SEÇİM

Recep GARİP 22 Mar 2024

Recep GARİP
Tüm Yazıları
"Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir." Nur 41

İnsan, şehir ve toplum birbirini besleyen ana unsurlardır. Biri diğerinin varlığına muhtaçtır. İnsan, kendinden başlayarak çevresini, isteklerini, yaşayacağı şehri ve inancını seçer. Seçtiği, seçmeyi sürdürdüğü unsurlar olduğu gibi karşı durduğu, kovduğu, hoşlanmadığı, tasvip etmediği, reddettiği konular da az değildir. Hayatın gereklilikleri bu ve benzeri seçenekleri kimi zaman üst üste, kimi zaman aralıklı mevsimlerde önümüze çıkartır. Durum neyi gerektiriyorsa, o günün şartları içerisinde kendi kabullerimiz açısından meseleye karşı bir duruş belirleriz. İşte böyle seçenekler önümüze geldiğinde göstermemiz gereken tavır, o anlık bir tercih değil, sonraki zamanların, geleceğin inşa edileceği ve gelecek nesillerin yaşayacağı bir alanın, inancın, inanışın, kabullenişin tercihidir.

Akıl sahibi olan insanlar, akıllarını kullanabildikleri oranda aklın işe yaradığını görürler. Akıl, hayata bakışımızı, duruşumuzu, inancımızı, ideal ve ülkü sahibi olmamızı bize hatırlatır. Geçici dünya hayatının içinde ya yok olup gideceksiniz ya da bir varlık ortaya koyarak belirginleşecek geleceğe kalacaksınız. Eser sahipleri geleceğe kalır. Hayırlı işler işleyenler geleceğe kalır. İlimde, teknolojide, bilimde, hikmette, kültür ve sanatta eser ortaya koyanlar geleceğe kalır. Ebeveyn olarak iyi, hayırlı, faydalı, öncü, güzel ahlak sahibi, yardımsever, dosdoğru, kültürlü, inançlı ve vatansever evlatlar yetiştirmek ödevimizdir. Böylesi evlatlar yetiştirmiş isek, onlar geleceğe kalır. Zamanı doğru kullanmak, zaman ve mekânın da bir emanet olduğunu bilmek elbette şuur ister. İşte böylesi şuur sahiplerinin, gelecek endişeleri daha dürüst çalışmaya, daha gayretli ve çok çabalamaya, plan ve projeleri ile geleceği inşa ederek toplum bireylerinin gönüllerinde, akıllarında, yüreklerinde, göz ve kulaklarında yer etmek kolay değildir lakin imkânsız da değildir. İmkân dâhilinde olan husus; hayra, hakka, adalete, iyiliğe, güzelliğe talip olmaktır. Hayırlı insan olmak için, çaba harcamak icap eder. Toplum ve şehir ancak böylesine bir emanetle geleceğe yol alabilir.

Seçim, hakkı tercihtir. Seçim, iyiliği tercihtir. Seçim, vatanın, bayrağın, milletin huzurunu tercihtir. Seçerken bir anlık gaflet ve kızgınlık ile dünyalık talepler uğruna, gelip geçici zevkler, anlayışlar, düşünceler uğruna haktan ayrılmak akıllı insanlara özgü değildir. Zulüm, afat, musibet gafletten doğar. Kur’ânda maddi ve mânevi menfaatlerini bilen insanlara “zâkir” ve “ehl-i zikir”, bundan habersiz olanlara da “gafil” denilmiştir. Gafil olmak, dünya ile yarış halinde olduğunu unutarak heva ve hevesler uğruna hayırdan, haktan, doğruluktan, inançtan, birlikten, vahdetten ayrılmaktır. Vahdette olanlar kurtuluşa erenlerdir. Sefer sahipleri ki bütün Müslümanlar hayatları boyunca seferdedirler. Sefer halimiz ölümümüzle sona erer. Ölünceye değin hakkı üstün tutmaya gayret etmek, helal olan tarafta olmak, vatansever insanlarla vatanın bölünmezliğini haykırmak, kendimiz için istediğimizi kardeşlerimiz için de istemek, komşularımız, şehirlerimiz, devlet ve milletimiz için de istemek bizim vazgeçilmez inancımızdır. Vatanın bölünmezliği, güçlü Türkiye’nin inşası, zulümlere karşı meydan okuyabilen bir Türkiye sevdası, mazlumların yanında durma ülküsü ve inancı, ay yıldızlı bayrağımızın gölgesinde özgürce yaşayabilme aşkı bizim yaşama sevincimizdir.

