Uzun süreden bu yana sahada ağır darbeler alan PKK'nın en büyük umudu Erdoğan'ın kaybetmesiydi.

Türkiye’de “yüzyılın seçimleri” olarak nitelendirilen seçimlerden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın zaferle çıkması, PKK’da CHP’den daha büyük sarsıntılara yol açtı.

Uzun süreden bu yana sahada ağır darbeler alan PKK’nın en büyük umudu Erdoğan’ın kaybetmesiydi.

Bu sayede hem sahada rahat nefes almayı hem de siyasi zeminde etkinlik alanlarını genişletmeyi umuyor ve akabinde adım adım yarım asırlık hayalleri olan “terör devleti”ne kavuşma hesapları yapıyorlardı.

Seçim sonuçları bu hesaplarını alt üst etti.

Kandil’den yapılan açıklamalar, yeni dönemde bu hesaplarını hayata geçirmekten çok varlıklarını sürdürme çabasında olacaklarını gösteriyor.

Türkiye açısından ise yeni dönem PKK’yı tümüyle ortadan kaldırma dönemi olabilir.

Yeni kabinede özellikle güvenlik ve diplomasi alanında yapılan değişiklikler PKK ile mücadelenin çok yönlü şekilde sürdürüleceğini gösteriyor ki, ortaya çıkan fırsatlar Türkiye’nin PKK teröründen ilelebet kurtulmasını sağlayabilir.

Şimdi yeni dönemde PKK ile mücadele alanlarını tek tek ele almaya çalışalım.

YURT İÇİ

Yürütülen başarılı mücadele sayesinde PKK zaten uzun süreden bu yana yurt içinde kılını kıpırdatamıyor.

Yurt içindeki terörist sayısı son 50 yılın en düşük seviyesinde.

Önümüzdeki dönem bu sayının sıfır seviyesine gelmesi olası.

PKK’nın yurt içindeki en önemli ayağı kuşkusuz HDP.

Yeşil Sol Parti çatısı altında seçimlere giren ve hem oy oranı ciddi şekilde düşen hem de desteklediği cumhurbaşkanı adayının kaybetmesiyle iki yenilgi birden alan HDP’de ciddi bir karışıklık söz konusu.

HDP’nin seçimlerde Kılıçdaroğlu’nu desteklemesini en hararetli şekilde savunan cezaevindeki eski eşgenel başkan Selahattin Demirtaş, “uyanıklık” edip erken davranarak “şimdilik” siyasetten çekildiğini açıkladı.

Olağanüstü kongre kararı alan partide, mevcut iki eşgenel başkan da aday olmayacaklarını duyurdu.

Parti içindeki tartışmalar ve kavgalar kırılma ve ayrışma boyutuna doğru gidiyor.

HDP’nin “Kandilciler”, “Apocular”, “bağımsızlıkçılar” ve “Aşırı Türk solu yanlıları” diye dört parçaya bölünmesi olası.

HDP’de bu minvalde olası bir bölünmenin, bu bölünmeden PKK’yla aralarına mesafe koymaktan yana olan ve mücadelelerini siyasi zeminde vermekten yana olan “bağımsızlıkçıların” güçlenerek çıkmasının ve diğer kanatların erime sürecine girmesinin Türkiye’nin de, HDP’ye oy veren kitlelerin de hayrına ve yararına olacağını düşünüyorum.

SURİYE

Hali hazırda PKK’nın varlığını en rahat şekilde sürdürebildiği yer Suriye.

PKK burada, PYD/YPG ismiyle ABD’nin kanatları altında.

Suriye’nin yeniden Arap Birliği’ne alınmasıyla Suriye’de ufukta bir çözüm süreci görünüyor.

Ankara-Şam ilişkilerinin normalleşmeye başlaması da çözüm sürecini hızlandıracağa benziyor.

Şam yönetiminin tüm Suriye’de kontrolü ele alması, PYD-YPG’nin tümüyle ortadan kaldırılmasını sağlamasa bile en azından bu terör örgütünün ülkenin üçte biri üzerindeki fiili hakimiyetinin sona erdirilmesi anlamına gelecektir.

