİŞ TOPLUMLARDA SERMA

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Yazıma başlamadan önce içinde bulunduğumuz hafta sebebiyle bütün milletimi tebrik ederim.

ZAFER HAFTASI KUTLU OLSUN

Yazıma başlamadan önce içinde bulunduğumuz hafta sebebiyle bütün milletimi tebrik ederim. Bu hafta Türk tarihinde Sakarya, Başkumandan ve Dumlupınar Meydan Muharebelerinin yanında Malazgirt, Mohaç ve Çaldıran gibi Meydan Muharebelerini de içerir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında doğru düzgün bir kutlama programı yok. Sakarya Meydan Muharebesi’nin üzerinden 102, Başkumandan ve Dumlupınar Meydan Muharebelerinin üzerinden 101 yıl geçmiş. Ne muhalefetten ne de iktidardan bir ses duymuyoruz. Muhtemelen 30 Ağustos Zafer Bayram’ını da öğle üstün körü geçip bitirecekler. Eğer devlet unuttuysa millet unutmamalı! Zafer Haftanız ve Zafer Bayramınız kutlu olsun!

***

Bu yazı bir yazı dizisinin başlangıcıdır. Amacım sermaye birikiminin kapitalizm tarihi boyunca değişen ve artan önemini anlatmaktır. Bu yazıda “Sermaye nedir?” ve “Neden sermaye birikimi kapitalizm için hayatidir?” sorularını cevaplamaya çalışacağım. Daha sonraki yazılarda ise değişen toplumsal yapı ve genişleyen küresel ekonomiyle birlikte sermaye birikiminin değişimini ve karmaşıklaşmasını inceleyeceğim.  

SERMAYE NEDİR VE KAÇ TİPTEN OLUŞUR?

Kapitalist üretim tarzı kendisinden önceki üretim tarzlarından çok temel bir noktada farklılaşır. İnsanlık tarihinde ilk defa üretimdeki temel faktör insan eliyle üretilen bir meta haline gelmiştir: Makineler… Bugün yapay zekânın ve endüstri 4.0’ın konuşulduğu bu dönemde makineleşmenin ne kadar hayati ve ciddi olduğunu da rahatlıkla idrak edebilirsiniz. Bu yüzden kapitalist üretim biçimini makineleşmiş üretim sistemi olarak da tanımlayabiliriz. 

“Pekiyi bu sermaye nedir, Hocam” Bu soruyu iktisat biliminde sermayeyi ayırt etmek için kullanılan sınıflandırmayla cevaplandıralım… Sermaye dört ana başlık altında sınıflandırılır: Fizikî sermaye, beşerî sermaye, alt yapı sermayesi ve mâli sermaye. Fizikî sermaye üretimde kullanılan her türlü makine ve teçhizatı tanımlarken beşerî sermaye (içinde entelektüel mülkiyeti de barındıracak şekilde) üretimde kullanılan bilgi stokunu anlatır. Alt yapı sermayesi ise kapitalist üretimin ve sanayi toplumunun yaşaması için gerekli olan bina stokunu, ulaştırma, şehircilik ve enerji altyapısını içerir. Bu üçü üretimde doğrudan kullanılırken mâli sermaye ise üretimde doğrudan kullanılmaz ama üretimin finansmanı için gerekli olan mali fon stokuna verilen addır. 

KAPİTALİST EKONOMİNİN MOTORU: SERMAYE BİRİKİMİ

Kapitalizm öncesi toplumlarda bir ekonomi sürekli büyümek zorunda değildi. Çünkü üretimin ana faktörü olan toprak miktarı kısıtlıydı. Dolayısıyla zenginlik sahip olunan toprak ve doğal kaynak miktarıyla orantılıydı. Kapitalizm öncesi ekonomilerin tarihinde bir devlet ve toplumun zenginleşmesinin birinci yolu bu yüzden yeni topraklara sahip olmaktan geçmekteydi. Toprak hem tarımsal üretimin ana faktörü olarak hem de içinde bulunan doğal kaynaklar sebebiyle önem arz ediyordu. Bu yüzden zenginleşen toplumlara baktığımızda bu toplumların ya fatih toplumlar (yani askeri güçle diğer toplumların topraklarını ele geçiren toplumlar) olduğunu ya da kâşif toplumlar (yani yeni kıtalar, el sürülmemiş topraklar ve yeni ticaret yolları keşfeden toplumlar) olduğunu görürüz. Bu yüzden yeni topraklar fethedilmedikçe veya keşfedilmedikçe o ekonominin üretim kapasitesi belli bir düzeyde sabit kalmaktaydı. Nüfus artışı ile gıda yetersizliği tarih boyunca görülen büyük salgınlara veya büyük göçlere yol açmıştı. Kısaca özetlersek kapitalizm öncesi toplumlarda ekonomilerin büyümesi sınırlıydı ve nihai olarak sıfır büyümeye gitmekteydi. Kapitalist ekonomide ise işler bambaşka şekilde gelişir…

