​SOSYAL MEDYANIN GÜCÜ VE TİCARİ İTİBAR KAYBI

Musa ALİOĞLU 18 Haz 2017

Musa ALİOĞLU
Tüm Yazıları
​Bizim kuşaktan bazı gazeteciler, daktilodan bilgisayara geçerken sıkı bir direnç göstermişti.

Bizim kuşaktan bazı gazeteciler, daktilodan bilgisayara geçerken sıkı bir direnç göstermişti.

Bilgisayarı benimseyip, hemen kullanmayı becerenleri kıskanıp "Başka işiniz yok mu?" da dedik.

Sonra, baktık ki, gidişat böyle, pes ettik ve mecburen biz de bilgisayara teslim olduk. Zar zor da olsa, kullanmasını öğrendik.

Haliyle, Olimpia marka daktilom da süs eşyası gibi bir kenarda kalmaya mahkum oldu. Bilgisayar hayatımıza başka şeyler de getirdi. Önceleri sadece bir şeyler okuyup veya yazdığımız bu alet, şimdilerde küçüldü ve akıllı telefon adıyla cebimize de girdi.

Cep telefonunu, hiç itiraz etmeden hemen aldım. Fakat, akıllı telefonlara geçmemiz de çok geç oldu. İçeriği o kadar genişti ki, altından nasıl kalkarım, nasıl kullanırım diye düşündüm.

Yakın çevre baskısıyla, onu da aldım ve kullanmaya başladım. Sonra bir gün, tam bir bilgisayar kurdu olan oğlum, başka şeyler anlattı, yeni bir dünyayı tanıttı bana. 

Facebook, Twitter, YouTube, Instagram, Linkedin ve Messenger diye bir şeyler saydı durdu. Acele etmedim, ben bunları da kullanamam diye düşündüm. Sonra baktım, hesap açan açana. Açmayana ise cahil muamelesi. Ben ilk olarak Facebook ile hemhal oldum. Takipçi sayım, bir yıl sonunda 4 bini geçmişti. Ayıp olmasın diye, tanımadıklarımı ve her geleni kabul ettim. Sonunda temizlik yapıp, bir çok kişiyle yollarımı ayırdım. Şimdilerde ise, 2 bin 144 kişiyle idare ediyorum. Sonra, daha ciddi görüp girdiğim Twitter'da ise, 422 gibi mütevazi bir takipçi sayım var. Popüler bir mecra olan Instagram'da benim takipçi sayım ise 954'e çıkmış. Tüm bunları, benim ve benim kuşağımın, teknolojinin getirdiği ve adına

sosyal medya denilen mecra ile tanışmamızın çok zor olduğunu, fakat sonunda

buna teslim olduğumu belirtmek için anlattım.

Sözün özü, Montaigne'in dediği gibi; en az bildiğimize en az inanıp bundan uzak durmuştuk. Az biraz öğrenince orta halli bir sosyal medyacı olup çıkmıştım.

Sosyal medyanın faydası var mı, var. İyi kullanırsan iyilik hasıl olur, kötü kullanırsan kötülük peydah olur. 

Geçenlerde, yardımcı pilot olan genç bir hanım, kokpitte kebap yediklerini gösteren fotoğrafları paylaşmış. Kokpit erbabı, bazen yemeğini orada yemek zorunda kalabilir. Tabii, buna sözüm yok. Sen kokpiti kebapçı dükkanına çevirirsen, ben de bir fasıl ekibi eksik

dersem bana kızamazsın. İşte böyle sosyal medya olmaz olsun. Her şirkette olduğu gibi, THY'de de, kabin, kokpit, yer, kontuar ve her yerde çalışanlar selfie çekip anında paylaşıyor. Dünyada ise, motorun içine oturan, kanatta yan gelip yatan, cam siler gibi yapan, bayrak sallayan örnekleri çok görüyorum. İyi niyetle de yapılmış olsa bile bu hareketleri uçuş emniyeti denen kavramla hiç mi hiç bağdaştıramıyorum. THY Genel Müdürü Bilal Ekşi, ciddi duruşuna uygun bir tavırla, kurum çalışanlarının sosyal medyada üniformalı fotoğraf paylaşmasını haklı ve doğru bir kararla yasakladığını açıklayınca doğrusu çok memnun oldum.

THY gibi dünya çapındaki dev bir şirketin, bir tek memurunun paylaşacağı olumsuz bir selfie çok büyük zararlar doğurabilir. Bu karara bakarak, hiç kimse ortaya çıkıp, iletişim özgürlüğü falan demesin. Herkes, profile üniformalı fotoğrafını koyabilir, ama bunun

dışında uygunsuz ve alakasız yerlerde üniformalarla arz-ı endam etmek, kurumun itibar ve kalitesine halel getirir. THY'nın, sosyal medyanın gücüne ve gerekliliğine inanan, çok da iyi ve yaygın kullanan bir şirket olarak, böyle bir mecraya karşı olması

doğrusu düşünülemez. Örnek vermek gerekirse, THY'yı Somali'ye yardıma çağıran ve YouTube'da 1.3milyon takipçisi olan internet fenomeni Jerome Jarre'ın bu çağrısı

83 bin kez retweet'lendi. Paylaşım ise, dünyada 2.1 milyar potansiyel görüntülemeye ulaştı. Gineli bir kadının uçakta doğum yapması haberi 205 bin paylaşım aldı. THY markasının hesaplarının aldığı etkileşim 144 bine ulaştı, tüm paylaşımların potansiyel

görüntülenmesi de 149 milyon gibi yüksek bir rakama çıktı. Bu haber, tüm dünyada yazılı, görsel ve işitsel medyayla birlikte 250 milyon erişim aldı.

THY'nın yedi yıldır isim sponsoru olduğu, Turkish Airlines Euro League basketbol şampiyonası öncesinde ve sonrasında sosyal medya hesaplarındaki izlenme ve paylaşım oranı yüzde 32 artış gösterdi. Bu durumda, sosyal medyanın ekmeğini yiyen ve nimetlerinden çok iyi yararlanan THY'nın aldığı bu karara ben de katılıyorum. Hisseleri borsada işlem gören, yoğun ve zorlu bir rekabetin de yaşandığı bir sektörde faaliyet gösteren THY'ye, bu tür işler ilk önce itibar, sonra da değer-para kaybettirir. Buna hiç bir çalışanın hakkı yoktur ve de asla olamaz. Bu kurum binlerce insana ekmek kapısıdır. Bir o kadar insan THY hisselerine umut bağlamıştır ve dahası bu marka Türkiye'yi tüm dünyada

tanıtıyor, temsil ediyor. Bu nedenle, alınan bu karara tüm çalışanlar uymalı ve saygı duymalı. Aynı şekilde diğer havayolu şirketlerinin çalışanları da bu konuda

hassasiyet göstermeli. Böylece hem şirketlerinin, hem de mesleğin şeref ve itibarını korumuş olurlar diye düşündüm. Şirketler laubaliliğe asla prim vermeyerek, kamuoyu nezdinde daha iyi bir yere gelmiş olurlar.

Havacılar, unutmayınız ki, şirketler ve uçaklar hiç birinizin babasının malı değil. Onlar milli servet.

Güzel günlere Türkiye'm.