​APEC ZİRVESİ, Xİ-BİDEN BULUŞMASI NE MESAJ VERDİ?

Prof. Dr. Vişne KORKMAZ
Tüm Yazıları
APEC, Asya-Pasifik ülkelerinin ekonomileri arasında bölgesel koordinasyonu ve iş birliğini hedefleyen bir platform.

Geçtiğimiz cuma günü sona eren APEC San Francisco zirvesi Biden ve Xi’nin buluşması, 4 saat baş başa konuşması, ikili ilişkilerde bazı güven artırıcı tedbirlere geri dönüş sağlanması ve ABD ile Çin ekonomilerinin ayrılması fikrine karşı çıkılması bakımından önemliydi. APEC, Asya-Pasifik ülkelerinin ekonomileri arasında bölgesel koordinasyonu ve iş birliğini hedefleyen bir platform. 1990’ların başında o dönem Clinton’un liderliğinde ABD ve Çin arasında tarihi buluşmaya sahne olmuş ve Çin’in Dünya ekonomisine -liberal kapitalist ekonomiye- ABD eliyle vaftiz edilerek katılımı kutlanmıştı. Bu bakımdan APEC ABD-Çin iş birliğinin liberal ekonomi için yararlarını sembolleştiren bir yer, zaten bildiğimiz bütün önemli markaların CEO’ları neredeyse Çin’in “ne kadar tatlı” bir piyasa olduğunu anlatan mealde sosyal medya mesajları paylaştılar. Ekonominin patronları jeopolitik krizlerin ekonomik etkileri konusunda endişeliler, bölge ve küresel ekonomi henüz ABD’nin başını çektiği Çin’in de tepkisel olarak izlediği yeni korumacılığı ve ekonomik milliyetçiliği bayraklarla ve marşlarla kutlayacak yerde değil, bu nedenle APEC iki büyük ekonominin birbirinden kopuşunu (decoupling) tabu haline getirmek için geçmişiyle bugünüyle iyi bir platform. Üstelik APEC, Çin ile ciddi jeopolitik sorunları bulunan ve ABD’nin yeni sorumluluklarla donanmış ittifakları içerisinde yer alan Japonya, Güney Kore, Tayvan, Avusturalya, Güney Doğu Asya ülkeleri gibi aktörlerin katılımına olanak veren bir platform buna rağmen APEC 2023 ruhu her zamanki gibi “öncelik ekonomiye” sloganının altını çizdi. Putin’in katılamadığı bir zirve ortamında (biliyorsunuz ceza mahkemesi süreci var) küresel ekonomi adına mesaj verme şovu da Dünyanın ilk iki büyük ekonomisinin liderine kaldı. Biden ve Xi’nin durumdan memnun olduğu görülüyor.

Yumuşama, iyi niyet gösterisi ve panda diplomasisi

G20 zirvesine katılmayan, Çin dışına yaptığı ziyaretler bir lütuf gibi görülen Xi’nin, bu sene APEC zirvesine katılmaya karar vermesi, Biden ile görüşmeyi ertelememesi Amerikalıları (dış politika eliti ve iş adamlarını) ziyadesi ile memnun etmiş. Washington bu fırsatı yeni takındıkları bir pozisyonu bölge ve uluslararası toplumla paylaşma şansı olarak değerlendirdiler. Bu pozisyon kendi deyimleri ile çok daha “yapıcı” bir pozisyon. Şaşırtıcı olmasa gere Çin ekibi de “yapıcı” ve “iyi niyetli” olma halini gönülden benimsemiş olarak toplantıya gelmiş durumda. Bu nedenle liderler birbirleriyle el sıkışırken ve sohbet ederken gülümsemese de Zirve sonunda özellikle küresel jeopolitik meselelerde anlaşamadıklarını gösterir biçimde iki deklarasyon (liderler deklarasyonu ve ev sahibi ülke deklarasyonu) yayınlansa da ABD ve Çin birbirlerine çok güzel dileklerde bulundular: “daha büyüyün inşallah, daha gelişin inşallah, daha çok refah içerisinde olun inşallah”. Gerçi Biden, Xi’yi diktatör diye nitelendirerek bu iyi niyet gösterisine küçük bir gölge düşürdü. Hong Kong temsilcisine yönelik yaptırım kararı nedeniyle Çin destekli John Lee’nin ABD’ye gelememesi de bir başka gölgeydi. Ki bu gölgelerin yaratılan atmosferi bozabileceğinden endişelen Blinken’in halini hepimiz gördük. Ama- hayır- Çin diplomasisi gölgelerin üzerine ışık tozu serpmeyi başardı ve Xi, ziyaretini ABD’ye yeni panda sözü vererek noktaladı. Renkli haberler arasında fark etmişsinizdir, ABD-Çin dostluğunun sembolü olarak yıllardır Washington’da bulunan pandalar Çin’in talebi ile ABD’den geri istenmiş, yaklaşık bu zirveden bir hafta önce göz yaşları ile Pekin’e uğurlanmışlardı. Yeni soğuk savaş bu raddeye geldi yorumları yapılmış, Komünist bir ülkede diktatörlük altında yaşayacak zavallı pandalara Amerikalılar resmi kortej filan düzenlenmişti. Xi, APEC Zirvesindeki yapıcı havadan o kadar memnun kalmış olacak ki bir hafta önce geri çektiği pandaları Amerika’ya tekrar gönderiyor. Böylece San Francisco toprakları bu senenin başında yaşanan Çin balonu histerisinin ve Çinliler geliyor korkusunun buharlaşmasına, panda diplomasisinin yeniden doğuşuna şahitlik etti.     

