DÜŞMANIN DÜŞMANINA, DÜŞMAN OLDULAR

Alican DEĞER 25 Nis 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Sonunda olacağı buydu. Suriye'de kimi Kürtler bildiğiniz gibi kendi yollarını çizmek istiyor.

Sonunda olacağı buydu. Suriye’de kimi Kürtler bildiğiniz gibi kendi yollarını çizmek istiyor. Adına “Kanton” veya her ne denirse densin amaç belli. Türkiye, PKK’nın doğrudan etki alanındaki böyle bir oluşuma çok sert. Esed rejiminin yanındaki Ruslar ve Esed rejiminden nefret eden Amerikalar, Kürtlere destek oluyor. Rejim ise utangaç bir destek içinde. Çünkü üçü de DAEŞ’den daha çok nefret ediyor. Hepsi bence şunu düşünüyor, “Hele bir DAEŞ halledilsin. Sonra yeni duruma bakarız” İşte reel politik böyle birşey. Suriye rejimi ile YPG şimdiye kadar kardeş kardeş geçiniyordu. Bir sürü yerde yan yana oturuyorlardı. Ancak bu barış Kamışlı’da bozuldu. 2011’den bu yana Nusaybin’in tam karşısındaki Kamışlı’da bir arada bulunan iki güç birbirine girdi. 21 Nisan’da ilk silahlar ateşlendi. Sabah saatlerinde başlayan çatışmalar ertesi gün sabah saatlerine kadar sürdü. Gelen haberler YPG’nin baskın çıktığı yönünde.

Pek iyi, sorun neydi?

Esed rejimine bağlı paramiliter Dîfa Wetenî güçleri, 19 Nisan'da iki YPG’liyi tutuklayarak Şam’a götürdü. Bununla da yetinmedi, ertesi gün Kamışlı Çarşı’sında iki kişiyi daha tutukladı. İddialara göre 3 kişiyi de öldürdü. Kamışlı’nın kendisine “Asayiş” adını veren silahlı güçlerinin yardımına terör örgütü YPG militanları koştu. Hal böyle olunca savaş çıktı. Savaş mahalle aralarında devam etti. Onlarca kişi öldü. Araçlar imha edildi. Esed taraftarları ile YPG arasındaki anlaşma artık bozulmuştu. Kürtler rejim güçlerinin denetimindeki Elaya Cezaevi’ne de saldırdı. Cezaevini sardı, sonunda teslim aldı. Esedçiler’in tepkisi sert oldu. Kamışlı havaalanından bazı mahallelere havan ve top atışına başladılar.

Sonunda biraz da olsa ortalık durudu. Şimdilerde gergin bir ortamda bekliyorlar.  Maalesef onlarca insan ÖldÜ. Bu anlattıklarım bugüne kadar yaşananlar. Bir de sonralara bakıp biraz varsayımda bulunalım. Diyelim ki, iç savaşı Esed rejimi kazandı. O zaman YPG ne yapacak? Esed, onlara hayal ettikleri özerkliği, bağımsızlığı verecek mi? Bence tam tersi. Muhalifleri temizleyince ilk hedefi kuzeydeki Kürt kantonları olacak. O zaman, şimdi Kürtleri destekleyen Ruslar ne yapacak sizce? Muhtemelen var gücüyle YPG’ye saldıracak. Amerikalılar, Esed’i sevmemekle birlikte, DAEŞ tehlikesi ortadan kalktığı için bu durumu umursamayabilir. Geriye bir tek Türkiye kalacak. Esed güneyden bastırırsa, şimdilerde Türkiye’ye küfreden bu güçler sınırı geçip sığınma talep edecek. Eğer Esed rejimi bu iç savaşı kazanamazsa, muhalifler veya DAEŞ kazandı demektir. Bu kez Kürt kantonları daha da güçlenmiş Arap muhalifler veya DAEŞ’in baskısı altında kalacak. ESED kaybettiğine göre Ruslar ortada olmayacak. Amerikalılar her zamanki gibi hiçbirşey anlamadıklarından biraz bekleyip gelişmeleri değerlendirmek isteyecek. YPG’nin tek şansı mevcut durumun sonsuza kadar devam etmesi. Bu da mümkün değil. Elbet bitecek. Sonunda olan yine bu topraklarda yaşayan insanlara olacak. Ruslar ve Amerikalılar sadece biraz para harcamış olacak. Biz ise öldüğümüzle kalacağız.