Öyle anlar gelir ki içinde yaşadığınız şehrin hiçbir değerinden vaz geçemezsiniz. Öyle anlar vardır ki sınırsız topraklarınızda uykusu kaçan mazlumlarla uykunuz kaçar. Öyle anlar vardır ki Gazze’de vurulan, şehit düşen sen olursun. Öyle anlar vardır ki İstanbul, Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin bir emanetidir ve bu emanete sahip çıkmak vatanın, bayrağın, inancın ve imanın bir gereğidir. Toprağa âşık olmak, devletin özgürlüğünü kendi özgürlüğümüz bilmektir. Göklerde dalgalanan bayrağımızın ve İstiklal Marşımızın, Türk Devletleri Teşkilatının, mazlumların ve insanlığın özgürlük marşı ve bayrağı olarak görmek bu toprakların çocuklarına has bir özelliktir. Buna sebeptir ki Kızıl Elmadan asla vaz geçemeyiz. Kızıl Elmamız, Türk coğrafyası ve ümmet coğrafyasını aynı aşkla, aynı tevhid içerisinde sevmek ve tevhid etme gayretinde olmaktır. İstanbul, Ankara, Konya, Bursa, Diyarbakır, Mardin, Adana, Şanlıurfa, Muş, Edirne ne kadar aziz ve kutlu ise, Mekke, Medine, Yemen, Kudüs, Kerkük, Musul, Eritre, Somali, Kazan, Kırım, Doğu Türkistan, Buhara, Semerkant, Trablusgarp bizim için vaz geçilmez Kızıl Elmamızdır.

Arzu ederdim ki bunları uzun uzun yazalım. Ömrümüz oldukça yazdık yazmayı elbette sürdüreceğiz. Seçimlerde bin yıllık tarihimizin değil onüç bin beşyüz yıllık Türk tarihinin bizlere yüklediği bir sorumlulukla hakkı üstün tutmaya, adaleti sağlamaya, zulme dur demeye, ahlaksızlığı yok etmeye, münafıklardan, zalimlerden, müşriklerden, müfsitlerden ve müsriflerden yana olmayacağımızı söylemektir. Rahmetli Erbakan Hocamız “Hayat iman ve cihat” diyordu. “Önce ahlak ve maneviyat” diyordu. “Ayasofya açılsın” diyordu. “Müşrikleri iyi tanıyın, Siyonistlerin oyunlarını bozun” diyordu. “Tankımızı, topumuzu, uçağımızı, arabamızı, gemimizi, insanlı ve insansız sihalarımızı biz yapalım” diyordu. “Ortak para, ortak pazar, ortak kültür, ortak sanayi hamleleri” diyordu.

Demem odur ki İstanbul, İstanbul olalı bu kadar acı çekmiş midir bilinmez. Lakin fetih nasip olduğundan bu yana böylesi acılar, yokluklar, ihmaller, ihanetler yaşamamıştır. İstanbul önemli bir dünya şehridir. İçindekiler, üstündekiler ve altındakilerle dünyanın en zengin, en gözde, en kıymetli, en estetik, en şiir, en sanat ve en musiki yönüyle insanlığı besleyen bir şehirdir. İstanbul yalnızca üstünde yaşayanlarla var değildir. Toprağın altındakiler öyle çoktur ki üstündekiler onun yanında yok mesabesindedir. Dolayısıyla emanete sahip çıkabilecek, sesini duyabilecek, şiirini söyleyebilecek, işine, aşına âşık olabilecek, onunla uyuyup uyanabilecek, onunla acıkıp doyabilecek, onunla ağlayıp dertleşebilecek, Eyüp Sultan’da, Zeytinburnu Seyyid Nizam’da, Beşiktaş Yahya Efendi’de, Üsküdar Aziz Mahmud Hüdai’de, Beykoz Yuşa’da kendini idrak edebilecek ve ruh terbiyesini bir elbise olarak giyebilecek şehreminine ihtiyaç vardır.

Seçmek, emaneti ehline vermektir. Seçmek, öksüzlerin, yetimlerin, mazlumların sahibi olmaktır. Seçmek, Allah’tan ve Onun Resulü iki cihan güneşi Muhammed Aleyhisselama ümmet olmaktır. Seçmek, bu toprakları aziz bilmektir. Baktığında idrak edebilecek, gördüğün gözleri okuyabilecek, seslendiğinde sesine ses verebilecek bir ehliyet sahibini şehremini yapmaktır. Sen uyuduğunda şehrin kalbini dinleyebilecek, emanetin taşınmasının müdrikliği içinde “Bugün Allah için ne yaptın” sorusunu sorabilmektir. Yazının başına koyduğumuz nur suresi 41.ayeti tekrar okuyalım: “Göklerde ve yerde olan kimselerin, sıra sıra uçan kuşların Allah'ı tesbih ettiğini görmez misin? Her biri kendi niyaz ve tesbihini bilir. Allah, onların yaptıklarını bilendir.” Bu bilinçle, şuur ile secde edecek, ayetler okunduğunda kalbi titreyecek, emanetin zorluğu altında uykuları kaçacak, mazlumun sahibi, mahzunların süruru olabilecek, şehre yeniden ve yeniden merhaba diyebilecek ve yaptıklarımızı Allah'ın görüp gözettiğini bir an olsun aklından çıkarmayacak, şehre yeni anlamlar katacak seçimle karşı karşıyayız. Selam ve muhabbetlerimle seçimin hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.