Anlaşılan konular önemli mi?

Pasifik bölgesi, olacaksa yeni bir hegemonik savaşın (hegemonik gücün el değiştirdiği ya da el değiştirmesinin önlendiği savaş) beklendiği bir bölge olduğu için bu kadar güzel dilek, bu kadar iyi niyetli yaklaşım neyin habercisi diye doğal olarak soruyor insan. Kimine göre iki liderin yaptığı bu gösteri aslında bu ülkelerin son yıllarda açıkladıkları stratejik belgelerdeki ruha da uygun. Gerçekten de hem ABD’nin ilgili dokümanları hem de Çin Komünist Partisi’nin 20. Kongre kararları “barış içerisinde bir arada yaşama” ilkesine atıfta bulunuyordu. APEC 23’de de Xi, “Dünya iki gücün, iki ekonominin aynı anda başarılı olmasına imkân verecek kadar büyük” cümlesini kurdu. “Büyük güçler arasında mücadele edildiği bir çağda olduğumuzu düşünmüyorum” cümlesini ekledi. Bu cümleler, barış içerisinde bir arada yaşama vb ilkeler hegemonik bir arayışım yok demek bir yandan. ABD ve Çin hegemonik bir düzenin peşinde değilse ve küreselleşme devam ediyorsa (APEC23 vurgusu) o zaman büyük güçler uyumu (concert) gibi bir noktadayız demektir. Bakıyoruz, APEC23’de nerelerde uyum sağlamış bu iki ekonomi: iklim değişikliği ile mücadele, yenilenebilir enerji, fentanil üretimine kontrol, yapay zeka ve teknolojik ilerleme konusunda işbirliği, ordular arası doğrudan iletişimin açık olması, savunma alanında konsültasyon anlaşması. Bu başlıklar kendi içerisinde önemli olmakla beraber uluslararası toplum düzeni konusunda çok bir şey söylemiyor. Dolayısıyla bir büyük güç uyumu noktasında değiliz. APEC 23, ikili ilişkilerde Trump-Biden dönemlerinde devam eden kriz, caydırıcılığın karşılıklı sınanması ve tırmanma havasının kontrol altına alındığı izlenimi veren bir iyi niyet gösterisi ve bu gösteriye hem Çin hem de ABD kendi sebepleriyle iştigal ediyorlar.

