BURHAN KUZU: HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADIM

Neşe BERBER 06 Oca 2017

Neşe BERBER
Tüm Yazıları
Anayasa Hukuk Profesörü Burhan Kuzu, koalisyonlardan Türkiye'nin çok çektiğini; Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan'ın iktidar olduğu yıllarda Türkiye'nin yükseliş yılları olduğunu kaydetti.

Türkiye'de çalışmalarına başlanan başkanlık sisteminin parlamenter sistemden ayıran en önemli özellikleri ikibaşlılık, koalisyon ve barajın kaldırılacağı sistem olacağını belirten Anayasa Hukuk Profesörü Burhan Kuzu, koalisyonlardan Türkiye'nin çok çektiğini; Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan'ın iktidar olduğu yıllarda Türkiye'nin yükseliş yılları olduğunu kaydetti. Başkanlık ismi krallık, padişahlık gibi algılanıp onlarla ilişkilendiriliyor. İki neden aradım bu konuşmaların altında. Başka ülkeler bu modelin üzerinde oynayarak neo parlementer sistemler buldu. Bizim 1982 Anayasası bunlardan biridir. Başkanlık sistemi kurallar sistemidir. Denge modeli, öteki uygulamadan gelen bir model aklın bulduğu bir model olduğunu söyleyen Burhan Kuzu Cumhurbaşkanlığı Sistemini YeniBirlik Gazetesinden Neşe Berber'e anlattı. 

 

Başkanlık sistemi nedir?

Anayasa hukuku ve başkanlık sistemi üzerindeki çalışmalarıma 1976 yılında asistanken başladım ve Anayasa Kürsüsü benim özel ilgi alanım oldu. Başkanlık sistemi ile ilgili çok çalışma yaptım. Dünyada bir çok model var. Başkanlık sistemi, parlamenter modeli, yarı başkanlık sistemi... Hepsinin tek bir amacı var; biz bu ülkeyi en iyi şekilde nasıl yönetiriz. Yani yöntem meselesi. Herkesin farklı bir yoğurt yiyişi var. Bunu niye söyledim? Bu sözü öncelikle Sn. Kılıçdaroğlu’na söylüyorum. Bu ayrımı bilemiyor gibi... Bir genel başkan için başka bir söz söylemek istemem. Her gün söylemlerinde rejim elden gidiyor gibi insanı hakikaten üzen ve şuan ki durum ile alakası olmayan bir alana yönelten konuşmalar yapıyor. Vatandaş da konuyu detaylı bilmeyince, 'Gerçekten böyle mi oluyor...' algısı oluşuyor ister istemez.

 Padişahlık diyor, krallık diyor, başka bir şey diyor! İki neden aradım bu konuşmaların altından; hakikaten insan bilmeyebilir ama bilen birine sorarak konuşur. İkincisi ise bilir ancak işine gelmediği için öyle konuşur. Tabi ikisinden biri var ama hangisi ben de bilemiyorum.

 Bu modelin en büyük şanssızlığı Türkiye’de bilenin az olması. En iyi bilenlerden biri Besim Tibuk’tur. Şu an kenara çekildi, politikaya küstü. İkinci en iyi bilen Korkut Özal’dır. En fazla on kişi sayarım bu işi bilen özümseyen. Bilim adamlarını bunun dışında tutuyorum tabii ki. Onlar zaten bilir, işi bu. Onun dışındaki politikacılarda bileni az olan model. Birde bildiğini düşünüp ortaya çıkanlar var, iş yapayım derken başka bir şey yapıyor. İkinci şanssızlığı ise modelin ismi. Başkanlık ismi millette hoş bir çağrışım yapmıyor. Krallıkla, saltanatla, padişahlık gibi algılanıp onlarla ilişkilendiriliyor.

 Sn. Clinton’un danışmanı gelmişti meclise orada bir konuşma yaptı. Benim söylediğimi oda söyledi. Bu modelin asıl adının kongre hükümeti olması gerekir. Yani meclisin asıl hakim olan mekanizma olması gerektiği gibi onun esas söz sahibi olma durumudur. Çünkü işin özü meclistir. Bunun özü parlementoya bir kişilik kazandırmak, yetkilerini daha rahat kullanmasını sağlamaktır. Tabi yönetim olarak üç modelden söz ediliyor. Rejimin özü ile alakalı şeyler değil tamamen yönetim biçimi ile alakalı... Aslında bu sistem bir evin şeklini düzenlemek gibi, yapmak istediğimiz şey bir nevi iç mimarlık. Ev yine evdir, içinde değişim yaparak en iyi nerde oturulur en iyi nerde yönetilir gibi düşünün.

