ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK: BAĞIMSIZ ENERJİ GÜÇLÜ TÜRKİYE

Neşe BERBER 31 May 2017

Neşe BERBER
Tüm Yazıları
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak: Yeni dünyanın dinamiklerini doğru bir şekilde okumak ve buna uygun pozisyon almak zorundayız.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak “Milli Enerji ve Maden Politikası” ile büyük ve güçlü Türkiye’nin kapısını ardına kadar aralayacağız ve bu kapıdan sadece bizler değil gelecek nesiller de girecek.’’

Dünyanın, son dönemde ciddi bir kırılma döneminden geçtiğine hep birlikte şahit oluyoruz. Yerleşik egemen güçlerin ekonomik ve siyasi alandaki hâkimiyetinin azaldığı, bölgesel güçlerin ise etkisini her geçen gün artırmaya başladığı, pazar ve üretim üstünlüğünün batıdan doğuya kaydığı yeni bir küresel fotoğraf ile karşı karşıyayız. Küresel ekonomik ve siyasi düzenin yeniden dizayn edildiği bu döneme ekonomik ve siyasi istikrarını koruyan ülkeler damga vuracak.

Bu dönemde Türkiye’nin geride kalması ya da oyunun sonucuna razı gelmesi beklenemez. Yeni dünyanın dinamiklerini doğru bir şekilde okumak ve buna uygun pozisyon almak zorundayız.  

Dünya böylesine bir türbülansa girerken Türkiye yönetim sisteminde köklü bir reforma giderek, Cumhurbaşkanlığı sistemi ile, siyasi istikrarını garanti altına aldı. Komşu coğrafyaların içine düştüğü siyasi ve ekonomik krizlerin ağır faturaları göz önüne alındığında Türkiye artık güçlü, güvenilir ve öngörülebilir siyasi istikrarı ile önündeki hedeflere koşar adım ilerleyecek.

Türkiye’nin huzur ve istikrarı aynı zamanda bölgenin de huzur ve istikrarının güvencesidir. Özellikle bölgesel enerji arz güvenliğinin sağlanması noktasında Türkiye enerji kaynaklarının uluslararası piyasalara tedariki ve transferi konusunda vazgeçilemez bir rol üstleniyor. Jeopolitik konumu itibariyle Avrasya enerji aksının merkezinde yer alan Türkiye akılcı, rasyonel ve pragmatist bir bakış açısıyla bugün coğrafi bir terimin çok ötesinde Doğu ile Batı’yı aynı zamanda enerji köprüleri vasıtasıyla da birbirine bağlıyor.

Bölgenin huzuru, refahı, istikrarı ve çıkarlarını önceleyen her türlü projenin doğal partneriyiz. Bölgesel enerji projelerini salt ekonomik çıkarlar üzerine değil insani ve vicdani değerlere yaptığı katkı üzerinden de değerlendiriyoruz. Bu kapsamda uluslararası enerji işbirliklerini değerlendirirken politikamızı 3 temel kriter üzerine inşa ettik.

• Projenin kazan-kazan çerçevesi içerisinde taraflara maksimum faydayı sağlaması,

• Bölgenin enerji arz güvenliğine katkı sunması,

• Bölgesel ve küresel barış, huzur ve istikrara katkıda bulunması.

Siyasi ve jeopolitik risklerin üst seviyede gerçekleştiği bölge coğrafyasında her türlü potansiyel olumsuzluğun minimize edilmesinde enerji güçlü bir enstrüman olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin bu konudaki tutumu oldukça açık ve net. Biz enerji kaynaklarını ihtilaf ve çatışmaların kaynağı değil ülkeler arasındaki işbirliği ve dayanışmanın geliştirilmesini sağlayacak önemli bir araç olarak görüyoruz.

