Suriye’de yaşanan gelişmeleri sadece Suriye ile sınırlandırmamak gerekir.

 Bu durum, Biladü’ş-Şam ülkelerinin tamamı başta olmak üzere;
Kuzey Afrika ve bazı Afrika ülkelerinin çoğunda etkili olacak gelişmelerin
habercisidir. Biladü’ş-Şam ülkeleri olarak; Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye
ve Türkiye’nin de bir kısmını içine alan coğrafya bu dönüşümün etkilerini
hissedecektir.
Suriye’de yaşanan gelişmeleri hem tarihsel boyutuyla hem de Arap
Baharı süreci ile ele almak gerekir. En önemlisi de bu yaşananların etki
alanlarını görerek, önümüzdeki dönemde neleri dönüştüreceğini, hangi
mesajlar içerdiğini iyi kavramak gerekir.
Tarihsel açıdan Suriye devrimine bakıldığında;
Anadolu Moğolların istilasına uğramış, Moğolların zulmü ile kavrulmuş bir
haldeydi. Selçuklu Devleti’nin Moğollara karşı direnci zayıflamıştı ve
Moğollar adeta kanserli bir hücre gibi Selçuklu Devleti’nin her tarafını
sarmıştı. Kayı Boyu bu süreçte Anadolu’daki beylikleri bir araya getirerek
kendine alan açmıştı. Kazandığı önemli başarılar Anadolu’daki beyliklerin
Kayı Boyu’na katılmalarına sebep oldu. O dönemde, zayıflayan Bizans’a
karşı da büyük başarılar elde edildi. Bu başarılar; Kayı Boyu’ndan
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulmasına evrilen tarihsel bir sürecin
başlangıcı oldu.
O dönemde coğrafyadaki dinamiklerin zayıflamış olması Kayı Boyu’nun
güçlenmesine olanak sağlamıştı. Bugün yine o konjonktürden
bakıldığında; Ortadoğu hakim güçlerinden olan İran, Rusya ve
Amerika’nın tarihin en zayıf dönemini yaşadıklarını söyleyebiliriz.
Amerika; gerek Irak, gerekse Afganistan başta olmak üzere girdiği her
yerde başarısız oldu. En önemlisi de; Amerika, Afganistan’a “Taliban’a
karşı savaşıyoruz!” diyerek gitmişti ama bölgeden çıktığında geride kalan
yine Taliban oldu. Dolayısıyla ABD birçok yerde artık başarıya ulaşamaz
hale geldi.
Bugün Avrupa Birliği hükümet kuramıyor. Fransa’da hükümet çöktü.
Almanya’da hükümet güven oyu alamadı. Avrupa’nın birçok ülkesi
zayıflamış durumda... İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrılıp kendi başına
bir süreç yaşıyor.

Türkiye ticari, askeri alandaki eksikliklerini son 22 yıl bandında
neredeyse tamamladı diyebiliriz. Sahip olduğu askeri envarter açısından
dünyanın en güçlü ülkelerinden biri haline geldi. Türkiye, tam da Kayı
Boyu’nun tarihsel alandaki konjonktürünün aynısını yaşamakta ve
bölgedeki güçlü devletlerin çöktüğü noktada adeta Şahlanış’ta...
Türkiye, Suriye devrimine verdiği destekle dünyaya iki önemli mesaj
verdi:
Birincisi;
Osmanlı döneminden sonra bölgedeki sorunlar ABD, Rusya ve Avrupa
Birliği ülkelerinin müdahalesi ile çözülebiliyordu. Ama geldiğimiz noktada
Orta Doğu coğrafyasındaki sorunlar artık bölge devletlerle birlikte
çözüme kavuşturulabiliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin liderliğinde bölge artık
kendi yarasına merhem olabilir durumda... Bu çok kıymetli bir mesaj...
İkincisi;
Türkiye eline bulundurduğu askeri envanter ve sahip olduğu güçle
küresel bir aktör olarak hareket edebilir durumda olduğunu gösterdi.
Suriye’de yaşanan devrimi bir de Arap Baharı süreci üzerinden
yorumlamak gerekirse;
2021’de Tunuslu Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlayan bir
süreç yaşandı. Bu süreci şu şekilde tanımlamak mümkün:
Birinci merhalede; Muhammed Buazizi’nin kendini yakması ile birlikte
bölgedeki dinamiklerden kaynaklı (ekonomik, sosyal, insan hakları
vesair) sorunlardan oluşan bir birikim patlaması halkları sokağa
dökmüştü. Halklar hem Mısır’da hem Tunus’ta hem de Libya’da
istediklerini elde etmişlerdi. Ama Suriye’de bu süreç tersine çevrilmişti.
Dolayısıyla ikinci aşamaya geçildi.
Bu aşamada karşı devrimler iş başındaydı. Bölgedeki Suudi Arabistan,
BAE, İran ve küresel güçler; ABD, Rusya gibi ülkeler devreye girdi ve
halkın kazanımları ellerinden alındı. Libya, Suriye iç savaşa sürüklendi.
Mısır’da darbe ve büyük katliamlar yaşandı. Coğrafya adeta kaos topuna
dönüştü.

