Yaş ilerleyip de insan kendini dinlemeye başlayınca acizliğinin ve fakirliğinin farkına daha çok varıyor.

Gençliğinde yaşadığı telâşların, koşturmaların çoğunun ne kadar mânâsız olduğunu anlıyor. Huzurun ve sadeliğin, sükût etmenin kıymetini daha çok hissediyor. Allah'tan gayrı dostu olmadığını idrak edip başkalarını, en vefalı olan Rabb'ine tercih ettiği için çokça nedâmet duygusu yaşıyor.

      Çoğu insan için ihtiyarlık kötü görünüp ölümü hatırlatsa da bir mümin için rahmete vesiledir. Allah'ın merhametini daha çok hissettirir, O'na daha çok yaklaştırır.

   Yaşadığınmz hastalıklar, başımıza gelen musibetler, sevdiklerimizin bizden ayrılıp öbür aleme göçmesi acizliğimizin artarak hayatın yükünün ağır gelmesi, en yakınlarımızdan gördüğümüz vefasızlıklar, saçlarımıza aklar düşmesi, hatta ağaçlardan yaprakların dökülmesi, sonbahar mevsimi ve yine günün biteceğini haber veren ikindi vaktinin dahi insan ruhunu ve kalbini ne kadar incittiğini, şu ihtiyarlık zamanı, daha çok hissettiriyor ve bu dünyadan soğutarak ölümü sevdiriyor. İnsanın en büyük arzusu olan bekâ aşkını daha da şiddetlendiriyor.

  Evet, insanın en büyük zaafı ölümdür ve en büyük isteği bekâ yani ölümsüzlük isteğidir.  Bütün müminlerin de iştirak ettiği Peygamber Efendimiz'in  de (sav) duâsıdır. Küçücük bir canlının en gizli duâsını işitip ona icabet eden Zât, en sevdiği kulunun duasına icâbet etmez mi?

   İman eden bir ihtiyar Allah'ın rahmetini üzerine celbeder. İman ve salih amelleriyle toprağın arka tarafını da nurlandıracağını bilir. Ölüme çarenin yine ölüm olduğunu, ölümün en sevgiliye kavuşmak olduğunu, ebedi saadet için bir geçiş kapısı olduğunu bilir. 

   Bütün dertlere deva olan imanın ihtiyarlık dönemini de nurlandırması ne büyük bir nimet. İman olmasa toprak altında çürüyüp yok olma fikri bir insan için en büyük azap kaynağı olurdu.

  İmanı olmayan veya taklidi imana sahip olanlar ölüme yakın olduklarını düşündükleri ihtiyarlıktan nefret ederler. Birçoğu makyajlarla veya estetik ameliyatlarla ihtiyarlıklarını kapatıp ölümden kaçabileceklerini düşünürler. Bütün bu çabalar hatta ölümle sonuçlanan estetik ameliyatlar aslında insanda var olan bekâ arzusunun tatminidir fakat ruh ve kalbi  yok sayarak kısa sürede toprak olup çürüyecek  bedene bu kadar yatırım yapmak ölü bir yatırımdır. Allah'ın verdiğine razı olmamaktır.

   Bırakın bunları ihtiyar  müminlerin ruhu adeta kafeste kanat çırpan bir kuş gibidir  ve o ruh, beden kafesinden kurtulup Rabb'ine, sevdiklerine ,ebedi saadete kavuşmak ister.

   Allah ihtiyarlık zamanında Zekeriyya  Peygamber'in(as) duâsına icabet ederek  mânâsı "Diri" olan Yahya Peygamber'i (as) nasib ettiği gibi ihtiyar bir mümine de bu hayatın devamı olan yeni bir hayat bahşedecektir ve onu bekâya mazhar edip Peygamberimizin (sav) de en büyük duâsını  kabul edecektir.

    "Her şey helak olup gidicidir. Ona bakan yüzü müstesna" âyeti gereği Allah yolunda geçirilen her an bekâya mazhar olur. Verilen bütün azâlar, cihazlar O'nun rızası dairesinde, dolayısıyla O'nun en sevdiği Habibi Peygamber Efendimiz'in (sav) yolundan giderek kullanılırsa inşaallah ebedi bir  gençlik elde edilebilecektir.
    
    Allah ihtiyar müminlere bu kadar müjde verirken bu kadar rahmet ederken ihtiyarlık ve ölümden nefret etmek, korkmak mümine yakışır bir şey değildir.

    Evet ihtiyarlık da, ölüm de güzeldir. Rabb'imiz bizi imanla yaşayan imanla kabre giren, nefsinin esitlri olmayıp rızâsına eren kullarından eylesin. Âmin.