​DOĞU'NUN ÇALINAN MİRASI VE BATI

Prof. Dr. Fahri ERENEL
Tüm Yazıları
İnsani değerlerin ve insana önem verildiğini göstermek maksadıyla Birleşmiş Milletlerin insani güvenliği merkez koyan çalışmaları, insani kalkınma raporlarında ilk sırada yer verilen insan sadece belgelerde yer alan bir nesne olarak yer almaya devam etmektedir.

Batı ve özellikle ABD tarafından ideal olarak ortaya atılan insani odaklı değerlerin merkezinde olduğu süreç bir süredir sallantıda idi. Ancak, Hamas’ın saldırısı ve sonrası ilginç olan sahada değil, saha dışındaki gelişmeler bu değerlerin illüzyondan ibaret olduğunu bir defa daha göstermiştir. ABD ve peşinden ayrılmayan coğrafi olarak batı olmanın dışında hiçbir özelliği olmayan, ekonomik seviyelerini sömürü ve işgallerle geliştiren bu ülkeler, kendinden olmayanlara görünürde ne dost ne düşman gerçekte ise tam bir düşman gözü ile bakmaktadır.

İnsani değerlerin ve insana önem verildiğini göstermek maksadıyla Birleşmiş Milletlerin insani güvenliği merkez koyan çalışmaları, insani kalkınma raporlarında ilk sırada yer verilen insan sadece belgelerde yer alan bir nesne olarak yer almaya devam etmektedir.

Endülüs Emevileri’nin, Osmanlı İmparatorluğunun ve Altınorda Devleti’nin ele geçirdikleri topraklarda getirdikleri düzen ve adaletle batmaktan kurtulmuştur Avrupa. Ulaştıkları seviyeye eğer medeniyet diyorlarsa bu üç devletin öğrettikleri ve doğudan aldıkları sayesindedir. Avrupa’nın geçmişi için sadece Ortaçağ’ın karanlık yüzünü analiz etmemiz yetmektedir. Hobbes “İnsanlar Birbirinin Kurdudur” derken, Makyavelli yöneticinin insancıl yöntemlerle değil sert önlemlerle ülkeyi yönetmesi tavsiyesi Avrupa’nın görüntüsünün yansımasıdır.

DEĞERLERDEKİ AŞINMA

Siyasi kavram olarak Batı’nın kendini tanımlarken kullandığı insan hakları, demokrasi, liberalizm gibi özellikler popülizmle birlikte yükselen milliyetçilik, artan yabancı düşmanlığı, kozmopolitanizm ve çok kültürlülüğün azalması, liberal sistemin ve modernitenin inkârı, küstah ve ayrıcalıklı bireylerin liderliği, çokuluslu şirketler ile medyanın yıkıcı etkilerinin artması, kültürel değerlerdeki aşınma ve otokratik yönetim tarzına doğru evrilmiştir.

Ümit Burnu’nu ilk defa dolaştığı belirtilen ve Doğu Hint adalarına giden Portekizli kaşif Vasco da Gama ile gurur duyan batı, Vasko da Gama’dan 20 ila 50 yıl önce Müslüman denizci Ahmed İbn Macid’in Ümit Burnu’nu geçtiğini, Batı Afrika kıyılarına gittiğini ve Cebelitarık boğazından geçerek Akdeniz’e geçtiğini asla dile getirmez.

Aynı durumu Kolomb içinde geçerlidir. Kolomb’un yaptığı seyahatlar 11’İnci yüzyılda ortaya çıkmış olan Ortaçağ Hristiyan Haçlı Seferi anlayışı ile bağlantılı olduğu, İslam dünyasına karşı bir haçlı seferi gerçekleştirme saplantısına sahip olduğu, 24 Aralık 1492‘de günlüğüne “İspanyol Kralların üç yıl içinde Kutsal Toprakların fethine hazırlanmalarını ve fethin gerçekleştirilmesi için gerekli miktarda altın bulmayı umduğunu yazdığı, Kolomb’un yola çıktığı yılın İspanyol Engizasyon’un oluşturulduğu ve Granada’nın Müslümanlardan alındığı yıl olmasının tesadüf olmadığı gözlerden uzak tutulmamalıdır. 