IRAK

Güvenlik güçlerinin Irak’taki PKK hedeflerine yönelik operasyonları uzun süreden bu yana terör örgütünü nefes alamaz hale getirdi.

Bu operasyonlar devam ettirilirken Ankara ile Bağdat arasında ilişkilerin geliştirilmesi merkezi Irak yönetiminin de terör örgütüne karşı bazı adımlar atmasını sağladı.

Bağdat’ın PKK’nın “kuluçkası” konumundaki Mahmur Kampı’nı kontrol altına alma girişimleri bu çabaların sonucu.

Bu kontrol henüz sağlanamamış olsa bile Bağdat yönetiminin daha fazla teşvik edilmesi ve de bu yöndeki taahhütlerini yerine getirmeleri konusunda baskı oluşturulması suretiyle PKK’nın eleman devşirdiği bu terör yuvası dağıtılabilir.

Eş zamanlı olarak aynı çabanın PKK’nın denetimindeki Sincar için de yürütülmesi gerekir.

Bağdat yönetimi, birçok alanda tarihinde hiç olmadığı kadar Türkiye’ye muhtaç bir dönemden geçiyor.

Irak hükümetinin PKK ile mücadelede konusunda daha somut ve samimi adımlar atmaya mecbur olduğu bu dönemin iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Bu ülkedeki PKK varlığı konusunda en dikkat edilmesi gereken husus ise Kuzey Irak’taki seçimler.

Normal şartlarda önümüzdeki Kasım ayı içinde IKBY’de parlamento seçimlerinin yapılması gerekir. Mevcut sorunlar ve iç çekişmeler nedeniyle bu konuda henüz kesin bir karar alınmasa da er ya da geç o bölgede seçimlere gidilecek.

PKK, Barzanilerin KDP’sine karşı Talabanilerin KYB’si ile iş birliği halinde.

PKK ve KYB bu iş birliğiyle KDP’yi birinci parti durumundan düşürüp bölgenin yönetimini ele geçirmeyi planlıyor.

Bu plana ABD ve İran da destek veriyor.

Suriye’de PYD-YPG’nin varlığına son verilmeden Kuzey Irak’ta böyle bir sonuç elde edilip her iki bölgenin ABD’nin koruması altında birleştirilerek bir terör devletinin iskeletinin oluşturulması amaçlanıyor.

Bu planların bir şekilde boşa çıkartılması şart.

AVRUPA

Seçim öncesi Türkiye’de iktidarın değişmesini uman Avrupa ülkelerinin büyük kısmı, seçim sonrası “Mevcut yönetimle çalışmayı dört gözle bekledikleri” yönünde açıklamalar yaptı.

Kendi çıkarları açısından bunu zaruri gördükleri açık.

Elbette bu durum Türkiye için de gerekli.

Türkiye’nin yeni dönemde Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini geliştirirken bu ülkelerdeki PKK varlığının sona erdirilmesini öncelikli hedeflerinden biri haline getirmesi önemli.

İsveç ile yapılacak NATO’ya üyelik müzakerelerinin ABD ile yürütülen F-16 pazarlıklarından bağımsız olarak Stockholm’un PKK ve FETÖ ile mücadele konusunda geleceğe yönelik bağlayıcılık içerecek şekilde samimi ve somut adımları atmasını beklemek gerek.

Stockholm’den bu yönde atılacak adımların diğer Avrupa ülkeleriyle ilişkilere de teşmil edilecek bir güçlü bir diplomasi yürütülmesi halinde terör örgütünün Avrupa’daki gücü ve varlığı ciddi şekilde azaltılabilir.

Ülke içinde eylem yapamaz hale gelen ve HDP’si darmadağın olmuş, Suriye’de ülkenin üçte biri üzerindeki hakimiyetini kaybetmiş, Irak’ta “kuluçka yuvası” dağılmış ve Kandil dağı başlarına yıkılmış bir PKK’nın, Avrupa’daki damarlarının da koparılması halinde uzun süre varlığını devam etme şansı kaymayacaktır.

PKK’nın ölümü Türkiye için, Suriye ve Irak için, yarım asır boyunca terör nedeniyle bu bölgede büyük acılar çeken bölge halkları için huzur ve refah olduğu kadar Avrupa için de rahat nefes anlamına gelir.