AĞACI SEVMEK VE KORUMAK

İsmail ÖZCAN 22 Haz 2016

İsmail ÖZCAN
Tüm Yazıları
Ağaç ve yeşillik, son yıllarda nüfusu milyonu aşan büyük kentlerde, beton yığınları arasında doğup büyüyüp yaşamak zorunda olan insanların en büyük hasreti olmuştur.

Ağaç ve yeşillik, son yıllarda nüfusu milyonu aşan büyük kentlerde, beton yığınları arasında doğup büyüyüp yaşamak zorunda olan insanların en büyük hasreti olmuştur. Bu hasret giderek yoğunlaşmaktadır. Yakın bir gelecekte, sokağa çıkınca gökyüzünden başka bir yanın görünmediği kentlerde doğup büyümeye başlayan çocuklar, eğer resimlerini de görmeyecek olurlarsa, ağacı ruh gibi soyut bir varlık olarak algılayacaklardır. İnsanoğluna, sağladığı oksijenle nefes alışından evindeki mobilyaya, okuduğu kitaba, yazdığı kâğıda kadar sayısız alanda hizmeti dokunan ağaç, kent halkının hayatından maalesef bu kadar uzaklaştırılmış olacaktır. Bu durum herhangi bir millet için önemsenmeyebilir, ama Türk milleti gibi din ve tarihinden çok ciddi bir ağaç sevgisi ve saygısı miras almış bir toplum için acı verici bir gelişmedir.     

Türk milleti, ağaç yetiştirmede, ağacın dilinden anlamada, başka milletlere örnek olacak bilgi ve kültür birikimine sahiptir. Bundan da önemlisi atalarımız, ağaca yalnızca canlı bir varlık olarak değil, bir insan gibi ruh sahibi, acı duyan; yetişmesi kolay olmayan bir varlık olarak yaklaşmışlardır. Fatih, bugün İstanbul’un kıyısında adıyla anılan ormanı kastederek, “Kim ormanımdan bilgim dışında bir ağaç keserse, ben de onun kellesini keserim!” diyerek ağaca verdiği değeri ilan etmiştir. Yine atalarımızın, “Yaş kesen, baş keser”, “Yaş ağaca balta vuran el onmaz”, “Yaş kesen, baş kesen, taş kesen iflah olmaz” gibi sözleri bu anlayıştan doğmuştur. Edebiyatımız ağaç güzellemeleriyle, ağaç yüceltmeleriyle doludur. İslamî Türk edebiyatının ilk değerli örneklerinden olan Dede Korkut hikâyelerinde birçok ağaç güzellemesi yer alır.

Ağaç ağaç der isem sana üzülme ağaç  Mekke ile Medine’nin kapısı ağaç. Erlerin şahı Ali’nin Düldülünün eyeri ağaç. Şah Hasan ile Hüseyin’in beşiği ağaç mısra’ları bu anlamdaki şiirlere küçük bir örnektir. Daha sonraki dönemin halk ozanlarından Pir Sultan Abdal’ın şiirlerinde de ağaç güzellemeleri önemli yer tutar: Çiçek açar, domur domur dal verir; Kimi uzar, birbirine el verir; Kimi meyve verir, kimi gül verir; Ağaçlar üzerinde dillenir kuşlar. Atalarımızın ağaçla sıkı fıkı oluşu, ağaçlarla kurduğu yakınlık bunlarla bitmez. Onlar, ağaçlara, meyvelere bakarak geleceğe ait tahminlerde de bulunmuşlardır: “Kavak, yaprağını tepeden dökerse kış çok olur”, “Ayva bol olursa kış şiddetli geçer”, “Dut yaprağını açtı, soyun; döktü, giyin” gibi sözler de bu tahminlere örnektir. 
Mensubu olduğumuz Yüce İslam dini, ağaç ve yeşillik hakkında benzersiz telkinlerle doludur. Kur’an’da cennet güzellikleri bile ağaç ve yeşillik tasvirleriyle; içinden pınarlar fışkıran, ırmaklar akan bağlar, bostanlarla; keyif verici gölgeliklerle mü’minlere anlatılmıştır.   Peygamberimiz, “Sizden biri bir fidan dikerken kıyamet kopsa, elindeki fidanı dikmeye yeter vakit varsa o fidanı diksin, kıyamet koptu diye vazgeçmesin.”, “Herhangi bir Müslüman bir ağaç diker de ondan insan, hayvan veya kuş yerse, yenen şey kıyamete kadar o Müslüman için sadaka (iyilik, sevap) olur.”  buyurarak ağaca verdiği önemi ifade etmiştir. Bütün bu uyarıların muhatabı olan bizler bugün ne yazık ki ağacı ve ormanı ne yeterince seviyor ne de gerektiği gibi koruyoruz.