1000 yılından sonra Avrupalılar İslam dünyasından bilimsel metinleri Latinceye çevirmişlerdir. İspanyol Toledo’sunun 1085’te düşmesi ile Avrupalı aydın kesimin İslam dünyasının teknik kitaplarına ulaşmaları mümkün olabilmiştir.

Ortaçağ’ın ilk dönemlerinden itibaren Avrupalı Kimliği, İslamiyet’e karşı negatif hisler besler nitelikte olmuştur. İslam, Avrupa’nın yaratmak istediği kimlik yapısına uygun nitelikler taşımadığı için diğer taraf olarak tanımlanmıştır. İslami kimliğe yöneltilen bu negatif yaklaşım, Avrupa feodal sisteminin yeniden yaratılması ve birleştirilmesi kadar, ilk parti Haçlı seferlerinin teşvik edilmesi amacını da güderek Hristiyanlığın inşa edilmesine liderlik ettiği dikkate alınmalıdır.

TEKNOLOJİ VE FİKRİN DOĞUŞ YERİ DOĞU

Tarım devrimini gerçekleştiren teknolojilerin çoğunun, matematik, tıp, hijyen, astronomi, top ve barutun, Rönesans’a alt yapı teşkil eden birçok teknoloji veya fikrin doğuş yeri de doğudur. Doğulu kaynakların Avrupa’nın temel dönüm noktalarının her birinde önemli etkilere sahip olduğu gerçeği Batının yüzüne sıklıkla vurulmalıdır.

Batı “projesinin” kalesi olması gereken Avrupa Birliğinin (AB) üyesi olan Macaristan’ın lideri Victor Orban bakın 2018’de neler söylemiş: “Liberal demokrasi çok kültürlülüğü savunur, Hristiyan demokrasisi içinse öncelik Hristiyan kültürüdür, bu illiberal [liberal olmayan] bir kavramdır. Liberal demokrasi göç yanlısıdır, Hristiyan demokratlık göç karşıtıdır; göç-karşıtılığı da illiberal bir tavırdır. Liberal demokrasi farklı aile modellerini benimserken, Hristiyan demokratlık için tek model Hristiyan aile modelidir ve bu da yine illiberal bir modeldir. Artık yalnızca liberal demokrasiye değil, aynı zamanda demokrat olmayan liberal sisteme de veda etmenin zamanı geliyor.” diyerek Batı’nın içi boşalmış sözde değerlerine gönderme yapmıştır.

Batı değerlerinin Batı’da da kaybolmaya yüz tutması konusunu önemli tehdit sayarak “Batısızlık” adı altında dünya siyasetine yön verenlerin tartışmasına açılması, dünyanın önemli değişimlerin öncesindeki kritik bir eşikte olduğunun da bir göstergesidir. 

SAHİP OLDUKLARINI DOĞU’DAN ALDILAR

Batı dediğimiz kitlenin sancısı büyüktür. Sancının nedeni aslında sahip oldukları birçok şeyin Doğu’dan almış olmalıdır. İslamiyet’e negatif bakışlarını ve Müslümanları düşman olarak görmelerinin nedeni budur. 

Hamas saldırısı sonrası ellerinde Filistin bayrağı taşıyarak protesto gösterisi yapmak isteyenlerin şiddetle engellenmesi, yasakların getirilmesi, İsrail yanlısı açıklamalar ile Müslüman dünyaya gözdağı vermeye çalışmalarının tek nedeni vardır. Eziklik duygusudur.

*John M. Hobson’un “Batı Medeniyeti’nin Doğulu Kökenleri” adlı eserinden yararlanılmıştır (Yapı Kredi Yayınları, 5.baskı 2018)