İNTİHARLAR ENGELLENMEZSE , İNTİHAR EDERİM

Alican DEĞER 25 May 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Bu yazacaklarıma kimilerinin küfür edeceğini biliyorum. Ama hiç bir intihar gösterisi sırasında köprü trafiğinde kaldınız mı?

Bu yazacaklarıma kimilerinin küfür edeceğini biliyorum. Ama hiç bir intihar gösterisi sırasında köprü trafiğinde kaldınız mı? Kalmadıysanız bunun nasıl birşey olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Çünkü böyle bir durumda o korkuluklara tutunanın yanına gidesiniz ve “Bu intiharlar engellenmezse kendimi atarım haaa” diye bağırasınız gelir. Geçen ay ikinci köprüde üst üste iki intihar girişimi oldu. İkisinin de aynı kişi olduğu ortaya çıktı. Bu arkadaş 15 gün arayla Dünya’nın en büyük trafik sıkışıklığına sebep olmuştu. Yüz binlerce insan, işine geç gitti, belki hastasını yetiştiremedi, belki uçak kaçırdı. Sonra dün yine bir intihar girişimi oldu. Trafik yine aynı durumda. Hatırlarsınız bir süre önce bir kadın korkuluklarda duran bir kişiye “Atlarsan atla” demişti de adam atlamıştı. Böyle günlerde hep bu durum aklıma geliyor. Sonra da askerlikteki “İntihar etmek yasaktır” emirleri.

Batı toplumlarında intihar bireysel bir eylemdir. Bizde ise toplumsal bir eylem. İntihar edecek olan kendi durumunu bütün dünyaya haykırmak ister. Adeta “Yaşarken toplumu etkileyecek hiç bir şey yapamadım. Var olamadım. Bari ölürken bunu başarıyım” der. O yüzden intihar edecekse İstanbul’u mahfeder veya kendini patlatıp başkalarını da öldürür. İntihar, ölümün kutsandığı bu topraklarda, hastalıklı bir ruh halinin, ölümünde kendisini yüceltme çabasıdır. Hayatı boyunca kendisini yok sayanlara bir mesajdır aslında. “Benim varlığımdan haberiniz olmadı. Ama ölümümden haberiniz olacak” demektir bir anlamda.

Bir atlayan, bir daha atlamaz

Köprüden atlayıp da sağ kurtulan çok az olur. Kimseye tavsiye etmem. Geçmişte bir iki bu durumdaki kişiyle röportaj yapma şansı bulmuştum. Daha doğrusu röportaj yapmaya çalışmıştım. Ama pek konuşucak halde değillerdi. Çünkü ciğerleri patlamıştı. Güçlükle nefes alıyorlardı. Konuşamıyorlardı. Atlama anını hatırlamadıklarını söylüyorlardı. Beyin acı çekeceğini anladığı an kendisini kitliyor anlaşılan. Neredeyse bütün kemikleri kırıktı. Aylarca acı çekerek tedavi gördüler. Bu durumdakilerin bir daha aynı işe kalkışmaması bu işin ne kadar kötü birşey olduğunu anlamalarından kaynaklanıyor. Çünkü hem acı çekiyorlar, hem de ölmüş olsalar zannettikleri gibi bir mesaj verememiş olduklarını fark ediyorlar.

İki farklı yüzyılda, iki Yeni Yüzyıl

İlk Yeni Yüzyıl’ın çıkışında çalışmıştım. Muhabirlik yapıyordum. Okay Gönensin Genel Yayın Yönetmeniydi. Kimler yoktu ki, Yasemin Çongar, dış haberlerde çalışırdı. İsmet Berkan Yazı İşleri Müdürüydü. Ahmet Altan yazardı. Aslı Aydıntaşbaş muhabirdi. Sonraları NTV’nin efsanevi Genel Müdürü olacak olan Cem Aydın Haber Müdürü’ydü. Oğuz Güven de öyle. Ali Bayramoğlu da yazarlar arasındaydı. Gazetenin bir buçukuncu yılında ben ayrıldım. Gazete küçülerek devam etti. Sonra kapandı. İsim hakkını Okay Gönensin almıştı. Sonra bu yıl gazete bir kez daha çıktı. Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı patron oldu. Sonra ne olduysa oldu. Gazetede maaşlar ödenmedi, sorunlar çıktı, şimdi Haliç Üniversite’si İstanbul Üniversitesi’nin kontrolüne verildi. Gazete de kapandı. Veya dijitale geçti. Böylece iki farklı yüzyılda çıkan, iki “Yeni Yüzyıl”ın da doğumuna ve ölümüne tanıklık etmiş oldum. 

Kedinin hatırı yoksa, sahibinin var

Bu sevimli köpeğin adı Pep. O bir Amerikalı. Daha doğrusu Amerika’nın tarihi bir şahsiyeti. Pep 1924 yılında önemli bir hata yaptı ve bir kedinin ölümüne sebep oldu. “Eee, ne var bunda diyebilirsiniz.” Ama kedinin sahibi önemli bir kişiydi. Pennsylvania valisiydi. Kedinin sahibi vali olunca iş büyüdü. Pep’i tutukladılar. Sabıka fotoğrafı bile çektiler. Yargılandı. Ve Pep ömür boyu hapse mahkum oldu.