İNSAN VE SANAT

Recep GARİP 19 Oca 2024

Recep GARİP
Tüm Yazıları
İnsan ve sanat konusu aynı zamanda medeniyete işaret eder. İnsan yaşadığı ortamda, toplumu güzelleştirme, temiz ve nezih tutma, estetik anlamlar katma gibi hususlar arar.

Ruhun ölümsüzlüğü, yaratma faaliyetinin sırlarını keşfetmek için insana tefekkürün yollarını

gösterir. Sanat, duygularımızla kavrayabildiğimizin ötesine süzülme ameliyesidir. Madde ile

metafizik arasındaki insicamı kurabilmektir. Müslümanın hayatındaki anlam ve güzellik iki

dünya dengesini bozmamaktır. Temizliği, güzelliği, seçkinliği, estetiği merkeze alır

Müslüman insan. Eşyaya, yaratılmış olan ne varsa hepsine güzel bakar, güzel görür ve güzel

tefekkür eder. Çünkü bir hadisi şerifte, “Müminin ferasetinden korkun, o Allah'ın nuruyla

bakar” buyruluyor. Feraset; sezme, idrak etme, kavrama, bilme, keşfetme ameliyesidir.

Kuran ve sünnet, insana güzel olana davet eder. Güzellikler içinde olunmasını ister. Zaten

insan yaratılışı itibariyle güzele karşı meyli söz konusudur. Her insan güzeli, güle olan

tutkuyu, gül yüzlü çocukları, gül kokulu ortamları ve güzellikleri sever ve beğenir. İslam,

yaratılışı tefekkür etmemizi ister. İnsanın, yerlerin, göklerin kat kat yaratılışı, arzın ve

içindekilerin durumlarının tefekkürü, insanı daha seçkin olduğunu hatırlaması için teşvik

edilir. Kalem suresiyle, kalem sahipleri mercek altına alınırken, kalemin ürettikleri üzerinde

de şahit olduğumuzu idrak ederiz. Her yazılanın, her resmedilenin, her kitabın gün gelir

hesabının çetin olduğu da kalbimizde durur. Bir yanda hat, ebru ve tezhip, diğer yanda resim,

musiki ve minyatür gibi bedii sanatların geliştiğini dolayısıyla sanat ve edebiyatın, şiir ve

musikinin birbiriyle el ele olduğunu, insanı etkileyerek gönüllere tohumlar ektiğini

söyleyebiliriz. İnsan, din, dil, sanat ilişkisi varoluşumuzla birlikte tezahür etmiştir. İnsanın

yaratılış evreleri, idrak edenler için en büyük sanatkârlık örneğidir. Büyük sanatkârın gücü

önünde boyun bükmek, rükuya eğilmek, secdeye kapanmak gereklidir. Fıtrat dini olan İslam,

insanın asli hüviyetine bağlı kalmasını teşvik eder. Fıtrat üzere olmasını ister. Bütün

eylemlerin dolaşıp varacağı son nokta, fıtrata uygun olup olmadığıdır. Âlemin sırrını idrak

yolunda âdemoğlu çaba harcamalıdır. İlahi olana âşık olmaktır ödevimiz. Hayatın, dolayısıyla

sanatın ödevi budur.

Sanat, insanların günlük hayatlarında gördükleri, duydukları ve hissettiklerinden yola çıkarak

tasavvurlarının estetik bir heyecan oluşturmasıdır. Sanat, gelişigüzel bir heyecan değildir.

Fantezi, hayallerin kurgusu ya da zekâ oyunu olarak görülmemelidir. İnsan eliyle üretilen el

sanatlarından bedii sanatların her biri için olmazsa olmazı, yapılan işin bir planlamasının,

tasarımının, düzeninin, ahenginin, üslubunun ve disiplininin olması icap eder. Yapılan her işte

maddenin varlığı gözlemlenirken, madde ötesinin de mutlak surette karıştığ

bilinmelidir. Madde, metafizik olmadan varlık gösteremez. Akıl dediğimiz lütuf, kâinatta

olan biteni tahlil etme fırsatı verir. Sanat, salt aklın üretimi değildir. Elbette ki ruhun

müdahalesi söz konusudur. Denilebilir ki ruh, nasıl müdahale edebilir? Bedenimizin ana

kumanda masasında oturan ruhtur. O olmadan bedenimizin bir şey yapabilme, hareket

edebilme imkânı yoktur. Ruh yoksa beden ölü demektir. Dolayısıyla ruhun müdahalesi

tefekkürümüzün, eylemlerimizin, seçtiklerimizin, güzelliklerimizin içindedir. Bütün

eylemlerimizle ruhumuzu ya iyileştirir ya da zafiyete uğratırız. Asıl olan ruhu ebedi

yurdundaki asalete yeniden kavuşturmaktır. Sanatla uğraşan insanlar, dedikodu yapmaz. Fitne

fesat çıkarmaz. Yaptıkları işin gereği olarak naif, ince, latif, ruhani, nurani bir hal üzere

tezekkür halindedirler. Nezaket sahibidirler. Sanatlarını icra ederken sınırsız estetiğin

şualarında dolaşırlar.

