BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDEN ÖNEMLİ?

Ekin GÜN 16 Eki 2016

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
​Geçtiğimiz salı günkü grup toplantılarında MHP lideri Devlet Bahçeli başkanlık sistemi mevzusunu tekrar gündeme getirdi. Her ne kadar başkanlık sistemini desteklemeyeceklerini belirtse de sistem değişikliğinin halka sorulması noktasında mutabık olduklarını ifade etti. Ardından konuyla ilgili olarak Başbakan Binali Yıldırım da başkanlık sisteminin meclisten geçmesi durumunda halka sunulacağını açıkladı

Geçtiğimiz salı günkü grup toplantılarında MHP lideri Devlet Bahçeli başkanlık sistemi mevzusunu tekrar gündeme getirdi. Her ne kadar başkanlık sistemini desteklemeyeceklerini belirtse de sistem değişikliğinin halka sorulması noktasında mutabık olduklarını ifade etti. Ardından konuyla ilgili olarak Başbakan Binali Yıldırım da başkanlık sisteminin meclisten geçmesi durumunda halka sunulacağını açıkladı.

Aslında cumhurbaşkanlığı seçimlerinin halk tarafından yapılmasıyla birlikte Türkiye pratikte bir sistem değişikliğini yaşadı. Bu sistem adı konmamış bir yarı başkanlık sistemine tekabül ediyor. Tıpkı Fransa’daki gibi. Biz bu sistemi şuanda “de facto” olarak yaşıyoruz, meselemiz ise halkın onayını alarak sistem değişikliğimizi yasal zeminlere oturtmak.

Kabul etmemiz gereken bir gerçek var ki Türkiye’ye içinde bulunduğumuz bu sistem dar geliyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte bu durumu daha net görmüş olduk. Şuan yaşanmayan sorunların sebebinde Yıldırım ile Erdoğan’ın hem aynı partiden gelmiş olması hem de birbiriyle uyum içerisinde çalışması yatıyor. Ama Türkiye’nin geleceğinde bu iki makama ilişkin halkın takdiri farklı görüşe sahip isimlerden olursa sistem krizinin ve istikrarsızlığın yaşanması kaçınılmaz bir gerçek.

Cumhuriyetle birlikte kurulan parlamenter sistemimiz bürokratik vesayeti palazlandırarak, bürokrasiyi seçilmişlerin önüne atayan bir sistem oldu. Hatta daha da ileri gidecek olursak gerek statükocu gerekse FETÖ gibi bürokratik yapılara sızan vesayet odakları bu sistem içinde palazlandı. Çünkü seçilmişlerden daha çok bürokrasiye geniş alan tanıyan bu sistemin en büyük sorunu seçilmişlerin vesayet odakları tarafından hapsedilmesi desek yanılmış olmayız.

Peki nasıl bir başkanlık sistemi? Toplumla birlikte tartışmamız gereken asıl mesele bu sorunun cevabıdır. Açıkçası Türkiye’nin tarihsel kodlarına, medeniyet geçmişine dayalı en iyi başkanlık sisteminin tam başkanlık olduğunu düşünenlerdenim. Özellikle tam başkanlık sisteminde yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi işini yapması, birbiriyle girift bağlar oluşturmaması ve Türkiye’nin her türlü mozaiğini siyaset sahnesine yansıtması bu sistemin en önemli avantajlarından olduğu gibi demokratik yapımıza da en uygun sistem.

Ayrıca başkanlık sistemi tartışmalarında konunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kişisel şahsına indirgenerek tartışılması da bazı malum çevrelerin kötü niyetli sulandırma girişimlerinden başka bir şey değil. Başkanlık sisteminin ne demek olduğunu bilmeyenler Erdoğan’ın bu sistemde her şeyi yapacak gücü olduğunu zannediyorlar. Aslında bu sistemle birlikte Erdoğan’ın yetkileri kısıtlanacak, şimdi ki yetkisinden daha az yetkiye sahip olacak. Kafayı Erdoğan nefretiyle bozanların anlamak istemediği, aslında anlayıp da anlamamazlıktan geldiği şey de tam olarak bu. Toplumun diğer katmanlarıyla eşitlenmeyi kendilerine yediremeyenler ve Erdoğan’ın bağımsızlık politikalarından rahatsızlık duyanlar aynı zamanda Türkiye’nin gelişmesinden de rahatsızlık duyan kesimler.

