OYUNLARI BOZMAYA DEVAM

Ekin GÜN 12 Eki 2016

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
​Geçtiğimiz pazar günü Şemdinli'de 10 askerimiz ve 8 sivil vatandaşımız PKK'nın hain terör saldırısı sonucu şehit düştü.

Geçtiğimiz pazar günü Şemdinli’de 10 askerimiz ve 8 sivil vatandaşımız PKK’nın hain terör saldırısı sonucu şehit düştü. 

PKK bu terör saldırılarıyla artık tükenmenin eşiğine gelmiş durumda. Devletin bir seneyi aşkındır PKK terörüyle etkin mücadelesi sonucu terör örgütünün büyük bir yara aldığını söyleyebiliriz.

Türkiye özellikle son bir senedir küresel merkezin taşeronluğuna soyunan terör örgütleri tarafından kıskaca alınmak isteniyor. Şehirlerde ve kırsalda yaşadığımız terör saldırıları Türkiye’ye dizayn vermek isteyen güçlerin kolluk kuvveti olan terör örgütleri tarafından gerçekleştiriliyor. Lakin Türkiye’nin diz çökmemesi ve hedeflerine doludizgin yürümesi de terörle mücadelede ne kadar etkili ve kararlı olduğunun kanıtı.

Kaldı ki terörle amaçlarına ulaşamayanlar 15 Temmuz’da FETÖ’yü kullanarak amacına ulaşmaya çalışsa da başarılı olamadı. Erdoğan’ın liderliğinde milletin destansı duruşu Türkiye’ye hiza vermeye çalışanlara geçit vermedi. 15 Temmuz’da başarıya ulaşamayanlar hem içte hem dışta Türkiye’nin üzerine terör örgütlerini salarak bir dizi hesabın peşinden koşmayı hedeflese de bu kararlı mücadelemiz sürdüğü sürece hiçbir şekilde amaçlarına ulaşamayacaklar.

Bu noktada belirtmek gerekir ki Türkiye’nin üzerine saldıkları terör örgütlerinin adı değişse de hizmet ettikleri küresel merkez değişmiyor. Türkiye de bu durumun uzunca bir süre önce farkına vardığından tüm terör örgütleriyle mücadelesini etkin bir şekilde sürdürmeye çalışıyor. Öyle ki FETÖ ile PKK arasındaki işbirliği artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. FETÖ’yle mücadelede etkin olmak aynı zamanda PKK’nın da tükenişini hızlandırdığı gibi birbirini besleyen bu iki terör örgütünün kazınmasını da kolaylaştırıyor.

Sadece içte değil, dışta da aynı şekilde terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Ve açıkçası bu noktada dünya üzerindeki tek samimi ülkeyiz desek yanılmayız. Şöyle ki Suriye’de DAEŞ – PYD elbirliğiyle kurulmak istenen terör koridorunu Cerablus operasyonuyla sekteye uğratmamız sınırımızı güvenli hale getirdi. Küresel merkezin, terör örgütlerine vekalet vererek Suriye’de yürütmüş olduğu kolonyalist politikalar bizim iç meselelerimizden çok da ayrı değil. Sınırımızda oluşabilecek bir tehlike bizim kayıtsız kalacağımız bir durum asla olamaz. Zaten bakıldığında bizi denklem dışına itmek isteyen ülkelerin de nihai hedefi kilometrelerce öteden görülebiliyor.

Bununla birlikte son zamanlarda gündeme gelen Musul meselesi de bundan farklı değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan çıkışını içe bir mesaj olarak değerlendirenlerin yanıldıkları nokta da bu. Bu çıkış dışarıya bir mesajdı ve doğrudan Musul’u da ilgilendirmekteydi. Musul’un bir gecede küresel güçlerin talimatı doğrultusunda DAEŞ’e verilmesi, Musul konusunda geçmişi yüzlerce yıla dayanan Türkiye’yi denklem dışında bırakmak istemeleri ve bölgenin demografik yapısını değiştirerek tarihsel bağlamından soyutlama girişimleri birilerinin oynadığı oyunun birer parçası.

Fakat Türkiye bu noktada daha stratejik ve daha akılcı hamlelerle etkin bir rol oynuyor. Rusya’yla ilişkilerin normalleşmesi, bölgede terör örgütlerinin temizlenmesi hususunda göstermiş olduğumuz samimiyet ve o coğrafyada yaşayan insanların hakkını korumamız Türkiye’siz bir şey yapılamayacağının göstergesi. 

Bu noktada yapılması gereken Kolombiya ile FARC arasındaki yapıl(a)mayan “barışı” ballandırarak anlatmak ya da birtakım medya organlarından İrlanda’daki müzakere sürecini göstererek dolaylı yoldan mesaj vermek çok da iyi niyetli şeyler değil. Bu saatten sonra yapılması gereken hem içte hem de dışta terör örgütleriyle mücadeleye devam etmektir. Akılcı ve önümüzü daha net görebileceğimiz süreç budur.

