DİRENİŞLİ TOPLUM YAPILANMASI

Hasan KÖNİ 22 May 2016

Hasan KÖNİ
Tüm Yazıları
Yeni küresel incelemelerin ortaya koyduğu gerçek uluslararası ortamda meydana gelen olayların yalnızca insanlar tarafından yaratılmadığıdır.

Yeni  küresel incelemelerin ortaya koyduğu gerçek uluslararası ortamda meydana gelen  olayların yalnızca insanlar tarafından yaratılmadığıdır. İnsanlar ve insan dışı faktörlerin bir arada etkileşmeleri sonucu felaketler oluşmaktadır. Dünya ekolojik sistemindeki gelişmeler gelecekte dünyanın değişik yörelerinde daha şiddetli  şoklar ve stresler yaşayacağını göstermektedir. Yokluklar, açlıklar, kuraklıklar, depremler, su baskınları ve bu olayların sonucu  uydurma nedenlerle insanların birbirine saldırması, iç çatışmalar, savaşlar. Bütün bu karmaşık sorunlar karşısında yapılması gerekenler nelerdir?

Bir çok bilimsel araştırma ve deneyim sonunda  ortaya çıkan çözüm toplumları meydana gelecek ve gelmesi muhtemel felaketler karşısında daha dirençli kılma. Toplumlar nasıl dirençli kılınabilir sorusu önem kazanıyor. Bu konuya hazırlanan Birleşmiş Milletler uzmanları  1990’lardan başlayarak ardı ardına yeni çözümler geliştiriyorlar. Çözümde temel husus, artık sorunları tek başına bir devletin çözemeyeceği şeklinde ortaya çıkıyor. Devletler, uluslararası örgütler, siyasi liderler, sivil toplum kuruluşları sosyal ağları oluşturanlar hep birlikte hareket etmek zorundalar.

Bu nedenler, uluslararası toplum Birleşmiş Miletlerin gözetiminde  dört yeni anlaşma ile ortay çıkmış gözüküyor. Bunlardan ilki, daha önceki çalışmaları da Japonya’da yapılan Sendai, Japonya Felaket Riski Azaltma Çerçeve Anlaşması. Bu konudaki çalışmalar 2015-2030 yılları arasında sürecek. Anlaşmanın amacı felaket riskini azaltma, yaşam kaybını en aza indirme, insanların ve ülkelerin sağlıklarını, ekonomileri, fiziksel ,  kültürel ve çevresel  varlıklarını kaybetmelerini önleme. Ülkelerin  bu anlaşma ile bilimsel çalışmaları,  bulgularını, teknik kapasitelerini birleştirmeleri gerekiyor. Artık yalnızca beş büyük ülkenin Güvenlik Konseyinde bir araya gelerek savaşlar konusunda karar almaları yeterli değil. Uluslararası toplum bir bütün olarak  felaket riskini azaltma, sürekli kalkınma ve iklim değişikliği için  ortak bir çabaya girmek zorunda.

İkinci önemli anlaşma ,Eylül 2015”de imzalanan Sürekli Kalkınma Amaçları Anlaşması. Bu anlaşmaya her devletin uyması gereken bir boyut getirilmiş. Düşük karbon gazı yayan toplum yapısının oluşması, ekonomilerin iklim değişmelerine uyabilmesi için ekonomik değiştirilmesine yardım gibi konuları içeriyor. İngiltere’nin Nottingham üniversitesinde yapılan araştırmalara göre dünya düzeyinde eşitsiz gelir dağılımı düzeltmek, fakirliği nispeten ortadan kaldırmak için şimdiye kadar süre gelen Pazar ekonomisi sisteminin değişmesi gerekiyor. Kitle üretimi, aşırı zenginliklerin yaratacağı sorunlara bir de fakirlik ve açlığın yaratacağı savaşlar eklenirse, felaketlere çarpan etkisi yapacak olan iklim değişikliğini de olaya katarsak, şimdiye kadar uygulanan klasik gibi teröre karşı savaş yöntemleriyle sorunlar çözülemeyecek gibi gözüküyor. Büyük sermayeci ülkeler bu durumda sorumlu üretim ve tüketim denen yeni yöntemleri uygulayabilecekler mi? Fakir ülkelere  teknoloji transferleri ve ekonomik yardımlar yapılmazsa felaketler nasıl önlenecek? Bu soruların çözümü  klasik dünya ekonomisindeki değişimlere  bağlı gözüküyor.

Üçüncü anlaşma, daha önce burada açıklamaya çalıştığımız 2015 Paris İklim anlaşması. İklim anlaşması artık güvenlik sistemi araştırmalarına  dünyanın ekolojik gelişmesinin de hesaplanması gerektiğini belirtiyor. Tıbbi bulgular sayesinde yaşam süreleri artan ve gittikçe çoğalan kitleleri çağımızdaki tarım teknolojileri, üretim metotları ile  artık beslemek mümkün değil. Tehlikelerin gelişmesini önlemek için  ancak otuz yılımız var.

Son anlaşma, 23-24 Mayıs tarihleri arasında uzun bir hazırlık ve danışma toplantılarından sonra Türkiye’de yapılacak olan, Birleşmiş Milletler gözetimindeki  İnsani Yardım Anlaşması. Buna ”İnsani Diplomasi “adını veriyorlar. İlk defa, üç milyona yakın göçmeni barındıran  Türkiye’de yapılıyor. Toplantıya bütün devletler, uluslararası örgütler, liderler, sivil toplum kuruluşları, bilim adamları davetli. Türkiye büyük bir özveri ile Batılı ülkelerin ayaklandırdığı Müslüman toplumları büyük bir sabırla bağrına basıyor. Ancak ,Türkiye’nin, Fas’tan –Doğu Türkistan’a kadar yer değiştirmeye başlaya bir göçü kucaklaması mümkün değildir. Öte yandan, Türkiye  bu ayaklanan ülkelere kültürel açıdan yakın olan kalkınmış tek Müslüman ülke. O halde, bu konferansta  Türkiye’ye maddi manevi her türlü desteğin verilmesi gerekiyor.

Toplumların direnişli olmaları için ortak eğitim, yeni yönetişim yöntemleri, sosyal ağlar, sağlık yapılanmaları, yeni bulgular gerekiyor. Yardımların ve iletişim ağlarının, yerel, bölgesel ve uluslararası olarak geliştirilmesi gerekiyor. Uluslararası silah şirketlerinin ve bazı devletlerin kendilerini dizginlemeleri gerekiyor. Toplumların kültürel olarak yakınlaştırılmaları gerekiyor. Eğer yakında  bu konferansta yapılacak tartışmaları dikkatle izlersek yeni bir dünya yapılanması kurulması gerekliliği açıkça ortaya çıkacaktır.

Büyük devletler, sermaye çevreleri, dev enerji şirketleri silah tüccarları  eski çıkarcı ve anlayışsız tavırlarına devam edeceklerse, kendi  uydurdukları dünya sisteminin kendilerini yıkacağı hissetmelidirler. Sovyetler Birliğinin çöküşünde olduğu gibi nükleer silahları ellerinde kalabilir veya bu sefer kullanmak zorunda kalabilirler. Tabii sonrasında  yaşayacak yer bulabilirlerse.