VAKIF KATILIM VE ZİRAAT KATILIM BİRLEŞİYOR MU?

Yusuf DİNÇ 27 Eki 2020

Yusuf DİNÇ
Kamu sermayeli finansal aracı fikri önemlidir. Bundan daha önemlisi sosyal refahın toplum eliyle sağlanmasına dönük çözümlerdir.

Finansal aracılık kar amaçlı bir faaliyet olarak görülebilir mi sorusuna birçok defa bu köşede gündeme alarak cevap aradık. Finansal aracılığın kar amaçlı şirket sorumluluğunda yapılmasının sakınca ve sıkıntıları 2008 krizinden bu yana birçok defa gündeme geldi. Örneğin 2008 krizi içinde Avrupa’da mudilerin özel bankalardan varlıklarını kooperatif bankalarına kaydırması gündemde epeyce yer tutmuştu. Aynı dönemde Avrupa Merkez Bankası’nın ucuz maliyetli fonlarını alan özel bankaların amaca matuf olan alanlara kar amaçlı yatırımları ve bu nedenle ekonomide istenen neticenin alınamaması da İspanya, Portekiz gibi ekonomilerde çokça tartışılmıştı. Yunanistan krizinde gene mudilerin varlıklarını Ziraat Bankası şubelerine yığmaları yeterince tartışılmamış olsa da ayrıca önemliydi. Makedonya ve SarayBosna’daki kamu sermayeli Türk bankalarının bu ülkelerdeki istikrara katkısı da henüz yeterince ele alınmadı. Kredi tarafında son dönemde Türk ekonomisinde kamu sermayeli bankaların önemi bir kez daha görüldü. Birçok firma ilk defa kamu bankalarıyla kredi ilişkisini bu dönemde geliştirdi ve adeta pandemi etkisini hafifletmek için başka kapı açan da olmadı. Sanırım bugün Türkiye’de birçok firma artık mutlaka bir kamu sermayeli banka ile kredi ilişkisi geliştirmiş olmayı finansta risk yönetiminin ana unsurlarından birisi olarak tercih etmiştir.

Kamu sermayeli finansal aracı fikri önemlidir. Bundan daha önemlisi sosyal refahın toplum eliyle sağlanmasına dönük çözümlerdir. Kooperatif bu anlamda herhalükarda tercih edilebilir bir modeldir. Fakat bu ikisinden de iyisi katılım finansının risk paylaşım ilkesi etrafındaki aracılık modelidir. En temelde risk paylaşanlar arasında vekil yahut diğer karakterlerle modelini tarif etmesi önemlidir. Emek/sermaye çatışması üzerine kurulmuş bir dünyada dayanışmaya dönük yaklaşım sunmanın sağlıklı bir paradigma geliştirmek için özel bir rolü olabileceğinin altını tekrar çizmek gerekir. Bu tür bir faaliyetin kamu veya özel teşebbüs eliyle sunulması arasında çok fazla fark gözetmeye de gerek yoktur. (Bu hususta yerlilik belirleyici görülmelidir.)

Hatta toplum, finansal işlerini de kendi içinde sorumluluklarını alarak ya da benimseyerek gerçekleştirmek durumundadır. Dahası bu anlamdaki ihtiyaçlarının kaderini rüzgara bırakamaz. Ele almak ve toplum olarak kendi finansal güvenliğini sağlamak zorundadır.

Kamu katılım bankalarının birleştirilmesine dönük çalışmalar yapıldığı uzun zamandır biliniyor. Bu tür konsolidasyonlarla ilgili portföy yönetimi ve sigorta şirketleri üzerinden eğilimi de görmüştük. Kamunun finansal işlerdeki konsolidasyon stratejisi üzerine daha önceki yazılarımda sermayenin korunduğu halde maliyet etkinliği gibi faydalarından bahsettiğim gibi faizsiz dönüşüm tecrübelerini de bir biçimde kaçırdığımızı her iki birleşme için de yazmıştım.

Bu yazıda birleşmenin faydaları konusunda yeterli konsensüs oluştuğu anlaşıldığından zararları da göze alınabilecek düzeyde olduğundan gene birleştirmek dışındaki muhtemel stratejileri tartışacağım. Okuyucularım dünyanın 17. ekonomisinin bu kadar az çeşitlilik ve sayıdaki ve bu kadar az uzmanlaşmış finansal mimari ile yönetilemeyeceğine dönük fikirlerimi bilirler ki ele alacağım iki strateji çeşitliliğin korunması ve finansta uzmanlık geliştirilmesine dönüktür:

Birleştirme yerine kamu yeterince can verdiği bu bankalardan birisini sermayesini geri çekmek üzere,

1.       Anonimleştirebilir. Payların tamamının personelden başlamak kaydıyla (bana göre her finansal kurum personeli için sandık kurmalı ve onları ortak etmek durumundadır) halka arzıyla toplumun ortak malı karakterini sürdürmek iyi bir strateji olarak görülebilir. Akabinde uzmanlaşmış bir sektör bankası çıkarılabilir. Ticaret odalarının, ihracat birliklerinin, teknoparkların yahut diğer sektör birliklerinin bu stratejinin tarafları olacağı da düşünülebilir.

2.       Bankalardan birisi Türkiye’de kooperatif bankacılığının da düzenlenmesinin önünü açacak biçimde kooperatiflere satışı yapılarak finansal uzmanlaşmada örnek oluşturabilir. Bu anlamda tarım kooperatiflerinin sayısı, ortak büyüklüğü ve sermaye gücü yeterli görülebilir. Tasarrufa dayalı finans şirketleri (evim şirketleri) de aynı yöntemle rehabilite edilebilir.

Bu konsolidasyon stratejileri karşısında gerçek fırsatları kaçırmamak durumundayız.