"Fantastik Kurgu" Kaos Filmlerine Taş Çıkartan Bir Gerçek:

Abdullah AĞAR 17 Tem 2016

Abdullah AĞAR
Tüm Yazıları
Beyaz Saray'ın saldırıya uğradığı "Fantastik kurgu" kaos filmleriyle alay edercesine, yaşamak zorunda kaldığımız, akılları ve hayalleri zorlayan bir darbe girişimiyle karşı karşıyayız.

Asıl hedefi “İÇ SAVAŞ” olan, dış istihbarat güdümlü DARBE GİRİŞİMİ!

Beyaz Saray’ın saldırıya uğradığı “Fantastik kurgu” kaos filmleriyle alay edercesine, yaşamak zorunda kaldığımız, akılları ve hayalleri zorlayan bir darbe girişimiyle karşı karşıyayız.

Kendi silahlarımızı ele geçiren darbeciler, bu silahlarımızla halkımızın üzerine ateş açtı. Ele geçirdikleri savaş uçaklarımızla saldırı helikopterlerimizle, “İrademizi temsil eden” başta yüce meclis olmak üzere “hepimizin” Cumhurbaşkanlığını, Genelkurmay Başkanlığını, MİT Jandarma Emniyet karargahlarını bombaladılar.

Tanklarla ağır silahlarla diğer pek çok kalpgahımıza silah zoruyla girmeye çalıştılar. Başta Genelkurmay karargahı olmak üzere bazılarına girdiler.

Darbenin başarısı ve dış müdahale çağrısı adına zorunluluk taşıyan iletişim ve kitle etkileme merkezlerini ele geçirmeye çalıştılar, bazılarını ele geçirdiler.

Gitti geldi Türkiye!

Başarsalardı, Türkiye bambaşka bir geleceğe ve iç savaşa uyanacaktı.

Bitecektik.

Bütün kışlaların nöbetçi heyetlerine teslim edilerek asli komuta kadrolarının hafta sonu tatiline girdiği bir Cuma akşamında, ‘nöbetçi heyetlerine ve kışlalardaki askerlere hükmedecek’ rütbelerle ve organize olmuş darbe kadrolarıyla, BASKIN TARZINDA kanun dışı bir eyleme giriştiler.

Baskın diyorum, çünkü beklenmedik an’da, beklenmedik yerde ve beklenmedik zamanlarda yapılarak etki ve başarı üreten bu saldırı biçimi bazı alanlarda ve dar zamanda hedefine ulaştı.

O anlarda, başta Genelkurmay karargahı olmak üzere asil emir-komutanın ortadan kalkması ve asıl emir komutaya ram olacak kitlelerin iradesi felce uğratıldı.

Milletin iradesi adına komutanın ağzından tecelli eden ve kıtayı yöneten irade, yani EMİR gerçeği, değişik seviyelerde yapılan maniplelerle darbecilerin niyet ve maksatları doğrultusunda ortaya çıksın istendi.

İşte buralarda ve bunlarda ve hala detayını tam bilmediğimiz yaşananlar, yaşanacak sürecin sonucunu üretti. Darbenin etkinliğine ve niyetine dair kırılma da, tam buralarda yaşandı.

Silahlı Kuvvetler içinde darbeye direnen ve kimi yerlerde çatışan askerler, darbecilerin hedeflerine ulaşmasının karşısındaki asli neden olmuştur.

Krizin kalbinde yaşanan ve darbecileri baskılayan-domaine eden bu direnç, kışla dışlarında darbeye karşı güçlü etki üreten polis unsurlarımızın kararlı tutumuyla birleşmiştir.

Özellikle polislerimizin darbecilerin kullandığı silahlı unsurlara karşı takındığı “Silah kullanmadan” ikna odaklı saf dışı edici tutum, krizin dışarıda tırmanmasının ve etki üretmesinin önündeki en büyük engel olmuştur.

Halkın ise sokaklara dökülerek, geleceğine, devletine ve istikrarına sahip çıkan sağduyulu refleksi ise darbe girişimini darbeleyen asıl etkidir.

Darbeci yapının, emir komuta silsilesini felce uğratarak etkileyebildiği kıtalar ve ele geçirdiği silah sistemleriyle üretmeye çalıştığı başarı ise, halkın üzerine ateş açmasıyla tamamen sıfırlanmıştır. Gerekçe ve felsefeleri felce uğramıştır.