 Parlamenter model en eskisi bunların. İngiltere’de doğmuş büyümüş, İngiliz tarihinin bütün özelliklerini taşır, İngiliz atıdır gibi mesela... Dünya’nın hiçbir yerinde randıman vermemiş oranın dışında. Bunun nedeni, yazılı hukuk yok ortada ayrıca gelenek görenek örf ve adetlerle yaratılmış sistem olmasıdır. İngilizler pratik adamlar, aslında krallık var ortada, kral vergi koyuyor toprak ağaları sonra isyan ediyor. Bu sefer temsilcileri davet ediyor ne yapılabilir diye, sonra tekrar tekrar çağırıyor. Sonra bunlar gelip gitmesin diyor, gelmişken burda kalsınlar parlemento gibi bişey yapalım heyet olsun yine onlarla görüşelim. Parlamento böyle doğuyor millet adına takip eden bir grup. Tabi zaman içinde krallık yıkılıyor. Parlamento kalıyor. Kral artık sembolik olarak her yere gidiyor. Başbakan ortaya çıkıyor. Sivil milletin seçtiği bir adam oluyor. Yetkiler ona veriliyor. Kral artık torunlarını büyütüyor. Tarihi bir bağ oluşuyor.

 Bugün gelinen noktada derler ki; kral bakanlardan birini öldürse başbakan sorumlu, kral başbakanı öldürse kimse sorumlu değil. Çünkü kralın kötülük yapmaya yetkisi yok.

 Parlamenter modeller genelde krallık olan yerlerde iyi çalışıyor. Bunu bilelim, altını bin defa çizelim. Çünkü iki başlılık olmuyor. Kral orda oturuyor hiçbir şeye karışmıyor. Başbakan herşeye baktığı için, kral hiçbir şeye karışmıyor. Ne zaman ki seçimler başlıyor. Kralın yerine cumhurbaşkanı geliyor ama kral değil. Yetkili değil kral artık ama cumhurbaşkanı ben de varım diyor.

Türkiye’de bunları gördük. Sn. Çiller ile Sn. Demirel’in durumu buna en güzel örnek. Sn. Demirel, Sn. Çiller’e kızım diyordu ama neredeyse cumhurbaşkanlığında kızını aşağıya atıyordu. Sn. Ecevit ile Sn. Ahmet Necdet Sezer’in kavgaları... Sn. Turgut Özal’ın, Sn. Mesut Yılmaz’ın kavgaları... Bizde bugün pek yok ama ufak tefek olabiliyor.

 

Ak Parti’nin politikaları gereği çok fazla basına sızmıyor olabilir mi?

Elbette, en azından şu an için böyle bir sorun yok. Başbakan Sn. Binali Yıldırım ile Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan arasında böyle bir şey yok. Ama bu her zaman böyle denk gelmez. İki başlılık olan her yerde sorun çıkıyor.

 

Parlamenter sistemden neden yana değilsiniz?

Krallıklara bakın hiç sorun yok. Gidiyorsun Avrupa ülkelerine sorun yok. Bu manada sorun yok, iki başlılık sorunu yok. Demek ki burdan şunu çıkarıyoruz, parlementer modelin cumhuriyetlerde uygulanmasında sorun çıkıyor. Krallıklarda sorun yok. Parlamenter sistemi neden istemiyoruzun cevabı bu iki başlılık sorunu. İkincisi parlamenter modelde eğer demokrasi gelişmiş, sorunlar yoksa çok şeye gerek yok. İşler bu model, gelenekler görenekler ile gider. Demokrasi çok iyi gelişmemişse anlaşamazlık çıkarır Türkiye’de olduğu gibi, Fransa’da olduğu gibi... Halbuki başkanlık sistemi kurallar sistemidir. Denge modeli, öteki uygulamadan gelen bir model bu aklın bulduğu bir model, farkı bu. Başkanlık modelinden İngiltere’den kaçan Amerikalılar vergi baskısından dini baskıdan bu sistemi kurarken on üç koloni başta parola şu; biz bu ülkeyi en iyi şekilde nasıl yönetebiliriz? İngiltere’deki krallık gibi lüks bir makam istemiyoruz diyorlar. Atıyorlar krallığı çöpe. O zaman ne oldu, krallık çöpe gidince bir başbakan da yok. Başbakanlık makamını kabul etmediler. Masraf olarak gördüler. Madem öyle parlamenter sistemi modeli deneyelim dediler. Atalarımızın modeli diyerek ama iki sene götüremediler bir buçuk yıl sonra yıkıldı. Başkanlık sistemine geçmek zorunda kaldılar. Soru şu biz bu ülkeyi en iyi nasıl yönetiriz? 1877’den sonra yavaş yavaş bu modeli geliştiriyorlar günümüze kadar getiriyorlar. Başkanlık modelinin ikisi arasında temelde bir oluşum farkı var. İngiltere’deki parlementer modeli başka ülkenin taklidi mümkün değil, tamamen yazılı olmayan hukuk içinde doğmuş büyümüş bir model uygulamadan doğmuş bir model. İngiliz mantığı ile bakabilirsen yaşabilecek bir model. Başkanlık modeli aklın bulduğu bir model.