Türkiye siyasi istikrarı, 4 kata yakın büyüyen ekonomisi, her alanda sağladığı atılımlar, tarihi kalkınma hamlesi, güçlü mali altyapısı ve demokratikleşme alanında gerçekleştirdiği reformlar ile son 15 yılda büyük bir başarı hikayesi yazdı. Şimdi artık yeni bir atılım, yeni bir sıçrama dönemindeyiz. Bu dönemde Türkiye’ye ayak bağı olacak bütün meseleleri bir an önce çözerek hızlı bir yükselişe geçmek zorundayız.

Enerji meselesi tam da burada öne çıkıyor. Türkiye’nin hedeflerine koşar adım ilerlemesinde aşacağımız en önemli engel enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasıdır.

Türkiye’nin cari açığındaki en büyük kalemlerden biri olan petrol, doğal gaz ve maden ithalatına 2016 yılında toplam 33 milyar dolar harcadık. Dünyadaki petrol ve doğal gaz fiyatlarının son yıllarda sert düşüşü ile beraber Türkiye’nin enerji ithalat kaleminde de hatırı sayılır bir gerileme yaşanmasına rağmen, uzun dönemli enerji politikalarımızın çerçevesini doğrudan müdahil olamadığımız bu tür konjonktürel gelişmelere göre çizemeyiz.

Bakanlık olarak yeni dönem projeksiyonumuzu geçtiğimiz Nisan ayında kamuoyu ile paylaştık. “Milli Enerji ve Maden Politikası” ile sağlayacağımız ulaşılabilir, güvenli ve sürekli enerji arzı cari açığın azaltılması, enerji maliyetlerinin düşmesi ve istihdam artışında kilit bir rol üstlenecek. Amacımız enerji üretiminin en az üçte ikisini yerli kaynaklarla karşılamak.

BÜYÜK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE YOLUNDA

Şunu biliyoruz ki enerjide bağımsızlık demek güçlü bir ekonomi demek, enerjide bağımsızlık demek güçlü bir diplomasi demek, enerjide bağımsızlık demek güçlü bir ulusal güvenlik demek.

İnşallah güçlü ekonomi ve ulusal güvenliğin teminatı olacak “Milli Enerji ve Maden Politikası” ile büyük ve güçlü Türkiye’nin kapısını ardına kadar aralayacağız ve bu kapıdan sadece bizler değil gelecek nesiller de girecek.

“Milli Enerji ve Maden Politikası”nı üç temel üzerine inşa ettik. “Arz güvenliği, yerlileştirme ve öngörülebilir piyasa.”

ARZ GÜVENLİĞİ

Arz güvenliği meselesinde ele aldığımız ilk strateji doğal gaz ve petrol tedariğinde kaynak ülke ve güzergâh çeşitliliğini artırmak.

Mevcut doğal gaz boru hatlarının yanı sıra Türk Akımı, Kuzey Irak ve Doğu Akdeniz Boru Hatları Projeleri ile hem iç piyasaya daha fazla gaz esnekliği sağlayacağız hem de jeopolitik durumdan kaynaklı riskleri minimuma indireceğiz.

Arz güvenliği meselesinde ele aldığımız ikinci stratejimiz doğal gaz depolama kapasitesini artırmak. Tuz Gölü Doğal Gaz Depolama Tesisi’nin mevcut 1,2 milyar metreküplük kapasitesini inşallah ikinci fazın tamamlanmasıyla birlikte 5,4 milyar metreküpe çıkaracağız. Silivri Doğal Gaz Depolama Tesisi’nin kapasitesini de 2020 yılı sonuna kadar ilave yatırımlarla 4,3 milyar metreküpe çıkaracağız.

Diğer yandan depolama ve sisteme arz esnekliği kazandırma noktasında ele aldığımız en önemli hususlardan ikisi LNG ve FSRU projeleri. 34 milyon metreküp olan LNG kapasitesi 2016 yılı sonunda yüzde 88 artışla 64 milyon metreküpe ulaştı. 2017 yılı hedefimiz ise 107 milyon metreküpe ulaşmak.

