CHP-DEM İŞ BİRLİĞİ VE İMAMOĞLU'NUN PLANI

Faruk AKTAŞ 11 Oca 2024

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan genel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet kanadını temsil eden Millet İttifakı'nın beklentisi, parlamento çoğunluğunu elde etmek ve cumhurbaşkanlığını kazanmaktı.

Muhalefet kanadı bu amaçlarından hiçbirine ulaşamadı.

Meclis çoğunluğunu elde edemedikleri gibi cumhurbaşkanlığını da kazanamadılar.

Gerek ittifakın büyük ortağı CHP’nin eski Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, gerek yeni Genel Başkan Özgür Özel ve parti yönetiminin önde gelenleri gerekse de muhalefet kanadına yakın uzmanlar, analistler ve akademisyenlerin hemen tamamı seçimleri kaybetmelerini, iktidar kanadının kendilerini terör örgütü PKK ile iş birliği yapıyormuş gibi göstermelerine ve bunun seçmen kitleleri üzerinde etkili olmasına bağladılar.

Aslında terör örgütünün siyasi uzantısı niteliğindeki HDP ile kurdukları gayri resmi ilişki tam da bu anlama geliyordu.

Ayrıca terör örgütü yöneticilerinden gün aşırı gelen açıklamalar da bunu teyit ediyordu.

Ancak onlar, HDP’nin yasal bir parti olması halini bu partinin meşru olma haline tevil ederek bu parti ile kurdukları ilişkiyi de meşru gösterme çabasına giriştiler.

Oysa yasal olmasına karşın toplumun kahir ekseriyeti HDP’yi meşru bir parti olarak görmüyordu ve onun devamı niteliğindeki DEM partisine de hâlâ aynı gözle bakılıyor.

Dolayısıyla muhalefet kanadının dediği gibi bu algı onların kaybetmelerine yol açtı.

Bilindiği gibi seçim sonrası CHP’de yapılan kurultayda partinin genel başkanı değişti.

Makul ve doğru olan yeni genel başkan ve ekibinin seçimlerde kaybetmeleriyle ilgili kendi tespitlerinin de ışığında HDP ve devamı DEM parti ile aralarına keskin bir şekilde mesafe koymasıydı.

Kişisel olarak benim öngörüm de bu yöndeydi.

Yeni dönemde CHP’nin hem seçimlerden aldığı dersle hem de uluslararası konjonktürde milliyetçi eğilimlerin yükselmesine paralel olarak daha laik, Atatürkçü ve milliyetçi bir çizgiye döneceği ve bu çerçevede ittifakın ikinci büyük ortağı İYİ Parti ile iş birliğini çok daha güçlü hale getireceği ve yeni dönem politikasını bu eksende yürüteceği yönündeydi.

Açıkçası ben de 13 yıllık genel başkanlığı boyunca girdiği her seçimi kaybetmesi nedeniyle kendi kitlesi nezdinde büyük umutsuzluklara yol açmış eski genel başkanın gitmesinin ardından genç ve yeni bir genel başkan ile arkasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi güçlü bir figürün desteğiyle İYİ Parti ile ittifakı güçlendiren bir yaklaşımın muhalefet kesimine güçlü bir sinerji kazandırabileceğini öngörüyordum.

HDP/DEM’LE AÇIK İŞ BİRLİĞİ SÜRECİ

Ancak Özgür Özel daha ilk günden hem beni hem de kanımca benimle aynı görüşteki çok sayıda kişiyi yanılttı.

Daha kurultay konuşmasında selam gönderdiklerinin arasına malum partinin cezaevindeki eski eş genel başkanını da kattı.

Hatta en güçlü selamı ona gönderdi.

Özel’in bu konuşmasını dinlerken büyük ihtimalle kendisini fazla kaptırdı, seçim yenilgisiyle ilgili onca tespitten sonra bunun sadece büyük bir gaf olabileceğini düşündüm.

Ama bunun öyle olmadığı ortaya çıktı.

Özel, hemen akabinde HDP’yle benzer çizgide verdiği siyasi mesajlarıyla öne çıkan bir opera sanatçısının konserini izlemeye gitti.

Konseri izlemekle de kalmadı söz konusu kişinin elini öperken pozlar verdi.

Belki de basına kapalı bir konser olsa, o görüntüler, fotoğraflar gizlice çekilip kamuoyuna servis edilse belki durum sadece Özgür Özel’in söz konusu sanatçıya hayranlığıyla yorumlanabilirdi.