 

O zaman Türk modeli başkanlık olur mu?

Bal gibide olur. Bunun için anlattım bunları. Türk modeli parlamenter model olmaz, alman modeli olmaz. Parlamenter model İngiliz tipi olursa ancak bir anlamı var.

 Başka ülkeler bu modelin üzerinde oynayarak neo parlementer sistemler buldu. Bizim 1982 Anayasası bunlardan biridir. Fransa on bir anayasa yaptı sonuç alamadı. Sonra yarı başkanlık sistemine geçmek zorunda kaldı. Demek ki parlamenter sistem taklidi mümkün değildir. Başkanlık modeli tipleri olabilir. Amerikadaki sistemi esas alabilirsin, tipleri her zaman kurabilirsin. Aklını kullanarak her ülke kendine has bir başkanlık sistemi kurabilir. Ama şu demek değil, istediğimi yazarım, al sana başkanlık. Başkanlık sisteminin kendine göre bir dengesi var ama öyle ama böyle o dengeyi kurarım. Yasama ve yürütme erklerinin dengesini kurarak yapabilirsin. Yasama ve yürütmeyi birbirinden tamamen ayıran, güçler birliğini sağlamayan herkesi kendi alanına çeken bir modeldir başkanlık modeli. Yasama yürütme ayrı ayrıdır içinden çıkmaz birbirinin halbuki parlamenter modelde yürütme dediğimiz organ parlemento içinden çıkıyor hükumet. Yani önce parlemento seçiyorsun hükumet bunun içinden çıkıyor. Başkanlık modelinde hem hükumet yani hem başkan hem de parlamento halktan çıkıyor. Yani önce parlementoyu seçiyor sonra başkanı seçiyor veya aynı anda seçiyor ama ayrı ayrı sandıkla seçiyor. Parlamento modelde önce parlamento seçiliyor hükümet onun içinden çıkıyor, o zaman ne oluyor oğlan bizim kız bizim. Başbakan benim liderim bakanlarda benim arkadaşlarım, kankam belkide dünürüm, sabah akşam beraber çay içiyoruz. Mecliste beraberiz birlikte alkışlıyoruz, helal olsun diyoruz sayın bakanım diyoruz. Nerde kaldı ayrım? Yasama yürütme ayrımı yok ki, iktidar muhalefet ayrımı var. Yasama yürütme yok. Şimdi gelenen noktada bir kanun için ya hep birlikte evet diyen bir iktidar var ya da hep birlikte hayır diyen bir muhalefet var. Şimdi mantığınla bunu izah edebiliyor musun? Muhalefet üç parti olacak hep birlikte buna hayır oyu kullanacak. Burdada 316 imza buna evet diyecek yada hayır diyecek acaba bu yasa tümden evet yada hayır diyilecek bir yasamı gerçekten bu. Partiye dayanarak ya evet yada hayır diyor. Parti politikası gereği parti evet diyorsa evet, hayır diyorsa tümü blok halinde evet diyor.

 

Muhalefetten gelen doğru bir önergede olsa bu durumda kabul edilmiyor mu?