***

İnsanı okumak! 

Cuma günü Sultanbeyli Kitap Fuarı’nda Leyla İpekçi’nin söyleşisine katıldım. Leyla Hanım’ı kendimi bildim bileli okurum. Kalemini çok beğendiğim yazarlar arasındadır ve bugüne kadar hiç çizgisini bozmadan her yazmış olduğu eserde derin bir anlatım yüklüdür.

İpekçi söyleşisinde beni düşüncelere sevk eden bir cümle kullandı: “Kalem kaderdir” İki kelimeyle sayfalar dolusu anlatılabilecek bir cümle! Nefisten hakikate uzanan bir kalem… Nefsimize göre şekillenen tarihe ve hayatımıza düştüğümüz notlar… Ve sonunda ortaya çıkan kaderimiz. Ne müthiş bir söz!

Sadece bu değildi Leyla Hanım’ın söylediği. Bir cümle daha vardı ki bunun için de sayfalar dolusu yazı yazılır: “Sadece kitap değil, insanı da okumalıyız” Bugünlerde bana kalırsa unuttuğumuz ve hatırlamamız gereken bir tespit. İnsanı okumakla başlıyor her şey. Yazdıklarımız, çizdiklerimiz, aktardıklarımız ve kalemin hakikate uzanan o kader yolculuğu… İçimizde, düşüncelerimizde mücadelesini verdiğimiz nefsin dışavurumu…

Gündemin yoğunluğuna biraz mola vererek bu iki cümleyi düşünelim derim. Zaten aslında insanı okumak; tarihe not düştüğümüz satırları yazarken de gerekli değil midir? Ya da insanı okuyamadan tarihe not düşülebilir mi? Yahut hakikat çizgisinde ilerlenebilir mi?

O zaman en önce yapmamız gereken şey; insanı okumak!

***

Clinton’dan PYD’ye açık destek! 

ABD’de başkanlık yarışı gittikçe kızışıyor. Donald Trump ve Hillary Clinton arasındaki ikinci canlı yayın kapışması hafta sonu yapıldı. Birbirlerine karşı söylemiş olduğu salvolara girmeyeceğim ama Clinton’un bahsetmiş olduğu öyle bir şey vardı ki ABD’nin şimdiki ve gelecekteki politikasını adeta resmediyordu: “Kürtleri silahlandırmayı değerlendirirdim. Kürtler Irak'ta olduğu gibi Suriye'de de en iyi ortaklarımız oldu”

Nasıl ama?

Clinton’un bahsettiği Suriye’deki ortak PYD’den başkası değil! Ve FETÖ tarafından da canhıraş bir şekilde desteklenen Clinton’un başkan seçilmesi durumunda PYD ve DAEŞ işbirliğiyle oluşturmak istedikleri terör koridoru ve bunun akabinde Suriye’yi üçe bölme planları da aynı hızla devam edecek. Görülüyor ki bu amaçlarından pek vazgeçeceğe benzemiyorlar.

Bizim ise durduğumuz yer hem sağlam hem de olması gerektiği gibi. Kısacası ne terör koridoruna müsaade edeceğiz ne de Suriye’nin bölünmesine ama o değil de keşke Clinton, Trump’ın daha önceden söylediği “DAEŞ’i Clinton ve Obama kurdu” sözlerine de açıklık getirseydi. Suskun kalmakta bir nevi kabullenme değil midir?

***

Sahi noldu şu dokunulmazlıklar?

PKK’nın Şemdinli saldırısından sonra HDP’den açıklama geldi. Evet doğru bildiniz, yapılan açıklamada bir kere bile PKK’nın bahsi geçmiyor. Sanki bu terör saldırısını PKK değil de Marslılar yaptı!

Artık zaten siyasal parti özelliğini kaybetmiş, PKK’nın halkla ilişkiler polit bürosu haline dönmüş HDP’nin konuşulacak bir tarafı yok da merak ettiğim bir soru var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dokunulmazlıklarla ilgili düzenlemeyi haziran ayında onaylamıştı ve artık top yargıdaydı. 6-8 Ekim’deki çağrısıyla ülkeyi kana bulayan, daha birkaç hafta önce “sokak meşrudur” diyerek bu çağrısını yinelemeye yeltenen Demirtaş’la ilgili dokunulmazlık dosyası ne durumda?

“Seçilmek” demek, “oy almak” demek terörü “meşru” göstermeye çalışmaktan başka bir işe yaramamak mıdır?

Ve bu bile başlı başına bir suç değil midir?