Tüm bu olumsuzluklar içinde Türkiye 10 küsur yıllık ciddi çalışma ve
savunma alanındaki birikimleri ile hazırlıklı bir şekilde Arap Baharı
sürecini 3 aşamaya taşıdı. Bu aşamada hakların iradesinin yeniden
tecelli ettiği ve bu tecellinin Türkiye önderliğinde gerçekleştiğini söylemek
mümkün. Arap Baharı sürecinde bölgede önemli bir aşamaya geçilmiş
oldu.
Arap Baharı sürecinde yaşananlara bakıldığında; Türkiye birçok mesaj
verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’n de namaz kılacağız’
niyetinde temerküz eden süreci doğru analiz etmek gerekir.
“Emevi Camii’nde namaz kılacağız” ifadesi esasında bölgedeki birçok
küresel gücün inşa etmek ve ulaşmak istediği projelerin yerle yeksan
edileceği arzusunu taşımaktaydı. Dolayısıyla Emevi Camii’nde kılınan
namaz; tüm bu küresel güçlerin projelerinin bittiğine dair bir Fetih namazı
niteliği taşıdı.
ABD’nin Kuzey Suriye’de PKK/ PYD/YPG ve SDG gibi terör örgütleri ile
birlikte bir devlet kurma hayali çöktü. ABD, bu devlet ile Türkiye, Suriye,
Irak ve İran’a karşı olumsuz faaliyetler yürütmeyi planlıyordu.
Yeni Suriye sürecinde bölgede hiçbir şekilde terör faaliyetine geçit
verilmeyeceği anlaşıldı ve ABD’nin etki alanında olan terör devleti
planının çökmesine karşı yeni Suriye’nin fethinin namazı kılınmış oldu.
İsrail’in, PKK terör grupları aracılığıyla bir Davut Koridoru açma hayali
dumura uğratıldı. Yeni Suriye fotoğrafına baktığımızda bu hayalin hayata
geçme şansının olmadığını söylemek mümkün... Dolayısıyla Emevi
Camii’nde kılınan namaz yine Davut Koridoruna karşı kutlu fethin
emaresi olan bir namazdı.
Yine Emevi Camii’nde kılınan namaz, İsrail’in büyük İsrail projesi
ekseninde Türkiye’nin de 12 ilini kapsayan, tüm coğrafyayı kendi
hegemonyası altına alma hayalinin de bittiği anlamına gelen bir
namazdı...
Bir diğer açıdan; İran’ın, Suriye’yi kendi kontrolü altına aldığı Şii milisleri
ile birlikte Şii Hilali’nin tamamına erme olasılığı da ortadan kaldırılmış
oldu.
Rusya’nın Esed rejimi yönetiminde iken Suriye’de sadece Humeyni ve
Tartus’ta kalmak çabasında olmadığı ve Suriye’nin 14 farklı noktasına

göz diktiği bir çalışma yürüttüğü de biliniyordu. Emevi Camii’nde kılınan
namaz Rusya’nın hayaline vurulan bir setti ve Rusya’nın tüm projeleri de
yıkıma uğratıldı.
Fransa Almanya gibi vesair devletlerin Suriye toprakları üzerindeki
hayallerinin tamamı yok edildi. Türkiye’nin önderliğinde bölgedeki küresel
aktörlerin Suriye üzerinde kurgulamak istedikleri tüm projeler yıkıma
uğratıldı.
Netice itibariyle; Türkiye, bölgede ileri ki süreçte halkların iradesi
doğrultusunda bir yönetim planlıyor ve bu yönetimin hayata geçirilmesi
için de elinden geleni yapmaya çalışıyor. Biz de bu başarılı sürece
şahitlik ediyoruz.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Emevi Camii’nde namaz
kılacağız” sözü ve ‘o kutlu namazın kılınmış’ olması sadece dini bir
söylemden ve eylemden ibaret görülmemeli... Suriye halkı ve bölge
mazlumları için ortaya konan çabanın bir şükrü ve belaların definin
gerçekleştiği bir namaz olarak nitelendirilmelidir.
Vesselam.