 Aynen öyle, değişen bir şey yok. Ya iktidar kabul etmiyor, yada muhalefet kabul etmiyor sadece parti istediği için. Dolayısıyla blok halinde ya evet ya hayır deniyor. Ya hep ya hiç ortası yok. Amerika’da mesela iki ayrı parti bir kısmı evet bir kısmı hayır diyebiliyor, bizde mümkün müdür iktidardan gelen bir önergeye muhalefetin evet demesi adamın kolunu keserler. Ya da muhalefetten gelen bir önergeyi iktidar kabul etsin adamı ihraç ederler. Bu kadar ciddi bir şey iki sistem arasındaki temeldeki bakış sistemi.

Başkanlık sisteminde bu tamamen kalkmış olacak mı?

En azından aza indirgemiş olacağız, zamanla kalkmış olabilecekte. Yani Amerika’da kalkmış durumda. Biz birden bire oraya gidemeyebiliriz ama hedef bu olmalı bakış bu olmalı birazdan onlarıda söyleyeceğim. Esas ana gövde bu.

İngiliz senatör bana baktı baktı, ya Orhan bey hiç aklımıza gelmedi bu dedi. İşte fark bu, balyoz gibi cevap bizim Türk kafası neyi düşünüyor, İngiliz neyi düşünüyor...

İngiltere’de yazılı bir hukuk yok demiştiniz? Orada nasıl yapılıyor nasıl işliyor bu sistem peki?

Bunu bir gün kürsüden Sn. Orhan Aldıkaçtı hoca anlatmıştı bize. Anayasa Kürsüsünde asistanlık döneminde bir gün gemiye binmiş İngiltere’ye gidiyorlarmış. Yanına lordlar kamarası üyesi bir senatör oturuyor. Adama dedim ki diyor sizin yazılı hukukunuz yok ama modeliniz parlamenter model. Senatör evet bu bir yerde yazmıyor. Doğrudur. Sizin uygulamanızda kral parlamentoyu fes ediyor siz gerektiğinde seçime gidiyorsunuz bu bir yerde yazmıyor biliyorsunuz. Peki dedim kral parlamentoyu feshetti, seçime de gitmedi ne yapacaksınız? İngiliz senatör bana baktı baktı, ya Orhan bey hiç aklımıza gelmedi bu dedi. İşte fark bu, balyoz gibi cevap bizim Türk kafası neyi düşünüyor, İngiliz neyi düşünüyor... Bizim ki hinlik tarafında, onlar bunu düşünmüyor. Parlamenter sistemi o yüzden burada uygulayamazsın. Bakış farkı, mentalite farkı işte parlamento sistemi bizde uygularız diyenlere diyorum ki senin bakışın böyle olursa uygulayamazsın. Sistemi kurarken mecbursun yazılı hukuk koymaya herkesin hakkını vermeye, kim ne yapacak bilmeye.

 Başkanlık modelinin kurallarını koyup uygularsan onda sorun yok. Parlamentor sistemde çoğu zaman gelenek görenekler örf ve adetler, alışkanlıklar ile çalışır. Hazımla çalışır. Demokraside çok iyi bir yere gelmeyle çalışır. Benim hocam ne soruyor, elin İngilizi ne cevap veriyor. 1982 Anayasasını yapanlar nasıl yapmışlar bunu, adam demiş burdan bir şey gelirse buraya bir kural koyalım, şurdan gelirse buraya koyalım. Anayasa olmuş kördüğüm. Bakış bu bakış iyiniyetli değil, şüpheli bakış.

Parlamenter modelin birinci çıkmazı iki başlılık olması. Amerika’da iki başlılık yok, başkanlık sistemi geldiğinde bu kalkmış oluyor. İkinci büyük sorunu ise koalisyon hükumetleri.

Çok yapılı bir sistem var, çok parti girmesin diye baraj koyuluyor. Dünyanın hiçbir yerinde yüzde onluk bir baraj yok. Bugüne kadar baraj olmasını hep savundum amaç istikrar olsun.

