​HAMAS-İSRAİL ÇATIŞMASI VE DEĞİŞEN DENGELER

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
Ukrayna cephesinden gelen bilgiler ABD ve Batılı ülkeler açısından iç açıcı değildir.

Hamas, 07 Eylül saldırısı ile sadece İsrail’in dengesini değil, Ukrayna-Rusya savaşının gidişatını etkilemiş ve ABD’nin dikkatinin Ortadoğu’ya daha fazla yönelmesini sağlayarak Pasifik’te Çin’e, Karadeniz’de Rusya’ya, İsrail’e karşı çatışmaya girmemesi için İran’a verdiği tavizlerle önemli bir stratejik sapmaya girmesine de yol açmıştır.

Ukrayna cephesinden gelen bilgiler ABD ve Batılı ülkeler açısından iç açıcı değildir. Ukrayna’nın ABD ve Batı’nın önemli silah ve mühimmat desteğine rağmen ordusundaki savaşma azim ve iradesinin kaybolması, mühimmat devamlılığının sağlanamaması gibi nedenlerle öngörülen karşı taarruzda başarılı olamadığı gibi verdiği kayıplarla moral üstünlüğünün Rusya’ya geçmesine neden olmuştur.

Harekatın başlangıcında yaptığı taarruz ve hıza dayalı planı terk eden ve ele geçirdiği topraklarda stratejik savunmada kalarak Ukrayna ordusunu yıpratmayı amaçlayan Rusya’nın sabırla yürüttüğü plan kapsamında amacına ulaştığı ve yer yer taarruza geçerek, Ukrayna’nın derinliklerinde stratejik hedeflere saldırılarını arttırarak Ukrayna güçlerini geriye attığı görülmektedir.

ABD’nin Rusya’yı zayıflatma ve etkisiz kılma, nihayetinde Putin’i iktidardan uzaklaştırma amaçlı projesinin yoğun mali harcamalara, harp silah/araç desteğine rağmen sonuç vermediği artık net bir şekilde görülmeye başlanmıştır. ABD’nin, Rusya’yı, Rusya’nın yakın çevre doktrini kapsamında ilgi alanlarında geri atamadığı gibi, Rusya’nın direnci ve Putin’in akıllı stratejileri ile Genişletilmiş Karadeniz Projesi’nde de başarısızlığa uğradığı görülmektedir.

BALTIK PLANININ ZAYIFLAMASI

Ayrıca, soykırım yapan İsrail’in koşulsuz desteklemesi nedeniyle İsveç’in NATO’ya üyeliği konusunda, Türkiye ve Macaristan parlamentolarından onay almasının giderek zorlaştığı da artık su yüzüne çıkan bir gerçek olarak dikkate alınmalıdır. Bu durum NATO içinde tartışmaları beraberinde getirebilecektir. ABD, güdümündeki NATO’nun Baltık planının zayıflaması söz konusu olabilecek, bu durum da Rusya’ya avantaj sağlayabilecektir.

Hegemonik rekabet alanlarından biri olan Arktik Bölgesinde Rusya’nın ilan ettiği doktrin kapsamında kurduğu Arktik Komutanlığı, aldığı diğer tedbirler ve sahip olduğu nükleer buz gemileri, kurduğu 6 bin kişilik acil müdahale gücü, sürekli deniz karakolları tesisi, Kuzey donanması ana üssünün bölgede olmasının sağladığı rekabet avantajı nedeni ile Rusya’nın çok gerisinde kalan ve tedbir almakta geciken ABD, Ukrayna’nın durumu, İsveç’in NATO üyeliğinin olumsuz sonuçlanma ihtimali ABD’ni zayıflayan hegemonik gücünün yeniden tesisi yolunda darbe yemesine yol açabilecektir.

Üstelik bu dönemde ABD’nin, AB’yi de yanına alarak uyguladığı yaptırımlara Rus yazarlarının eserlerini bile yasaklayacak şekilde kültürel yıkımı da amaçlaması Rus Halkının kırılganlığı yerine daha çok direnç göstermesine yol açtığı kuşkusuzdur.

AYRI BİR GÜVENLİK YAPILANMASI

Bu süreç sonunda, Rusya’nın bir şekilde kontrolüne imkan veren “Kapsamlı Nükleer Silah Deneme Yasağı Anlaşması (CCBT) ile NATO ile Rusya arasından imzalanmış olan Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması (AKKA)’ndan Rusya’nın çekilmesi, Ukrayna’nın durumu Avrupalıları daha endişelendirebilecek, ABD’nin kendilerini ateşe attığı görerek dillendirdikleri Avrupa güvenlik mimarisine Rusya’nın da dahil olması için arayışlarını arttırabilecekleridir. Bu durum, AB içinde NATO’dan ayrı bir güvenlik yapılanması sürecini de tetikleyebileceği öngörülebilir.

