ÇAĞININ YAZARI: REFİK ERDURAN

İsmail ÖZCAN 10 Oca 2017

İsmail ÖZCAN
Tüm Yazıları
Refik Erduran; sınırlı sayıda, öyle "tuğla gibi" diye nitelenen hacimde değil, makul hacimde eserler vermiştir.

Duayen bir basın emekçisi olan Refik Erduran’ı, 06.01.2017’de kaybetmiş bulunuyoruz. Çok yönlü, çok cepheli bir aydın olan Refik Erduran’ın en fazla öne çıkan, en fazla tanındığı kimliği yazarlığıdır. Çok uzun yıllar hem profesyonel gazete yazarlığı yapmış hem de birbirinden değerli tiyatro eserleri ve romanlar yazmıştır. Hem gazete yazarlığında hem de tiyatro ve roman yazarlığında çok güçlü ve çok orijinaldir. Türkçesi olağanüstü güzelliktedir. Kendisini okumaya alışmış, harika üslubunun tadına varmış olanları bağımlı veya tiryaki yapacak kadar dil ve anlatım ustasıdır. Bu satırların yazarı onu 1965 yılında Milliyet’teki köşe yazarlığından tanımış, ölünceye kadar her yazdığı yayın organında takip etmiş bir okuyucusudur. Şu anda elinizdeki YeniBirlik gazetesini okumaya başlamamın sebebi de Refik Erduran’ın bu gazetede yazıyor olmasıydı. Refik Erduran’ı ilerlemiş yaşı dolayısıyla çekildiği köşesinde bulup bu gazetede yazı yazdırmayı akıl eden kimseyi hep takdir etmişimdir.  

Refik Erduran; sınırlı sayıda, öyle “tuğla gibi” diye nitelenen hacimde değil, makul hacimde eserler vermiştir. Bunların en önemlilerinden biri, 2005 yılında yayımlanan İblisler Azizler Kadınlar adındaki, anılarından oluşan kitaptır. Bu kitap, edebiyatımızın anı türündeki en samimi ve en orijinal örneklerinden biridir. Bu kitap, Türkçeye üst düzeyde egemen usta bir yazarın anadiliyle nasıl harikalar yaratabileceğinin şaheser bir belgesidir. İblisler Azizler Kadınlar, kimilerinin okuyup çok beğendikleri kitapları anlatmak için kullandıkları, “Su içer gibi okudum!”, “Bayıldım!”, “Şahane!”, “Böylesi olamaz!” gibi ifadelerin bile az geleceği bir kitaptır. Çok renkli, çok hareketli, macera dolu bir hayatın okuyucuyu alıp götüren müthiş hikâyesine sindirilmiş ibretlerin, derslerin, fikir ve felsefelerin beyin fırtınası estirdiği bir eserdir. Bizim gibi muhafazakâr toplumlarda büyük çoğunluğa çok ters ve çok aykırı gelecek birtakım eylem ve ilişkilerin açık açık anlatıldığı bir belgeseldir. 

Liseyi Robert Kolej’de, üniversiteyi ABD’de okumuş bir insan olan Refik Erduran, çok iyi İngilizcesiyle dünyayı her zaman çok yakından izlemiştir. Özellikle fikir, sanat ve edebiyat alanındaki gelişmeleri hiç kaçırmamıştır. Uzun seneler ABD’de ve KKTC’de yaşamıştır. Nerede yaşarsa yaşasın Türkiye ile ilişkisini hiç kesmemiştir. Çok bilinçli bir vatanseverdir. Hayatının bütün hikâyesi de bu kitabındadır. Bu kitap bir gazete yazsıyla anlatılabilecek gibi değildir. En iyisi bu kitabı bulup okumaktır.  

“Yağmur Duası”, Sabiha, Domuz, Er Oyunu, “Kavşak” gibi romanlarının; bir bölümü hem sahnelenmiş hem de basılmış, bir bölümü ise sadece sahnelenmiş oyunlarının, cumhuriyet devri edebiyatımızın en iyi örnekleri arasında yer alacağına hiç şüphe yoktur. Biyografik bir roman olan Sabiha, alanında Türk edebiyatında zirveye layık eserlerden biridir. 

Sözünü ettiğim kitaplar, bütün ayrıcalıklarına, olağandışılıklarına rağmen yayın dünyasında hak ettikleri rağbete mazhar olamamışlardır. Gerçek olan şudur: Çok satan, best seller olan her kitap mutlaka başarılı, bunu hak eden, sıra dışı; bu şansı yakalayamayan, bir iki baskıya fit olan kitap da başarısız, sıradan demek değildir. Özellikle Türk kitap piyasasında bu konuda kurcalanacak, sorgulanacak bir sürü ahbap çavuş ilişkisi bulunmaktadır. 

Yazımızın başında Refik Erduran’ın çok yönlü, çok cepheli bir insan olduğunu, öne çıkan kimliğinin ise yazarlık olduğunu söylemiştim. Bu ifade ister istemez, “başka hangi yönü ve kimliği var ki?” sorusunu akla getirir. Refik Erduran aynı zamanda bir iş adamı ve bir sportmendi. Kısa süreli de olsa bu alanlarda varlık göstermeyi başarmıştı. Sözgelişi 1950’li yıllarda yayıncılık yapmış ve önemli miktarlarda paralar kazanmıştır. Deniz sporları ve avcılık yapmıştır. Attığını vuran bir avcıdır. 1993’te Boşnakların Sırp katliamcılara karşı oluşturduğu Kara Kuğular birliğine katılmıştır. Bu sırada 66 yaşındadır. Bunun böyle bir görev için epeyi ileri bir yaş olduğunu ifade edenlere, “Çok aktif roller üstlenemesem bile olduğum yerden attığımı düşürürüm”  diye cevap vermiştir. Bu macerasının anılarından oluşan “Bosnalı Samuraylar” adındaki küçük kitabı bir harikadır ve çok değerli mesajlar içermektedir. 

Refik Erduran hayatının büyük bölümünde Marksist/sol ideolojiye mensup olmuştur. Buna rağmen hiçbir zaman başka ideolojilere düşmanlık beslememiş, daima hoş görüyle yaklaşmıştır. Din karşısında da aynı tutum içindedir. Sözünü ettiğim “Bosnalı Samuraylar” kitabında “Ben artık dinle, özel olarak da Müslümanlıkla barıştım” demiştir.  

Refik Erduran sadece ailesi, yakınları, sevenleri, basın dünyası için değil, bütün Türk milleti için bir kayıptır. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır, kendisine Allah’tan mağfiret dileriz.