 

BAŞKANLIK SİSTEMİNDE İKİBAŞLILIK, KOALİSYON, BARAJ KALKIYOR…

Başkanlık sisteminde baraj kalkıyor belki yüzde ikilik küçük bir şey kalabilir. Koalisyon hep sorun olmuştur bu Ülke de, hiç hayırlı olduğunu görmedim, yaşım itibari ile hepsini gördüm. Rahmetli Süleyman Demirel 1964-1968 arasında hükümetin başına geldiğinde barajlar kralı diye geçti tarihe o dört yıl muazzam hizmetleri var. Kalkınma hızı yedi buçuk, sekiz. Çok hızlı kalkınıyor. Aynı Sn. Demirel 1975 yılında dörtlü koalisyonun başbakanı oldu. Sn. Erbakan, Türkeş, Turan Feyzioğlu ve Demirel. Adalet Partisinin başında Başbakan Demirel, bu koalisyon döneminde, kalkınma hızı eksi dörtlere düşüyor. Ne oldu artı sekizden eksi dörtlere düştü. Demirel’in kafası mı küçüldü de yapamadı. Niye biri tek parçalı hükumet biri koalisyon. 1950-1960 yılları Menderes, kalkınma hızları yüksek, sonra 1961 yılında darbe oluyor İnönü geliyor, yine koalisyon var yine sorun oluyor. 1964-1968 arası Süleyman Demirel geliyor muazzam hizmetler yapıyor kalkınma hızı hep yüksek. 1970-1980 arası on yılda on iki hükumet kuruluyor. 1980’de yine darbe oluyor. Sonra Turgut Özal geliyor kalkınma hızımız yine yükseliyor. 1990’da yine koalisyon hükümetleri geliyor yine kötü. Sonra Recep Tayyip Erdoğan geliyor yine kalkınma hızı yükseliyor.

Menderes- Demirel-Özal ve Erdoğan dönemlerinde hep yükseliş olmuş

 Türkiye bir yükselmiş bir aşağı inmiş, inişli çıkışlı dönemler yaşanmış.

Koalisyonlarda biri diyor ki şuraya bir köprü yapalım, diğeri diyor ki hayır ben ormanı kestirmem sana. Ortaklık zor, Türk toplumu olarak koalisyonlar ile ilgili ciddi bir sorunumuz var. Biz duygusal bir toplumuz. Duygularımızla hareket edip çabuk ilişkilerimizi bozarız. Avrupalı daha kurallarla ve ilkelerle hareket ediyor. Türkler ortaklı iş götüremez, duygusal bakıyor.

Biz iktidara geldiğimizde 39 bakan vardı Türkiye’de. Biz bunu 25 bakana düşürdük. Seksen milyon Türkiye 25 bakan ile yönetiliyor. 360 milyonluk Amerika 12 bakan ile yönetiliyor. Parlamenter sistemin sıkıntıları bunlar. 40 bakanlık nasıl olmuş, bir bakanlığı üçe bölmüşler. Birine Ziraat Bankası birine Vakıfbank vermişler, hepsi cüp cüplüyor. 22 Milyar dolarlık görev zararı vardı. Ne oldu şimdi yok. Herkes yiyor bir taraftan Devleti sömürüyorlar. Bölüşmelerini de para nerde varsa ona göre yapıyorlar. Burayı ben alırım diyor, Devlet umurunda mı adamın. Meteoroloji bakanlığı vardı. Ali Rıza Septioğlu bakan olmuş gelmiş ön koltuğa oturuyor. Ön koltuğu makam koltuğu sanıyor. Anadolu’da şoforün yanına oturmak çok önemlidir. Oraya oturan hem bilinen adamdır hemde saygındır. Şimdi o da doğuda öyle gördüğü için makam ön zannediyor gelip öne oturmaya çalışıyor. Buyrun yeriniz arka koltuk diyorlar, diyor ki ben o koltuğa oturmak için ne çektim benim yerim orası. Meteoroloji Bakanı, havadan sorumlu bakanlık. Ben de diyorum ki bunun için bakanlığa ihtiyaç yok ki! Ninen deden baksın dizine söylesin sana hava durumunu. Bunun için para ödemeye gerek yok.

Türkiye 80 milyon nüfus Ortadoğu’da Esat yok, fesat yok, IŞİD yok oraları yönetmek çok kolay

 

BAŞKANLIK SİSTEMİNDE KOALİSYONLARA ÖMÜR BOYU PAYDOS

Başkanlık sistemi koalisyon, iki başlılık, baraj sorunlarını ortadan kaldırıyorsa bunun neyine kavga çıkarıyorlar? Madem istedikleri bu ise neden hala karşı çıkıyorlar?

Rahmetli Ecevit derdi ki yahu koalisyonlar iyidir, mesela derdi ki İsveç, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde uygulanıyor. Tabi uygulanıyor ama gözden kaçırdığı ne? Kuzeye çekilmiş, dört milyon nüfusu olan bu ülkelerin Konya kadar toprağı olan ülkeler.

