Geride bıraktığımız hafta önemli bir olayın; Türk basınının ve Türkiye'de gazeteciliğin gelişmesinde önemli bir yer edinmiş, usta bir gazetecinin ölüm yıldönümüydü.
"Yaklaşık iki asırdır kendi hikayelerimizi ve masallarımızı unuttuk. Başkalarının masalları içerisinde kendimize bir yer aradık. Başkalarının kahramanlarını kendi kahramanlarımızla karşılaştırıp, bizim niye böyle kahramanlarımız yok diye adeta kendi kendimizi kahrettik."
İletişim profesörü Brian McNair (*), özellikle siyasi konular üzerine analiz yapan gazeteciler için "political pundit" ya da "journalist as pundit" terimini kullanır.
Yeni yılın ilk günlerinden bu yana süregelen tartışmalar arasında, Boğaziçi'nin öznesi olduğu, çok da öne çıkmayan satır arası gelişmeler de yaşandı:
Sosyal medya tartışmaları ile başlayan hafta, Biden'ın yemin töreni -öncesi ve sonrası- yansımalarıyla biter derken; son anda yazar Abdurrahman Dilipak'ın başlattığı iddia edilen "aşı karşıtı harekât" ve Bilim Kurulu üyelerinin 'Komplo teorisi' yaklaşımları gündemde ilk sıraya yükseldi.
Boğaziçi'nin kuruluşunun pek söz edilmeyen bir hikayesi daha var. Okulun kayıtlarında (en azından açık olanlarda) yer bulamayan.
Birçok yazar ve aydın toplumsal hafızamızın zayıf olduğunu ve birkaç yıl gerisine dahi gitmediğinin altını çizer durur, uzun yıllardır.