İzmir Aliağa’da 85 milyon metreküp depolama ve 20 milyon metreküp geri üretim kapasitesine sahip Türkiye’nin ilk FSRU projesini hayata geçirdik. Ceyhan’da yapılacak BOTAŞ’a ikinci FSRU ve Marmara Bölgesi’nde de yeni bir FSRU tesisini inşa ederek doğal gaz boru hatlarına bağımlı kalmadan sisteme arz esnekliği kazandıracağız.

Böylece 2023 yılına kadar en az 10 milyar metreküp depolama kapasitesi ile yıllık doğal gaz tüketimimizin en az yüzde 20’sini depolayarak, gerek haneye gerekse sanayiye kesintisiz doğal gaz arzı sağlayacağız.

Sadece doğal gaz da değil aynı zamanda petrolde de önemli bir projeyi hayata geçirerek ülkemizin farklı noktalarında toplam 5 milyon ton kapasiteye sahip stratejik petrol depolama tesislerini inşallah Türkiye’ye kazandıracağız.

Arz güvenliği meselesinde ele aldığımız üçüncü stratejimiz denizlerimizde yoğun sismik arama ve sondaj faaliyetleri ile bu alandaki potansiyelimizin gün yüzüne çıkarılmasıdır. İşte ilk defa Barbaros Hayrettin Paşa gemimiz, Kıbrıs açıklarında sismik aramalarını gerçekleştiriyor. Bu gemimizin yanında, Oruç Reis sismik gemimiz ile, Akdeniz ve Karadeniz’de çok daha stratejik bir aramacılık dönemi başlattık. Ayrıca yeni alacağımız sondaj platformu ile de denizlerimizde çok daha yoğun sismik arama ve sondaj çalışmaları gerçekleştireceğiz.

Arz güvenliği meselesinde ele aldığımız dördüncü stratejimiz sisteme gaz sağlama kapasitesinin kısa ve orta vadeli dönemde artırılmasıdır. 2016 sonu itibariyle sisteme yeni kaynakların entegre edilmesi ile birlikte gaz giriş kapasitesini 190 milyon metreküpe çıkardık. Hedefimiz toplam gaz giriş kapasitesini öncelikle 300 milyon ardından da 400 milyon metreküpe çıkararak tüketimin pik yaptığı zamanlarda bile sistem basıncının hiç düşmeden sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlamak.

Arz güvenliği meselesinde beşinci stratejimiz ise yerli kömür kaynaklarımızı ekonomiye kazandırmak. Son 10 yılda yoğunlaşan arama faaliyetleri ile toplam kömür rezervimiz 7.38 milyar tondan 15,5 milyar tona ulaştı. Elektrik üretiminde 10.500 MW olan yerli kömürün kurulu gücünü 25 bin MW’ye çıkaracağız.

Arz güvenliği meselesinde altıncı stratejimiz yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji sepetindeki ağırlığını artırmak. Gelecek 10 yıl içerisinde 10 bin MW güneş ve 10 bin MW rüzgâr enerjisi başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının maksimum oranda enerji sepetine girişini sağlayacağız.

Arz güvenliği meselesinde yedinci stratejimiz daha dengeli bir enerji portföyü kurmak için nükleer enerjiyi sisteme dâhil etmek. Akkuyu, Sinop ve üçüncü nükleer santral projeleri tamamlandığında nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payı yüzde 10 olacak.

Arz güvenliği meselesinde sekizinci stratejimiz iletim ve dağıtım altyapısını rehabilite etmek. Özellikle tüketimin yoğun olduğu bölgelerde yerinde üretim konusuna ağırlık vererek elektriğin uzak mesafelerden taşınması sonucu oluşan kayıp ve riskleri en aza indireceğiz. Bunun için Üçüncü Uygulama Dönemi’nde özel sektör aracılığıyla 18 milyar, TEİAŞ aracılığıyla 12 milyar toplam 30 milyar TL’lik yatırım hayata geçirilecek.