Türkiye 80 milyon nüfus, Ortadoğu’da Esat yok, fesat yok, IŞİD yok oraları yönetmek çok kolay. Bizim bulunduğumuz nokta çok hassas bölgeler. Yirmi beş peygamber bu bölgeye gelmiş, 124 peygamber söylenir yine Ortadoğu’ya yani bu bölgeye gelmiş. Kıyamet de buradan kopacak benden söylemesi.

 Ortadoğu, zor bir bölge, paranın olduğu bir bölge, mübarek tarihi bir bölge. Yani bu bölgede sürekli gözün açık duracak, hep elinde silahla nöbet tutacaksın, gözünü kırptığın an çayını elinden alırlar. Nerde benim çay dersin, bulamazsın bir daha. Dolayısıyla bu memlekette koalisyonlarla memleket yönetilmez. Bunun için buraya geldi konumuz.

Koalisyon dönemlerini bilmeyenler o zamanlarda ekmek yok, su yok, hava kirliliği, tüpgaz kuyrukları bunları bilse şimdiki farkı anlayacak.

 

Siz o dönemleri yaşadınız hükumetler neler yapıyordu?

Ne yapacaklar, günlerini gün ediyorlardı. Ölen ölsün kalan sağlar bizimdir mantığı yürüyüp gidiyordu. Ümraniye’de çöp patlamıştı. 38 vatandaş altında kaldı öldü. Bildiğiniz çöp patladı. Hava kirliliğinden ben maske takıyordum. Kesinlikle bu milleti allah korudu. Aylarca su akmazdı. Gerçekten kötü günlerdi. Böyle bir Türkiyeden geldik. 1994’te Sn. Recep Tayyip Erdoğan belediye başkanı oldu. Değişim başladı.

 Sn. Turgut Özal'ın danışmanıydım. Rahmetli Özal ölmeden önce bir yerde yine başkanlık sistemini anlatıyorum. Sn. Özal bugün var yarın yok, kendi için istemiyor bu sistemi dediğim gün, Özal hayatını kaybetti. Yine ağladım.

-7 Haziran seçimleri için Başbakan Binali Yıldırım yol kazası dedi, aynı fikirde misiniz?

 7 Haziran seçimlerinde hükumet kurulamadı, istemezdim öyle olsun ama yeni nesil bu sendromu yaşadı. O tarihlerde en çok aranan kelime Google'da koalisyon oldu. Gençler ne olduğunu bilmiyor. 7 Haziran seçimlerinde ben aday değildim ama sahada yine çalışıyorduk. Seçim sonuçları açıklandığında koalisyon olduğu haberi geldiğinde hüngür hüngür ağladım. Memleket için ağladım. Sn. Turgut Özal'ın danışmanıydım. Rahmetli Özal ölmeden önce bir yerde yine başkanlık sistemini anlatıyorum. Sn. Özal bugün var yarın yok, kendi için istemiyor bu sistemi dediğim gün, Özal hayatını kaybetti. Yine ağladım.

 Sn. Özal beni bir gün çağırdı, bir konferans veriyor. Beni yanına oturttu. Cebinden bir kağıt çıkardı. Hocam bu parti kurucular listesi bu sizi de kurucular arasına koyuyorum, parti kuruyorum, başkanlık sisteminide getireceğim dedi. Hocam sen hazırlığını yap dedi. O çalışmaları hala durur bende.

 Sn. Demirel, Sn. Çiller hepsi bu konuyla ilgili hepsi çalıştı. Bugünün meselesi değil bu. O zamanın gazetelerini al şimdi önüne koy, tarihine bakma, hepsi aynı sözleri yazmış 'kendisi için istiyor' hiçbir şey değişmemiş yani.

 Kanun yapma yetkisi parlementoya ait ama gelen yasaların yüzde doksan sekiz hükumetten gelir. Bir tek satırına dokunamayız. Hiç bir önergemiz geçmez. Ne bizim, ne muhalefetin. Hükumet katılırsa ancak olur. Para muslukları da böyle, denetimde yok. Gensoru veriyor sürekli muhalefet, bugüne kadar gensoru ile düşürülmüş tek bir bakan bulamazsın.

Parlamenter sistemindeki bu hastalıklı durumların hiç bir tanesi Başkanlık sisteminde yok. Bunlar yılların kavgası. Sistemin kendisi sıkıntılı bir model. Burda olmayacak artık.