Bu kesimleri çok da dikkate almadan toplumla birlikte başkanlık sistemini tartışmanın ve Türkiye’nin gelecekteki hedeflerine en uygun bir sistemi hayata geçirmenin yollarını aramalıyız. Şimdi sırası değil diyenlere, hayır tam da sırası şimdi diyerek…

***

Musul’dan vazgeçmeyiz!

Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan Konya’da şu açıklamayı yaptı: “Şu anda koalisyon güçlerine biz talebimizi bugün ya da yarın iletecekler. Biz koalisyon güçleri içinde yerimizi almakta kararlıyız. Bunu Konya'dan söylüyorum. Koalisyon güçleri Türkiye'yi istemiyorsa B planımız o da olmuyorsa C planımız devreye girer. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kabile devleti değildir, bunu böyle bilsinler”

Hatırlayacağınız gibi Irak’ın kukla başbakanı İbadi, Başika’daki Türk askerleriyle ilgili olarak kendini bilmez açıklamalarda bulunmuştu. Irak’ta 63 ülkeden binlerce asker varken nedense İbadi’yi Türk askerlerinin varlığı rahatsız etmişti!

Rahatsızlığın sebebini daha sonradan anladık ki İran’ın güdümündeki İbadi aslında efendilerinin söylemeye cesaret edemeyeceği sözleri söylüyordu ve Türkiye’nin olası bir Musul operasyonuna katılmaması için düğmeye basmıştı. 

Musul’un bir günde nasıl DAEŞ’e verildiği ortadayken, isimleri cisimleri belli kişilerin Musul’la ilgili oynadığı oyunlar gün yüzüne çıkmışken, hele hele Musul’un demografik yapısını değiştirme gayretleri varken İbadi’nin bu sözlerinin pek de bir manası yok. Nihayetinde Türkiye’nin orada bulunup bulunmayacağına İbadi karar verebilecek çapta değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan çıkışının dışarıya çok net bir mesaj olduğunu ve bazılarının bunu yine anlamak istemediğini görüyoruz. Türkiye’yi Musul’dan geri çekmek isteyenler aynı şekilde Cerablus operasyonuyla birlikte kazandığımız başarıların bir tekrarını daha görmek istemiyorlar. Bu nedenle oyun içinde oyun oynamaya devam ediyorlar. Biz de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi dünyanın her yerinde oynanan oyunları bozmaya devam edeceğiz. Hatta artık oyun kurarak.

***

Tatlıcı Ali Amca’nın mağduriyeti giderilsin! 

Önceki gün sosyal medyada görüntüler yayınlanınca gözlerime inanamadım. Ekmek teknesi olan tatlı arabasına el koymak isteyen zabıtalarca tartaklanan ve başından yara alan Tatlıcı Ali Amca’nın görüntüleri kanımı dondurdu.

Sosyal medyada görüntüler yayılınca İBB’den açıklama geldi ve zabıtalar hakkında soruşturma başlatıldığı, bununla birlikte Ali Amca’nın mağduriyetinin giderileceği ifade edildi. 

Yapılması gereken belli. O zabıtaların belediyeyle ilişiği kesilmeli ve aynı zamanda yapmış oldukları bu saldırganlığın bedelini hukuk önünde ödemeliler. Toplum olarak bu konunun takipçisi olmak da bizim borcumuz olmalı.

Ayrıca anlamadığım bir şey sokakta alın teriyle ekmeğini kazanan, kimseye muhtaç olmamak için kar kış demeden mücadelesini yürüten bu insanların araçlarına neden el konulmak isteniyor?

Memlekette alışveriş merkezlerinde, bakkallarda her şeyi satmak serbestse sokakta tatlı veya benzeri şeyler satmak neden suç?

Satacak olanlar vergisini versin, satmaya devam etsinler. Dert nedir, sorun nedir, inanın anlamak mümkün değil!

***

Daha FETÖ diyemiyor, tasfiyeden bahsediyor! 

Biliyorsunuz Etyen Mahçupyan uzunca süredir bir alem. Önceleri üst akıl yok diyordu, sonra üst aklı aklamaya girişti, şimdilerde de “Gülencilerin tasfiyesi nasıl yapılmalı?” başlıklı yazılar yazıyor.

İyi güzel hoş da; daha FETÖ demeyi beceremiyorsun Mahçupyan, bir de tasfiyelerle ilgili akıl mı veriyorsun?

Ne diyelim… Allah bu memlekete kendini bu derece düşürecek “entelektüeller” vermesin.