Arz güvenliği meselesinde dokuzuncu stratejimiz özellikle son dönemde yurt dışından Türkiye karşı artan siber saldırıları önlemek. Hayata geçireceğimiz Ulusal Scada Yazılımı ve Siber Atakları Önleme Merkezi tüm Türkiye’nin elektrik sistemini entegre bir şekilde dışarıdan gelecek her türlü saldırıya kapalı bir hale getireceğiz.

Arz güvenliği meselesinde onuncu stratejimiz doğal gaz iletim ve dağıtım altyapısının bütün Türkiye çapında yaygınlaştırılmasını sağlamak. 2018 yılında Türkiye’nin tamamına doğal gaz ulaştıracağız. Ayrıca ilçelere ve organize sanayi bölgelerine de doğal gazı ulaştırarak bütün vatandaşlarımız aynı ölçüde toplumsal refah ve gelişmişlik düzeyinden pay almış olacaklar.

Arz güvenliği meselesinde on birinci stratejimiz enerji verimliliğini her alanda yaygınlaştırmak. Türkiye Ulusal Enerji Verimliliği Planı ile 2023 yılına kadar ülkemizin enerji yoğunluğunu 23,9 milyon TEP azaltarak ülke ekonomisine 8,4 milyar dolar katkı sağlayacağız.

Arz güvenliği meselesinde on ikinci stratejimiz politikamızın da belkemiğini oluşturan maden politikalarını daha stratejik bir bakış açısı ile ele almak. Yurt içindeki rezervlerin gün ışığına çıkması için MTA eliyle 1 milyon, özel sektör eliyle 5 milyon toplamda 6 milyon metre sondaj yapılacak. Türkiye’nin maden zenginliğinin daha iyi tespit edilmesi amacıyla jeofizik ve jeokimya haritalarının hazırlanması için çalışmalar bütün hızıyla sürüyor.

YERLİLEŞTİRME

“Milli Enerji ve Maden Politikası”nın ikinci ayağı “yerlileştirme”.

Özellikle Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) stratejisi ile yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminde fabrika kurma, yerli üretim yapma ve yerli mühendis çalıştırma zorunluluğu ile ar-ge ve teknolojinin yerelleştirilmesi sağlanacak.

Türkiye böylece sadece iç pazardaki değil aynı zamanda bölgedeki yüksek potansiyeli de değerlendirerek bu alanda teknoloji ihraç eden bir ülke konumuna gelecek. Tüm bunlar sağlanırken, Türkiye’nin pazar avantajı ile maliyetler de düşecek. İşte ilk meyvemizi Güneş YEKA’da aldık. Karapınar’daki bin MW’lık dünyanın en büyük yekpare fotovoltaik güneş tarlasının ihalesini gerçekleştirdik. Kore-Türk ortaklığındaki konsorsiyum ihaleyi kazandı. Açık eksiltme sonucu, devletin alacağı elektriğin fiyatı 6,99 dolar cent oldu. Geçtiğimiz dönemde bu fiyat, yerlilik desteklemesi ile 19,5 dolar cent idi. Yerlileşme hamlemizle birlikte çok önemli bir maliyet düşüşü sağladık. Şimdi inşallah Temmuz ayında rüzgar YEKA’mızın da ihalesini gerçekleştireceğiz.

Yerli kömür teknolojilerinin geliştirilmesi ile 2023’e kadar yerli kömürde 5 bin MW yeni kapasite artışı olacak. Ekolojik denge ve hassasiyetler ön planda tutularak projelendirilecek yeni nesil termik santrallerle maksimum verimlilik esasına göre çalışırken, emisyon değerleri AB tarafından 2024 ve sonrası için belirlenen hava kalite sınırlarının bile daha altında olacak.