Oysa öyle değildi.

O konsere gidiş amacı da o görüntülerin kendisi de bir konser izleyip bir sanatçıya hayranlığını dile getirmekten öte HDP/DEM partiye uzatılan bir iş birliği eliydi.

Hatta Özel, DEM Parti ile bir iş birliği yapacaklarsa bundan böyle bunu kapalı kapılar ardında değil açık ve şeffaf şekilde yürüteceklerini açıkladı.

Ki öyle yaptı ve kısa bir süre sonra DEM Parti’yi ziyaret ederek eş başkanlarıyla ortak basın açıklaması yaptı.

Üstelik Özel bu ziyareti, bir şehit cenazesine katıldığı gün, hatta cenaze namazının hemen ardından gerçekleştirdi.

Bana kalırsa HDP/DEM parti ile kurulan bu ilişki ve bu politik yaklaşımdan ilk murat edilen şey, İYİ Parti ile iplerin koparılmasını sağlamak ve akabinde böle-parçalaya bu partiyi yutmaktı.

Ki, İYİ Parti kısa süre içinde artık “hür ve müstakil” hareket edeceğini açıklamak zorunda kaldı.

CHP, kısa sürede İYİ Parti’den epey parça kopardı.

Ağır kayıplar veren ve yara bere içinde kalan İYİ Parti’de kan kaybı şimdilerde durdu gibi.

İYİ Parti şimdi yaralarını sarmak için CHP’ye savaş açmış durumda.

İYİ Parti’nin bu savaştan ne kadar bir kayıpla çıkacağını seçim sonuçlarıyla görmüş olacağız.

Ancak HDP/DEM parti ile iş birliği yaparak İYİ Parti’den parça koparma siyasetinin artıları kadar eksileri de olacak.

BELEDİYELERİN KAYBI, CHP’NİN OYLARI, İMAMOĞLU’NUN CUMHURBAŞKANLIĞI HESAPLARI

En büyük kayıp belediyelerin kaybedilmesi.

Bu süreç, 2019’daki mahalli seçimlerinde ittifak sayesinde kazanılan Ankara dâhil büyükşehir, il ve ilçe belediyelerinin büyük kısmının kaybedilmesi ile sonuçlanabilir.

Hatta İstanbul açısından, burada güçlü olan HDP/DEM’in desteği bile yeterli olmayıp burası da kaybedilebilir.

Ancak seçim sonrasında CHP’nin oylarının önceki seçimlere oranla arttırılmış olmasının İmamoğlu açısından yeterli görülmüş olabileceği kanısındayım.

Yani İstanbul kazanılıp diğer belediyelerin tümü kaybedilse bile Özgür Özel CHP Genel Başkanlığı koltuğunda kalıp bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerine İmamoğlu’nun adaylığı hesabıyla yola devam edilmesi, İstanbul’un da kaybedilmesi halinde İmamoğlu’nun CHP’nin başına geçmesi planlanmış olması muhtemeldir.

Burada temel hesap kaybedilen belediyelerden ziyade CHP’nin oylarını arttırması ile ilgilidir.

Bu hesap CHP’ye ve muhalefet cephesine ne kaybettirir ne kazandırır bu onların bileceği bir mesele ancak Türkiye’nin kurucu partisinin, ne kadar yasal olursa olsun toplumun kahir ekseriyeti tarafından gayri meşru kabul edilen terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı bir parti ile bu denli içli dışlı olmasının, onunla ittifak ve işbirliği ilişkileri içine girmesinin, terör örgütünün meşrulaştırılma planlarına katkı sunacağını, bu durumun giderek CHP’nin de marjinalleşmesine yol açabileceğini, dolayısıyla CHP kitlesinin de devlet ve millet ile bağlarının zedelenebileceğini ve tüm bu sürecin Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü ciddi şekilde tehlikeye düşürebileceğini düşünüyorum.

O nedenle Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü önemseyen hiçbir partinin gizli veya açık hiçbir şekilde terör örgütünün uzantısı parti ile ittifak veya iş birliği yollarına tevessül etmemesi gerektiğini aksine her partinin en önemli önceliklerinden birinin, bu partinin seçmen kitlesini kazanacak politikalar üreterek terör örgütü ile birlikte bu partiyi de tarihe gömme yaklaşımı içinde hareket etmesi gerekir.