Asil Bey

Asil bey güzel adamdı.Sadece bir kez görmüştüm. Kültürlüydü, iyi konuşurdu, giyinmeyi bilirdi. İngiltere’de çok zengin olmuştu. Japonya’nın en büyük elektronik şirketlerinden birini ve yine dünyanın en büyük meyve dağıtım şirketini almıştı. Memleketi Kuzey Kıbrıs’a kimse gitmezken yatırımlar yaptı. Türkiye’de Vestel’i kurdu. Bana göre en büyük hatası dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın gazıyla basın işlerine girmesi oldu. Günaydın Gazetesi’ni Haldun Simavi’den, Nokta Dergisi’ni Ercan Arıklı’dan, Güneş Gazetesi’ni ise Mehmet Ali Yılmaz’dan almıştı. Turgut Özal, “İki buçuk gazete kalacak” demişti. Sanki bu sözü doğrulamak için çalışıyor gibiydi.

Cemiyetin terasında bir anektod anlatılırdı. Güya, o dönem sadece Milliyet’in sahibi olan Aydın Doğan, Vehbi Koç’a gitmiş. Öyle ya Asil Nadir, Vestel ile Arçelik’e, basın yatırımları ile de Aydın Doğan’a rakip olmuş durumda. “Ne yapacağız?” diye sormuş. Vehbi bey, tüm bilgeliğiyle, “Hiç karışma” demiş. “Hiç karışma. Ya işini çok iyi biliyor, baş edemezsin. Ya da hiç işini bilmiyor, zaten kendiliğinden batacak.” Vehbi beyin dediği oldu. Asil Nadir İngilizlerin operasyonuyla battı. Gazetelerinde çalışanlar sefil oldu. Ben bile Güneş Gazetesi’nde 11 ay maaş almadan çalıştım. Bunalıma girip intihar edenler oldu. Gazeteciler, “Maaş isteriz” diyerek yürüyüşler yaptı. Güneş’in yemekhanecisi, ‘kafayı sıyırıp’ bomboş ve viran haldeki binanın, bir zamanlar yemekhane olan çatı katında yaşamaya başladı. Asil bey uzun yıllar Kuzey Kıbrıs’daydı. Sonunda kendi isteğiyle İngiltere’ye dönüp teslim oldu. 70 yaşında 10 yıl hapis cezası verdiler. Yarısını yattı. Kıbrıs’ta Asil Nadir’in ailesiyle konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bizzat devreye girdi. İngilizler ikna edildi. Cumhurbaşkanı’nın çabalarıyla Asil Nadir 75 yaşında Türkiye’ye iade edildi. Şimdi anavatanında ve ailesiyle birlikte. Hayatında en tepeleri de, en dipleri de gördü. 25 yıl sonra ben hakkımı helal ettim. Türkiye’ye hiç bir zararı olmamış bu adamla artık bir de biz uğraşmayalım. 

Direksiyonda Cumhurbaşkanı var

İzmit körfez geçişini sağlayan Osman Gazi Köprüsü’nün son tabliyesinin vidaları sıkıldı. Törenden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu otomobil kullandı. Bu durum bana eski bir fıkrayı hatırlattı. Makam aracıyla bir yerden bir yere giden Papa’nın canı, arkada siyah camların gölgesinde oturmaktan çok sıkılmış. Şoförüne seslenmiş. “Bırak” demiş “Ben kullanıyım biraz.” Papa şoför mahalline oturmuş, şoför Papa’nın yerine. Araç kullanmak Papa’nın çok hoşuna gitmiş. Biraz da sürat yapmış. Peşlerine polis takılmış. Merkez de polis ile irtibat halinde. Otomobil durunca polis yanına gitmiş. Fakat kekeliyor, bir türlü konuşamıyor. Merkezde telsizin başında duran komiser anons etmiş, “Ne oluyor. Kimin aracıymış?” Şaşkın durumdaki trafik polisi cevap vermiş, “Valla araç kimin bilmiyorum. Ama şoförlüğünü Papa yapıyor.”