SİZ POLİS OLSANIZ EMNİYET KEMERİ TAKAR MISINIZ?

Alican DEĞER 30 Haz 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Hatırlarsınız. Yönetmen Sinan Çetin'in oğlu, Rüzgar Çetin bir polis arabasına çarpmış ve bir trafik polisinin ölümüne yol açmıştı.

Hatırlarsınız. Yönetmen Sinan Çetin’in oğlu, Rüzgar Çetin bir polis arabasına çarpmış ve bir trafik polisinin ölümüne yol açmıştı. Kazanın oluş şekli falan, mahkemenin konusu. Ama Çetin’in avukatı mahkemede hayatını kaybeden polis memuru 34 yaşındaki Fatih Alagöz’ün emniyet kemeri takmadığını belirtmişti. Avukata göre Fatih Alagöz eğer emniyet kemeri taksaydı hayatta olabilir di. Belki öyle olurdu, belki de değil. Ama elinizi vicdanınıza koyup bir düşünün. Polis memurusunuz ve bir otomobilin içinde hedef tahtası gibi dolaşıyorsunuz. Sahte kaza ihbarı yapılıp vurulan siz, yolda giderken taranan siz, bombalı saldırıların hedefi olan siz. Siz olsanız emniyet kemeri takar mısınız? Amaç herhangi bir saldırı olduğu anda harekete geçebilmek. Kendini korumak veya saldırganı bertaraf etmek için hareket serbestisi içinde olman lazım. Polisler işte bu nedenle emniyet kemeri takmazlar. 

Görmemişliğin psiko travmatik fotoğrafı

Ah be yavrum. Ah be kardeşim. Ne yaptın sen kendine? Nasıl kıydın? Bu nasıl bir gösteriş düşkünlüğüdür? Bu abartılı gösteriş düşkünlüğü nasıl bir aşağılık kompleksinin sonucudur? Nasıl böyle paranla kendine güldürür hale gelebildin sen? Önceki gün sosyal medya leşkerleri ciciş kardeşlerden bahsetmiştim. Onlara 165’er Euro’luk hamburgerleri kimin ısmarladığını sormuştum? Merakım uzun sürmedi. Meğer ikisi bir asgari ücret tutan bu hamburgerleri bir başka sosyal medya leşkeri Taha Özer ısmarlamış. Üstelik yapılan diğer görgüsüzlüklerin yanında bu hamburgerler hiçmiş. Taha kardeşimiz ünlü bir markanın, Deriden’in veliathı. Parası var. Allah arttırsın. Daha çok versin. Tuttuğu altın olsun. Paraları koyacak yer bulamasın. AIlah müstehakını versin. Parası var demiştim ya, Taha Özer bu parasını göstermeyi çok seviyor. Kendince bir düzen tutturmuş. Kızlarla falan fotoğraflar çektiriyor. Ne güzel. Eğlensin çocuk. Bu fotoğraflar öylesine itici ki eleştiri ile hakaret arasında ince bir çizgide yazı yazmaya çalışıyorum. Elim kaymasın diye de dua ediyorum.

Neyse Taha Özer’in en önemli özelliği Nobel kazanmak değil anlayacağınız, görgüsüzce para harcamak. Para harcarken de gösteriş yapmak. Taha Özer geçenlerde Mikonos adasına gitmiş. Yanında da cicişler. Bu cicişlerden birine (Hangisi hangisi bir türlü öğrenemedim) doğum günü partisi düzenlemiş. Ekteki faturayı da Instagram’dan yayınlamış. Tutarı 6400 euro. Faturanın detayı daha da ilginç. Bizimkileri göstere göstere kazıklamışlar. Bir enerji içeceği tam 100 euro. 4 tane kola 200 euro. 9 Mohito içmişler bin 350 euro. Şampanya ise bin 500 euro. Adamlar sanki Yunanistan’ın dış borçlarını bizim çocuğa ödetecekler. Bizden böyle 10 kişi daha olsa Yunanistan IMF’e muhtaç kalmaz valla. Bir insan ne diye böyle şeyler yapar? Psikolojik bir travma olduğu muhakkak. O uzmanların işi. Ben medyacı olduğum için kendi tarafımla ilgileneyim. Bu tür fotoğrafların müşterisi kim acaba? Başkasının yaşadığı hayatları izlemekten zevk alanlar kimler? Kendi eksikliklerini mi kapatıyorlar?

Hadi cicişleri anladık. Onların pazarı farklı. Taha Özer neyin pazarlamasında? Daha çok para kazanmak desen, değil. Babasının markasının reklamını yapmak desen, tam tersi. Kendisine saygı duyulmasını sağlamak desen, hiç değil. Ben çözemedim. Belli ki çapım yetmiyor. Bir çok zengin dostum oldu. Tanıdığım en zengin adamlardan kimileri, tanıdığım en mütevazi adamlardı. Gösteriş ayıptı onlara göre. Biz de gösterişin ayıp olduğunu öğrenerek büyüdük. Nasıl oldu da böyle çocuklar üretir hale geldi toplumumuz? Ne zamandan beri görgüsüzlüğü, görmemişliği ödüllendirir hale geldik? Ben birşeyler kaçırdım herhalde.

Borsa kör eşeğe benzer

Borsa bir anlamda hayalidir. Bir anlamda da gerçeklere dayanır. İnsanlar borsada hayali satın alırlar gerçekleri satarlar. O yüzden kimi zaman anlam verilemez, anlaşılamaz. Ama borsayı en iyi anlatan fıkrayı size aktarıyım: Adamın birinin kör bir eşeği varmış. Satmaya karar vermiş. Pazarda eşek 100 liraya satılırken, bizimki eşeğine 200 lira istemiş. Gitmiş pazarda bir kenarda beklemeye başlamış. İnsanlar önünden gülerek geçiyormuş. Kimileri alay ediyormuş. Derken eşek arayan biri gelmiş. Bakmış ki pazarda sağlıklı eşekler 100 liraya satılırken, bu eşek 200 lira. Üstelik de kör. “Bu kör eşek bu fiyata satılıyorsa vardır bir hikmeti” diye düşünmüş ve pazarlıksız satın almış. Kör eşeğin ilk sahibi sevinç içinde evine dönmüş. Dönmüş ama akşam düşünmeye başlamış: “Yaa ben sağlam eşek 100 lira iken kör eşeğe 200 lira istedim. Bu adam pazarlıksız satın aldı. Benim bilmediğim neyi biliyordu acaba? Galiba ben kazıklandım.” Bu düşüncelerle sabahı sabah etmiş. Gün ağarınca ilk iş eşeği satan alan adama gitmiş ve geri almak istediğini söylemiş. Pazarlık pazarlık üstüne. Sonunda 400 liraya geri almış.

Sevinç içindeki eşeğin ikinci sahibi akşam olunca düşünmeye başlamış: “Bu eşek kör. Ben bir hata ettim iki misli fiyata aldım. Ama bu adam geri gelip 400 lira verdi. Acaba benim bilmediğim ne biliyordu?” diye. Ertesi sabah yine aynı olaylar yaşanmış. Sonunda eşeğin fiyatı 2 bin liraya dayanmış. İki bin liraya verirsin vermezsin pazarlığı kavga dövüş sürüyormuş. Biri adamların bu halini görüp seslenmiş: “Bu eşeğin sağlamı 100 lira. Siz kör bir eşeği iki bin liraya almak için kavga ediyorsunuz. Manyak mısınız?” Kavga edenlerden biri adama dönmüş: “Sen sus. Bu kör eşek 2 bin lirayı kırarsa rahat dört bine satarım ben onu.” İşte maalesef borsa budur.