ABD’nin sınırsız İsrail desteği özellikle dünyayı demokrasi üzerinden kutuplaştırma çabaları ile yapmakta olduğu Demokrasi Zirvelerini, yapılmaya devam edilse bile ABD’ye duyulan güvenin azalması ile birlikte amaçsız bir hale getirebilecektir.

ANLATILAN MASAL

AB içinde Hamas-İsrail çatışmasına bakış açılarındaki kutuplaşmaların ve İsrail’e yönelik tepkilerin her ortamda artması AB içinde mevcut fay hattını tetikleyerek AB bütünlüğüne ciddi zarar verebileceği düşünülmektedir. Kaos ortamında AB’nin, Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın AB üyeliğine alma yönünde irade beyan etmesi adı geçen ülkelere daha önce anlatılan masalın bir tekrarından ibaret olduğu AB içinde birçok sorunlar varken bu sorunlara yenilerinin eklenmesi tabiri caiz ise AB’nin altını oymaktan başka bir işe yaramayacaktır. AB yönetimi de bunun farkındadır. Bu ülkeleri NATO’ya dahil ettiremeyen ABD, AB üzerinde şansını zorlamaktadır.

Soğuk savaş dönemi sonunda SSCB’nin dağılması ile zafer kazanmış ABD’nin ortaya çıkan boşluğu demokrasi ve insan haklarının yerleşmesi konusunda öncülük yaparak dolduracağı yerde bu kavramlar üzerinden işgallere yönelmesi, her işgalin getirdiği kan, gözyaşı, istikrarsızlık, artan bölgesel çatışmalar ABD ile diğer ülkeler arasında ki ilişiklerdeki güveni de sarsmaya başlamıştır.

YENİ BİR ANLAYIŞ-AMAÇ

İslam dünyasının çaresizliği, toplantılar veya ülkelerin bireysel açıklamaları temenni olmaktan öteye geçememektedir. Her Müslüman ülkenin diğerleri ile değişik şiddet derecesinde ki anlaşmazlıkları ortak bir eyleme geçmelerini engellemektedir. Mevcut çatışma ortamı birlikteliğin asla sağlanamayacağını bir kez daha göstermiştir. Yeni bir anlayış ve amaç-araç dengesinin tesis edildiği yeni bir Müslüman dünyası örgütlenmesine ihtiyaç duyulduğu kesindir.

Filistin -İsrail anlaşmazlığının çözümü için Çin’in inisiyatif geliştirmesi, Çin-Suriye ilişkilerin stratejik ortaklığa evrilmesi, Suriye’nin kuşak yol projesine dahil edilmesi, İran, Çin ilişkileri, Suudi Arabistan-İran arasında en üst düzeyde ilişkilerin yeniden tesisi, Irak’ta artan ekonomik yatırımlar vb. gelişmelerin ABD’nin endişelenmesi için yeterli gerekçeleri oluşturduğu düşünülmektedir. G20 zirvesi sırasında acele ile Hindistan’dan başlayarak Ortadoğu ve Avrupa’ya uzanan kuşak yol projesini etkisizleştirmeyi hedefleyen bir koridor gerçekleştirme çabaları endişelerinin son seviyesini göstermesi açısında önemlidir. İsrail’in koşulsuz desteklemesinde bu panik halinin izlerini görmek mümkündür.

ABD’yi endişelendiren diğer bir konu ise Çin’in 21 Şubat 2023 tarihinde yayınladığı “Küresel Güvelik İnisiyatifi Konsept Belgesi’dir. İnsanlık için ortak bir gelecek inşa etme vizyonu olarak sunula bu belge ile Çin küresel krizleri çözücü ve küresel barışı sağlayıcı diplomatik bir güç olarak tanımlamasıdır. Çin, bu yaklaşımı ile ABD’nin yol açmakta olduğu yıkım için başvurulacak bir mekanizma haline gelebilir.

Hamas-İsrail çatışması, eski dönemi simgeleyen kurumların, düşünüş şekillerinin ve çıkar gruplarının varlığının devam ettirilmeye çalışılmasının, soğuk savaştan kalma yapı ve tutumlar, kısmen ya da tamamen geçerliliğini yitiren eski doktrinlerle yola devam edilmesinin ve sonuçta mevcut değişime ayak uydurulamamasının yarattığı sorunların kartopu etkisi ile sorunları hızlandırdığı bir ortamı yaşamakta olduğumuzu bir kez daha göstermiştir.

Uzun süredir sarsılmakta olan dengelerin yıkılmaya başladığı bu süreçte ABD’nin ülkeleri yanına çekme ve ikna konusunda yetersiz kalmaya başlayabileceği öngörülebilir. BM Genel Kurul’unda ki oylamalar ABD karşıtlığının bir göstergesi olarak görülebilir. Ayrıca, bu çatışmanın çok kutupluluğa evrilişi hızlandırabileceği değerlendirilmektedir.