Çünkü hiçbir darbe, halka rağmen ve halka ateş açarak başarıya ulaşamaz.

Hele hele devletin iradesini temsil eden alanlara yapılan bombalama ve ağır silah atışları, darbe girişimin asıl niyetini ispat etmiştir.

Darbe girişiminin asıl niyeti ise; ÜLKEYİ KRİZE, DERİN KARMAŞAYA VE İÇ SAVAŞA SÜRÜKLEMEKTİR.

Irak’ta ve Suriye’de başta mezhepsel kırılma üzerinden iç savaşları başlatan iradenin Türkiye’ye biçtiği gömlek; siyasi farklılıklar ve düşmanlıktan beslenen bir iç savaşı ve derin karmaşadır. Bunun ispatlarını darbecilerin ele geçirdikleri TRT binasında silah zoruyla bir spikere okuttukları darbe bildirisinde görüyoruz.

Bu bildiride; darbecilerin üretmeye çalıştıkları iki kamp ortaya çıkıyor. Bildirinin içeriğinde darbeye destek vermesi istenen kampla, o kampın karşısında tanımlanan diğer kamp var. Burada, iki kamp arasında sokakta çıkacak kıvılcımın, hiç bir gücün durduramayacağı bir iç savaş potansiyelini barındırdığını görmek gerekiyor. Bir de darbecilerin peşine takılan halkla, darbe karşıtı halk arasında ortaya çıkması mukadder olan olası bir çatışmanın Türkiye’nin sonunu getireceğini!

Düşünsenize; Boğaz köprüsünde yaşanan ve toplumu hemen ve tekrar kırılganlaştıran travmatik bir olayın, karşıt görüşlü halkların sokağa döküldüğü bir anda ortaya çıktığını.

Irak’ta da böyle olmuştu. Şiiler için kutsal Samarra Askeriye türbesine yapılan sembol bir saldırı mezhepsel kökenli iç savaşı başlatmış, “Iraklıların ifadelerine göre” 800 bin insan ‘çoğu’ boğazı kesilerek öldürülmüştü.

Darbe girişimin dış istihbarat güdümlü olmasını ise Fethullah Gülen’in geçmişte yaptığı işler ve istihbarat servisleriyle olan derin bağları açıklıyor. İmzasını taşıyan projeler, yaptığı operasyonlar, devleti ve kurumlarını ele geçirme çabaları, işbirlikleri ve bu darbe girişimi, Fethullah Gülen’in istihbarat servisleri ve misyoner örgütleri ile ilişkisini ayan beyan ispat ediyor. Hoş, zaten bunu da gizlemeye bile gerek görmedi, görmüyor.

PKK’nın Kırsal ve Kırsala Dayalı “sözde” Meskun Mahal isyanını ilan etmesinden (Temmuz 2015) tam bir yıl sonra, böyle bir derin kaosla karşılaşmamız ise büyük bir anlam taşıyor.

Artık Türkiye’mizin üst üste maruz kaldığı darbelerle Iraklaştırılmaya ve Suriyelileştirilmeye çalışıldığını anlamamız gerekiyor.

Panzehri ise halk elinde tutuyor.

Iraklı ve Suriyeli de bu panzehri elinde tutuyordu, ama onlar şişeyi ellerinden düşürüp kırdılar. Bütün farklılıklarına rağmen birlik olamayan ve birlikte yaşamayı beceremeyen bu halkların sonu bizim için en iyi örnek. Bütün eleştiri, farklı düşünce, tercih ve inanışlara rağmen devletin ve milletin bekası için kardeşlik ve istikrar üretmek gerekiyor.

Halkla halkın karşı karşıya gelmesine neden olabilecek doğrusal ve asimetrik saldırılar ve olaylar ise en hassas yanımız.

İstikrar ve stabilleşmenin daha tam oturmadığı ve dalgalanmanın devam ettiği şu kısa günlerde, aklı selime, soğukkanlılığa, sakinliğe sahip çıkın.

Duygusal hezeyanlardan, öfkeden, şiddetten, ayrılıktan, bizi birbirimize düşürmeyi amaçlayan “bilinçli veya bilinçsiz” kurgulardan uzak durun, lütfen.

Karşı karşıya kalmamak, tek çaremiz.

Bu yaşadığımız, asıl hedefi “İÇ SAVAŞ” olan, dış istihbarat güdümlü BİR DARBE GİRİŞİMİDİR.

17 Temmuz 2016