Yirmi vekili olan parti şunu isterim bunu isterim diye karşına gelemeyecek. Memleket yanmış tutuşmuş adamın umrundamı.

 

Başkanlık sistemi genel hatları ile biraz bahseder misiniz?

 Bizim getirdiğimiz başbakanlık sistemi 5+5 sistemi ile geliyor. Halk doğrudan seçiyor. Başkan artık Başbakan. İcranın başı o. Devleti temsil eden kişi.

MHP lideri Devlet Bahçeli'ye gerçekten teşekkür ediyorum, büyük bir özveridir. Devlet adamlığıdır. Önümüzdeki süreçte bir referandum gözüküyor. Nisan- Mayıs gibi referanduma gidilecek. Başkanlık sisteminin adı 'Cumhurbaşkanlığı Sistemidir.' Halk Başkanı ve mecliside beş yıllığına seçecek. Vekil sayısı altıyüze çıktı. Bu sistemde vekiller üzerindeki baskı azalıyor. Bakanlar artık parlemento içinden olmayacak. Şimdi ise bakanlar dışardan olacak parlemento içinden belki bir iki kişi olabilecek. Ana gövde dışardan olacak. Bakanlar Cumhurbaşkanının sekreteryası konumundadır. Müzakere ederler. Kararı Cumhurbaşkanı verir. Tek başınada karar verebilir, oylamada yapabilir. Amerikada her ikiside var. Bakanları görevden almak kolaylaşıyor. Parlementoya ne başkan gelebilir, ne bakanlar girebilir artık herkes kendi işine bakacak.

 Yürütmenin başı oluyor. Kanunları parlemento yapıyor. Bütün kanunları yapma yetkisi artık yasamada. Böyle bir ciddi ayrım var.

 

Yasama organı başkana çok ters gelen bir yapı oluşursa başkan ne yapacak?

Bu durumlar için Cumhurbaşkanı kararnamesi verilir, bu durum biraz ürkütüyor ama o kadar sınırlıki.

Bir konuda kanun varsa kararname çıkartamıyor. Bir anayasa anayasada diyorsa ki; bu konu mutlaka kanunla düzenlenir o konuda da çıkartamıyor. Kanunla kararname çatışmışsa kanun geçerli sayılıyor. Anayasa mahkemesine gidiliyor iptal için. Siyasi haklar, sosyal haklar ve kişi hakları için kararname çıkartamıyorsun. Kararnamede vergi koyamıyorsun. Burda amacımız şu bir konuda kararname yoksa kanun çıkartıyor. Kanun çıkmışsa kararname düşüyor. Maksat meclise görevini yaptırmak.

 

Eskiden Cumhurbaşkanı vatana ihanet dışında sorumlu değildi, bu sistemle ne olacak?

 Başkanlık Sistemi ile Cumhurbaşkanı tamamen sorumlu oldu. En küçük bir suç için bile yüce divana gönderebiliyorsun. Bakanlar görevlerinden sorumlu olarak yine yüce divana gönderebiliyor.

 Bu modelde gensoruyu kaldırıyoruz. Bakan düşürme yok bu sistemde. Cumhurbaşkanı ihtiyacı olan yasaları meclisin açılış gününde kendi yapacak. Orda mesajlarla bildirecek. Bütçe hükumetin işi yine meclise sunacak, parlamento görüşecek bütçeyi.

 

BAŞKAN PARLAMENTOYU FESH EDEBİLİYOR AMA KENDİDE GİDİYOR...

 

Amerika'daki başkanlık sisteminden farklı ne var sizin yaptığınız sistemde?

 Başkanlık sisteminde iki tedbir aldık. Bütçe ret olursa malum Amerika'da olmuştu. Biz diyoruzki bütçe ret olursa, cumhurbaşkanı geçen yılın bütçesini revize ederek yoluna devam eder. Çünkü bütçe olmazsa hayat durur.

Bugün parlamento ile başkan arasında bir sürtüşme olsa Başkanı çalıştırmayan bir parlamento varsa, başkan o parlamentoyu fesih etsin seçime götürsün ama kendide gidecek. Ya da tam tersi bir başkan geldi, milletin başına bela oluyor, o parlamento başkanıda düşürecek ama kendide gidecek. Bu en az kullanılacak sistemdir, sadece bir tedbirdir. Türkiye çıkmaza girerse millete gidilir.