Nükleer teknoloji alanında bütün gayretimiz nükleer enerji konusunda ülkemize know-how ve teknoloji transferi sağlayarak Türkiye’nin bu konudaki yetkinliğinin artırılması ve daha sonraki santrali kendi bilgi ve tecrübe birikimimiz ile hayata geçirmek.

Ayrıca ürün geliştirme alanında ar-ge ve inovasyon yatırımlarına hız vererek nükleer teknolojiden sadece enerji üretiminde değil sağlık, sanayi, tarım, uzay teknolojileri, uydu ve haberleşme başta olmak üzere geniş bir alanda faydalanacağız.

Maden teknolojinin yerelleştirilmesi konusunda önümüzdeki dönemde ciddi adımlar atacağız. Çünkü bugüne kadar Türkiye’de çıkarılan kıymetli mineraller, nadir elementler ya da stratejik elementler işlenmesi için yurt dışına gönderiliyor ve ürün olarak fahiş fiyatlarla tekrar Türkiye’ye gönderiliyordu. Teknolojik altyapı eksikliğinden kaynaklanan bu durumun tersine çevrilmesi için artık ülkemizde çıkarılan madenler proses, ar-ge ve teknoloji transferi şartıyla burada işlenecek.

ÖNGÖRÜLEBİLİR PİYASA

“Milli Enerji ve Maden Politikası”nın son ayağı öngörülebilir piyasa şartlarını tam anlamıyla hayata geçirmektir.

Burada özel sektörümüze de büyük işler düşüyor. Bugüne kadar elini taşın altına sokarak yeni proje ve eserlerle enerjinin her alanda yatırım yapan özel sektörümüz inanıyorum ki oluşturulan yatırımcı dostu ve rekabete açık piyasa ortamı ile yeni dönemde daha da aktif olacaktır. Özel sektör desteği olmazsa bu stratejilerin hayata geçirilmesi bir yönüyle hep eksik kalacaktır.

Özellikle son 10 yıl içerisinde ekonomideki liberalizasyon hareketinin doğrudan etkilediği sektörlerin başında gelen enerji piyasalarının mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir şekilde tesis edilmesi, sağlıklı işleyen bir piyasa ekonomisinin de olmazsa olmazları arasındadır.

Borsa İstanbul ve EPİAŞ ile başlayan liberalleşme hareketlerindeki en büyük hedefimiz enerjinin diğer alanlarında benzer borsaların hayata geçirilerek fiyatların tamamen piyasa şartları içerisinde bağımsız bir şekilde belirlenmesini sağlamaktır.

“Milli Enerji ve Maden Politikası”nı destekleyecek güçlü bir madencilik altyapısı ile maencilikte sessiz bir devrime odaklandık. MİGEM’in yeniden yapılandırılması, Ulusal Madenlerde Rezerv ve Kaynak Raporlama Komisyonu’nun (UMREK), Maden Güvenliği Kurumu ve Karot Bilgi Bankası’nın kurulması ile raporlamadan verilerin saklanmasına, iş güvenliğine kadar madenlerimizi uluslararası standartlara kavuşturacağız.

“Milli Enerji ve Maden Politikası” dünya konjonktüründe kırılmaların yaşandığı bir dönemde daha güçlü ve büyük bir Türkiye’nin kurulması için önemli bir adım olacak.

Dış kaynaklara bağımlı olmayan, sürekli ve kesintisiz enerji temini güçlü ekonominin de en önemli yapı taşıdır. Bu nedenle yerli kaynaklarımızın daha etkin kullanımı ile bir yandan cari açığın ekonomi üzerinde etkisi azaltılırken diğer yandan istihdam artışı da sağlanmış olacak.

Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve enerji yollarının garanti alınması ile ulusal güvenliğimiz daha sağlam temeller üzerine inşa edilecek. Enerji alanında yaşanacak bölgesel ya da küresel herhangi bir gelişmenin ülkemize yıkıcı etkilerinin azaltılması ile ulusal güvenliğimiz de daha güçlü hale getirilecek.