İnsan seçilmiştir. Seçilmişliğini asla unutmamalıdır. Mevcudatın yöneticisi olarak, vahiyle

aydınlatıldığı, peygamberler gönderildiği, kitaplarla iltifat edildiği, her şeyin sahibinin Allah

olduğu idrak ettirildiği, akılla donatıldığı ve diriliş gününe iman ettirildiği için insanı

kâmildir, eşrefi mahlûktur. İşte din, hayatın bütününü sarıp sarmalar. Sanat, şiir, edebiyat ve

musikide dinden bağımsız değildir. Gerektiğince nasibini almaktadır. Halkları Müslüman olan

cemiyetlerde bedii sanatlar; usta çırak ilişkisiyle gelişmiş, elden ele el verilmek suretiyle ya

da icazet ile günümüzde de geleneği devam ettirilmektedir. Asırlar boyu kültürel mirasımızın

en önemli belgeleri haline gelen güzel sanatlar, Medeniyetimizin yüz akı olmuştur. Usta-çırak

ilişkisinde yalnızca sanat öğretilmez. Hayatın bütününe sirayet eden hayat anlayışı ahlak

olarak da verilir. Ustanın hal durumu, talebelerin durumuyla cemiyette anlam kazanır. Bir

yandan sanat öğretimi devam ederken diğer yandan dini bilgilerin ve uygulamalarının

vazgeçilmezliği hayat ölçüsü olarak talebeye yedirilmiş olur. Günümüz eğitimindeki en büyük

boşluk burasıdır. Muallimin yani öğretmenin dersini yaşaması icap eder ki o ders talebede

karşılığını bulsun. Her eylemin böylesi bir yönü söz konusudur. Kültürel dünyamız elbette ki

ilişki kurduğu, bir şekilde komşuluk yaptığı dillerden, dinlerden, kültürlerden ve

geleneklerden de kendine düşen nasibi alır. Her kültür için bu durum böyledir. Buna sebeptir

ki inişlerin ve çıkışların olması doğanın bize verdikleriyle de ilintilidir. Nasıl ki araziler inişli

ve çıkışlı ise, yeri geldiğinde uçurumlarla, tepelerle, dağlarla, dümdüz vadilerle örtülü ise

hayatın akışı da böyledir. Müslim’de geçen bir hadisi şerifte ne güzel ifade ediliyor: “Allah

güzeldir, güzeli sever”. Sanat güzelliktir. Güzelliğin keşfidir. İnsanın kendini güzelleştirmesi

fıtratını bozmamasına bağlı olduğuna göre, icra ettiği her ne varsa hepsinde bu fıtri olanı takip

etmek vardır. Yani fıtrata aykırı olanlardan uzak durulması, terk edilmesi icap eder. Günaha

sürükleyen, dedikoduya fırsat veren, ibadetlerden alıkoyan, zikirden ve tefekkürden

uzaklaştıran, cimriliği ve hasetliği doğuran hususlardan kaçılmalıdır. Sanat icracıları,

hakikatin izini takip etmeleri elzemdir. Hakikat vahiydir. Vahyin ışığından beslenen

uygarlığımız ve kalem sahipleri bu ışıktan feyz alarak topluma hizmet etmelidirler. Müslüman

insanın hayat kitabı Kuranı Kerimdir. Kerim olan kitabımızın ve Resulullah'ın sünnetinin

gösterdiği yol yolumuzdur. Uygulamaları da bizlere bıraktığı emanetidir. İnsan, ancak bu

yolla kemale erer. Hayatın bütün unsurlarını vahiyle aydınlatmaya mecburuz. Sanat, edebiyat,

şiir, roman, hikâye, müzik ve dahi her bir şey bu ölçüde kıymet kazanır. Aksi düşünülemez.

Sanat insanı, sırata götürüyorsa anlam kazanır. Erdemli kılıyorsa kıymetlidir. Ahlaki unsurları

dinin hükümleriyle şekilleniyor, estetik değerler kazandırıyorsa vazgeçilmezimizdir.

Doğruluk, güzellik, erdemlilik, ahlaklı oluş, adalet, hakka riayet, hayrı teşvik, kötülükten 

sakınma hayatı yaşarken anlaşılır.

Bakınız her şeyin bir sonu vardır. Her şeyin bir hesabı vardır. Dünya kameralarının takibinden

insan korkup ürküyor da Allah’ın fasılasız ömrü takip ettiriyor olmasını unutuyor. Oysa

melekler uyumaksızın kameralara hayatımızı çekmeye devam ediyor. Öyleyse sormalı;

gününü nasıl yaşıyorsun? Kimlerle ahbaplık ediyorsun? Alışverişinde helale, harama dikkat

ediyor musun? Günde beş vakit namazını kıldığın gibi –ki kılmalısın- gece uykunu bölerek

teheccüde kalkıyor musun? Herkes uykudayken yakın uzak demeden, ev halkından

komşularına, mazlum milletlerde olan bitene, Kudüs'te, Filistin’de, Gazze’de, Türkistan'da

yapılan zulümlere, terör belalarına karşı, ansızın çıkıp gelen felaketlere karşı secdede dualar

 ediyor musun? Sanat, insana bunları yaptırıyorsa sanattır. İnsanın yüreğini kanatıyorsa sanattır.