Kapitalist ekonomide üretimin temel faktörleri fizikî ve beşerî sermayedir. İlk sanayi toplumlarında ise bu sadece fizikî sermayeydi denilebilir. Fizikî sermaye üretimde kullanılan makine ve teçhizattır ve bu da diğer mallar gibi bir üretim sürecinde üretilir. Makine teçhizat üreten sektördeki firmaların temel prensipler itibariyle diğer firmalardan farkı yoktur: Ayakta kalmak, iflas etmemek için her sene düzenli olarak belli bir miktar veya üzerinde satış yapması gerekir. Rekabetçi piyasalarda firmaların iflas noktasındaki üretim miktarı bu minimum üretimi gösterir. Eğer firmalar her sene düzenli bir miktar veya üstünde satış yapmak zorundaysa, bu makine ve teçhizat üreten sektör için de geçerlidir. Makine ve teçhizat sektörünün bu satışı yapabilmesi için diğer sektörlerin her sene belli bir miktar ve üzerinde yatırım yapması gerekir. Yatırım ise ekonominin toplam üretim kapasitesinin artması anlamına gelir. Teknoloji, nüfus ve sermayenin yıpranma oranı veri iken ekonominin artan üretim kapasitesinin, yani artan mal arzının karşılanması için tüketicilerin gelirlerinin ve tüketimlerinin artması gerekir. Yani kapitalist ekonomi yaşayabilmek için büyümek zorundadır. Milli gelirdeki küçülme bütün döngünün bozulmasına yol açacağı içindir ki, ekonomik krizin tanımında en önemli kriter olarak belirtilmiştir. 

SERMAYE BİRİKİMİ SINIF ÇATIŞMASI VE KARL MARX 

Kapitalist ekonomi yaşamak için büyümek zorundadır demiştik. Bunun iki yüzü vardır: Tasarruf artışı ve gelir artışı. 

Tasarruflar her sene mali sermayeye yapılan katkılardır. İlk kapitalist toplumlarda (buna örnek olarak başta İngiltere olmak üzere 19’uncu yüzyıl gelişmiş ülkelerini gösterebiliriz) tasarruflar daha çok toprak zenginlerinin (aristokrasi) ve sermayedarların (burjuvazinin) tasarruflarıydı. Maaşlı çalışanların (proletaryanın) gelirleri büyük oranda tüketime gidiyordu. Yatırımların finansmanı için gerekli fonlar aristokrasinin rantlarından ve burjuvazinin kârlarından oluşuyordu. Öte yanda zaman içinde yatırımla artan üretimin satılabilmesi için de tüketimin artması gerekiyordu. Yani proletaryanın gelirlerinin ve sayısının artması gerekiyordu. Toplam ücret fonlarının toplam üretim içinde artması tüketimin artması için gerekliydi ancak bu toplam rant ve kârların toplam gelir içinde payının düşmesi anlamına geliyordu. Yani milli gelir artışı için yatırım artışı, yatırım artışı için tasarruf artışı, tasarruf artışı için de tüketimin azalması gerekliydi. Ama bu bir paradokstu: Üretilen fazla ürünü satabilmek için ücret gelirleri nispeten artmalıydı ama bu tasarrufun düşmesine yol açardı. Makine ve teçhizat üretiminin yaşayabilmesi için yatırım ve onun için tasarruf artışı gerekliydi ama bu sefer nispeten ücret gelirleri azalacağı için üretilen fazla mal elde kalacaktı. Yani sürekli büyümek zorunda olan kapitalist ekonominin büyümesi proletarya ile aristokrasi ve burjuvanın sınıfsal çatışması ve gelirden pay elde etme kavgası yüzünden duracaktı. Eğer nüfus artmıyor, makineler yıpranmıyor ve teknoloji değişmiyorsa sermaye birikim süreci kaçınılmaz olarak kapitalist ekonominin çökmesine yol açıyordu.

İşte Karl Marx bunu söylüyordu. Kapitalist sistem kuyruğunu yiyen bir yılana benziyordu, yaşamak için sermaye birikimi yapmak zorundaydı ama bu sermaye birikimi uzun dönemde aşırı üretim ve krize götürecekti. 

Pekiyi nüfus artıyorsa, her sene belli miktar makine yıpranma ve demode olma sebebiyle hurdaya çıkıyorsa ve teknoloji az ya da çok gelişiyorsa Marx’ın söylemleri reddedilebilir miydi? Evet, reddedilebilirdi. Neo-Klasik büyüme teorisi, aslında, kapitalist bir ekonominin krize gitmeden sermaye birikimi yapabileceğini, bu yüzden her ekonominin nüfus artış hızı, amortisman oranı ve teknolojik gelişme hızının toplamına eşit olan bir doğal büyüme oranında büyüyeceğini söyleyecekti. Ancak bütün bunlar tam rekabetçi piyasa yapısı, devlet müdahalesinin olmadığı bir özel ekonomi ve dışa kapalı otarşik bir ekonomi varsayımlarına dayalıydı. Ki bu varsayımlar, Yirminci Yüzyıl ekonomilerini düşündüğümüzde hiç de gerçekçi sayılmazdı. 

Cumartesi büyüme teorileri ve sermaye birikimi konusuna ayrıntılı olarak anlatacağım. Göreceğiz ki, kapitalist ekonomi Marx’ın söylediği gibi kuyruğunu yiyen bir yılan değildir (yani nihâi bir çöküş gelmemektedir) ama kapitalist sistem yaşamak için büyümek, büyümek için de belli aralıklarla kabuk değiştirmek (yani krize girmek) zorunda olan bir yılandır. Bunu anlatırken dört farklı sermaye tipindeki birikime bakacağız.