 

Başkan adayı kimler olabilir?

 Grubu olan partiler aday gösterebilir. Son yapılan seçimlerde %5 üzerinde oy almış partilerde aday gösterebiliyor. Hatta bir kaç parti bir araya gelip %5'i bulursa onlarda aday gösterebiliyor. Yüz bin vatandaş bir araya gelirse onlarda bir aday gösterebiliyor. En çok oy alan iki aday ikinci turda en çok oy alan kişi seçiliyor.

 

Başkan olmanın şartları nelerdir?

40 yaş üstü ve yüksek tahsil aranacak. Doğuştan Türk vatandaşı olmak şartımız vardı, bu biraz eleştiri aldı. Tabi dünya ülkelerine baktım. Bizim koyduğumuz şartı bir çok ülke koymuş. Özellikle Balkanlardan gelen göçmen vatandaşlarımız aday olamayacağı duruma gelmiş oldu. Bakalım bu belki düzeltilebilir Türk vatandaşı diyebiliriz, ama ikametgah şartı aranır. Bizde belli bir yıl koyabiliriz.

Bakan yardımcılığı Amerika'da başkanla birlikte seçilir. Başkan vekilliği yapabilir.

Bizde Başkan seçildikten sonra kendi atayacak. Seçimle gelmeyecek. 5+5 dedik biz süresine. Gençlere yol açmak açısından süre koyduk.

 

18 yaş seçilme yaşı eleştiri alıyor mu?

Avrupa'da 18 yaşında hiç vekil görmedim. Daha 25 yaşındaki genç zaten okulu yeni bitirmiş vekil olması uygulamada kolay değil, sonrası var bir de bunun vekillik bittikten sonra adaptasyon sorunu yaşayabilir bu kişiler. Kolay değil bu sistem, uygulamada ne kadar olur bakacağız.

 

Bu modelin en önemli özelliği nedir?

Başkanlık sisteminde kazanmak isteyen kişiler toplumun en küçük topluluğunada kucak açmak zorundalar. Yoksa kazanamaz. %49'a %51 diken ucunda, ya hep ya hiç. Hükumet olma yarışında iki parti yarışacak. Merkez sağ, merkez sol. Makul bir sağ makul bir sol herkesi kucaklayan parti kazanır. Asarım keserim bitti, makul insanlar kazanır. Elini kim çok açarsa herkesi kim daha çok kucaklarsa kazanır.

 

SOL PARTİLER ANCAK BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE GELİR

 

Kimler bu modeli istemez?

Bunlardan bir tanesi küçük partiler, az olsun benim olsun düşüncesi... Siyasette, makul olanların bir araya gelmesi gerekir. Bunu önemsiyorum. Sivil toplum kuruluşları bu sistemde çok önemli.

Medya patronları bu modeli istemez. Bunlar koalisyonlardan besleniyorlar. İşadamları adamların evine gidip hükumet kurdu. Pazarlıklar orda yapıldı. İhaleler burda paylaşılıyor.

Üçüncü olarak Türkiye'de bu sisteme karşı çıkacak olan diğer bir grupta sol kesimdir. Rejim elden gidiyor diye başlıyor Kemal bey. Bu sistem Türkiye'yi en iyi şekilde yönetme biçimidir. Hükumeti eleştirebilirler, ama Cumhuriyeti yıkıyormuşuz algısı yaratmaları çok yanlış böyle bir şey yok. Ülkenin üniter yapısı olduğu gibi kalacaktır. Bunu buradan söyleyeyim. Kesinlikle eyalet, öz yönetimmiş öyle bir şey yok. Bunu burdan söyleyeyim.

Sol partiler sayılarının az olduğunu düşünerek ben gelemem diye düşünüyorlar. CHP eskilerde kalmış kafası, sol bu sistemle gelir. Diğer sistemle hiç gelemiyor. Bu sistemde sivri adam gelemez, ölçülü, dengeli, kucaklayan, herşeyi bilen genç bir adam gelirse seçilir. Bu soldan da gelse seçilir. Bunu anlatamıyorum bunlara. Gelinmez diye bir şey yok. Bu korkuyu yenseler ortada bir şey kalmayacak, yenemiyorlar. Mecbursun milletin sevdiği değer verdiği makul adamları aday olarak çıkarmaya çıkarmazsan kazanamazsın.