ABD İLE İLİŞKİLER, IRAK'TA PKK'YA OPERASYON VE MUHTEMEL RİSKLER

Faruk AKTAŞ 14 Mar 2024

Faruk AKTAŞ
Tüm Yazıları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Irak'ta PKK'ya yönelik bugüne kadarki en büyük operasyonun" yapılacağı yönündeki açıklamalarının ardından Ankara ile Washington arasında yapılan müzakerelerden dikkat çekici mesajlar gelmeye başladı.

Özellikli Washington’da düzenlenen ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile ABD’li mevkidaşı Antony Blinken’ın başkanlık ettiği heyetler arasındaki Türkiye-ABD Stratejik Mekanizması toplantıları sonrası yapılan ortak açıklama oldukça dikkat çekici.

Açıklamada, ilişkilerin düzeltilmesi ve terörle mücadeleden bölgesel ve küresel ölçekli çok sayıda alanda işbirliği yapılmasına dair kararlar alındığı açıklandı.

Eş zamanlı olarak özellikle ABD tarafında, Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesine yönelik birçok açıklama geldi.

Malum, bu açıklamaların öncesinde de F-16 ve F-35 uçaklarının satın alınması gibi konularda ABD tarafından bir dizi adımlar atılmıştı.

Tüm bu gelişmeler medyamızda “ABD ile yeni bir dönem”, “Washington ile yeni bahar” şeklinde başlıklarla kimi gazetelerimize manşet oldu.

Türkiye’nin uzun süreden bu yana ABD ile ilişkileri düzeltme konusunda ciddi bir çaba içinde olduğu biliniyor ancak ABD’de Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarında bir değişim gibi görünen veya öyle algılanan gelişmeleri doğru anlamaya ve ona göre doğru pozisyon belirlemekte yarar var diye düşünüyorum.

Konunun Irak ve PKK ayağından başlayalım.

Öncelikle Irak’ta PKK’ya yönelik operasyon konusunda ne Türkiye’nin ABD’den herhangi bir destek beklentisi var ne de ABD’den bu yönde açık ve net bir taahhüt var.

Normalde iki NATO müttefikinin ilişkileri açısından böyle bir destek ve iş birliği en olması gereken konulardan birisi.

Ancak ABD’nin PKK ve PYD/YPG’ye yönelik desteği zaten ortada.

Bu anlamda ABD’nin terörle mücadelede iş birliği yönündeki beyanatlarının boş safsatadan ibaret olduğunu Ankara da biliyor ki bu nedenle bu konudaki beklenti, “gölge etme başka ihsan istemez” mahiyetinde.

Ve gelişmelere ve açıklamalara bakılırsa ABD’nin, Irak’ta PKK’ya yönelik operasyon konusunda çok fazla “gölge” etmeyeceği görülüyor.

ABD tarafı, bu değişimi Türkiye’ye bir lütuf gibi sunuyor ancak kanımca bunun en önemli nedeni, Washington’un Ankara’nın bu konudaki kararlılığı karşısında geri adım atmak zorunda kalmasıdır.

Ancak, ABD’nin Irak’ta PKK’ya yönelik operasyon konusunda “gölge” etmeyecek olmasını, “önümüz açık hadi yürüyelim” şeklinde değerlendirmek de ciddi hatalara yol açabilir.

Birincisi Irak’ın kendi iç dinamikleri, ikincisi ABD’nin muhtemel kumpasları.

Bu konuda da öncelikle iç dinamikler konusunu biraz açalım.

Malum, Irak’ta Şiisinden Sünnisine, Türkmeninden Kürdüne kadar çok sayıda dini, mezhebi ve etnik yapı var ve bunların da hem kendi aralarında hem de birbirleriyle anlaşmazlıkları ve çıkar çatışmaları söz konusu.

Her nedense Türkmenler dışında hemen hemen tüm partilerin, tüm grupların, tüm oluşumların silahlı unsurları bulunuyor.

Merkezi yönetimin de bunlar üzerinde herhangi bir otoritesi yok.

Yani tam anlamıyla kaotik bir ortam.

Türkiye’nin Irak’ta operasyon yapması çoğu yapıların işine gelebilir ancak bundan rahatlık duyan yapıların çıkması da muhtemeldir.

Bu yapıların kimi güçlerce Türkiye’ye karşı kışkırtılması olasılığını da göz ardı etmemek gerek.

Bu konuda en ciddi risk, sayıları 150-200 bini bulan İran destekli Şii milis grubu Haşdi Şabi unsurları olacaktır.

Bunların Türkiye’ye sevmedikleri bilindiği gibi aynı zamanda PKK ile de yakın ilişkileri söz konusudur.

Hatta Sincar bölgesinde yaklaşık 2 bin PKK’lı Haşdi Şabi’nin çatısı altında varlığını sürdürüyor.

Irak’ta Haşdi Şabi ile karşı karşıya gelmek aynı zamanda İran ile de karşı karşıya gelmek anlamına gelecektir.

Kuşkusuz Türk yetkililer gerek operasyon planlamasında gerekse de bu konuda Iraklı yetkililerle yürüttükleri müzakerelerde tüm bu olasılıkları değerlendirip ona göre önlemler alacaklardır ancak ABD’nin Irak’ta Türkiye ile İran’ı kapıştırmak başta olmak üzere bazı kumpaslar kurma ihtimali ve de Türkiye’yi Irak’ta bir bataklığa saplamaya çalışma arzusu göz ardı edilmemelidir.

Irak’ta yürütülecek operasyonun ABD desteğiyle yapıldığı yönündeki bir algı bile Türkiye açısından ciddi risklerin oluşmasına yol açabilir.

Zira Irak’ta PKK ve diğer bazı Kürt grupların haricinde, başta Haşdi Şabi unsurları olmak üzere mevcut yapıların, oluşumların, grupların neredeyse tamamı ABD’ye karşı derin bir kin ve öfke beslemektedir.

Dolayısıyla böyle bir operasyonun ABD’den bağımsız, İran ile karşı karşıya gelmeden, hem Bağdat hem de Erbil yönetimlerinin dâhil edildiği bir plan çerçevesinde yürütülmesi gerekir.

Bu çerçevede iyi bir planlama ve güçlü bir operasyon ile PKK’nın Irak’taki varlığının yok edilmesi mümkündür.

Yazının başında sözünü ettiğimiz ABD ile ilişkilerde bölgesel ve küresel iş birliği konularına dair de birkaç cümle sarf etmekte yarar var.

ABD’nin, Irak’ta PKK üzerindeki koruma şemsiyesini bir nebze çekerken Rusya ile Avrupa’yı kapıştırma planları kapsamında Türkiye’yi yanına çekme çabasında olduğu gözleniyor.

Kuşkusuz Türkiye, bir NATO üyesi ve Transatlantik İttifakı’nın bir parçası olarak sorumluluklarını yerine getirecektir ancak bugüne kadar başarıyla götürdüğü Batı-Rusya dengesini koruması Türkiye’nin çıkarlarının yanı sıra ABD’nin savaş tamtamlarına karşı uluslararası barışın korunması açısından da son derece önemlidir.

Sözün özü, Washington ile ilişkilerin düzelmesine eyvallah ama gerek Irak’ta gerekse de Rusya ile ilişkilerin bozulmasına yönelik ABD’nin olası kumpaslarına karşı dikkatli olmak şart.