Çin neden “yapıcı” olmaya karar verdi

Çin neden “yapıcı” bir tutum almak, panda diplomasisine geri dönmek zorunda hissediyor. Bu sorunun cevabını iç faktörlere bağlayan çok analiz okudum. 20. Parti kongresinden beri Çin’de taşların siyasi olarak yerine oturmadığını söyleyenler var. Dış İşleri el değiştirdi, Savunma Bakanlığı el değiştirdi filan. Xi ömür boyu lider ve çok güçlü bir pozisyonda gözüküyor ama pandemi sonrası Çin ekonomisi istihdam ve refah açısından yüzde yüz toparlanmış değil. Üstelik Çin iddialı dış politikasını uygulamak yani Asya Pasifik’te caydırıcı ve alan kapatıcı gücünü aynı anda kullanmak için askeri yatırım yapmak zorunda. Çin parasının bir kısmı savunmaya harcarken ABD’nin korumacı ve ihracatı kontrol eden politikaları nedeniyle bazı sektörlerde yerli/milli üretim hattı geliştirmek zorunda da kaldı. Dış yatırım ve dış borç verme kapasitesini de korumak zorunda yani ABD ile çok keskin bir kapışmaya girmemek için ekonomik sebepleri var. ABD-Çin kapışması için bazı hassas konular var, ve bu konulardan belki de en önemlisi Tayvan’da Şubat ayında seçim yapılacak. Bağımsızlık yanlısı partilerin iktidara gelmesini Çin yönetimi arzu etmiyor ve Washington’un bu konuda Çin’e yardımcı olmasını talep ediyor. Bu yardım, Tayvan meselesini fazla kaşımaktan uzak durmayı da içeriyor büyük ihtimalle. Zaten bu doğrultuda APEC23’de taraflar birbirlerine mesajlar verdi. Xi, Biden ile yaptığı görüşmede Çin’in Tayvan’da statükoyu bozma niyetinin olmadığını söyledi. Biden da görüşme sonrası yaptığı basın açıklamasında Tayvan’ı savunmaktan bahsetmedi. Ama bence en önemli sebep bunlar değil. Çin, bugün 2023’te bazı tahminlere göre, ABD toplam gücünün yaklaşık yüzde 70’ne ulaşmış, dünyanın en büyük ekonomisi. Bu rakam uluslararası ilişkiler uzmanlarına bir şey söylüyor. İki büyük güç arasındaki güç farkı yüzde 20’lere kadar düşerse hegemonik bir savaş olma ihtimali sistemde artar. Çin, bugün, APEC’te verdiği mesajla ne kadar büyürse büyüsün, ABD’yi neredeyse yakalasa da hegemonik bir talebinin olmadığını, küresel liberal sistem içinde kalmaktan, bu sistemden kar elde etmekten memnun olduğunu söylüyor. Böylece Pekin ABD’ne bu karı engellemediği takdirde jeopolitik konularda anlaşamasalar bile Çin’in revizyonist olmayacağı mesajını iletiyor.

ABD neden “yapıcı” olmaya karar verdi

ABD, bu mesajı inanılır buluyor mu, inanılır bulabilir mi, bu soruların cevaplanması hem çok kolay hem de çok zor. Ama Washington bugün büyük güç mücadele stratejisinde çok başarılı adımlar atabilmiş bir başkent değil. Bu yüzden Biden yönetimi bu mesajı inanılır kılmak, yapıcı olma gösterisine devam etmek ve sistemde kendi çıkarına değişiklik yapacağı anı kollamak zorunda kaldı. Mesele 1990’larda Çin’e verilen desteğin Çin’i küresel büyük bir güç haline fazlası ile getirmesi. ABD, çevrelemeye alternatif stratejilerle (önleyici savaş, ticaret savaşı vb) Çin’i artık durduramayacağını biliyor. Çin’i çevrelemek ya da sınırlandırmak ise gerçek anlamda yapıldığında son derece pahalı bir strateji. Bir kere Çin’i sınırlandırmak adına izlenen korumacı politikalar herkesi ve Beijing’i de çeşitlendirme stratejisine yöneltiyor. Bu da ABD’nin çevreleme ittifaklarını cazip kılmak için kullanmak zorunda olduğu ödüllerin görece ağırlığını değiştiriyor, Washington için pazarlığı daha zor hale getiriyor. Daha önemlisi Washington, Çin’i çevreleme, sınırlandırma stratejisinin en önemli ayakları olarak görülebilecek Ukrayna-Rusya savaşı ve Ortadoğu stratejisinde fena tökezlemiş durumda. Rusya küresel sistemin hala bir parçası, Ukrayna’da hala önemli oranda toprağı kontrolü altında tutuyor ve savaşı hala kaybetmiş değil. Dahası ABD Ortadoğu ile uğraşırken ve AB gücünün sınırlarına gelmişken Ukrayna savaşına verilen destek azalabilir ve zaten başarısız olan Ukrayna karşı saldırısında Kiev’in iyice yorulduğu bir anı Moskova yakalarsa Ukrayna direnişini kırabilir. Bazı askeri uzmanlar bu noktaya gelinmeden Rusya ile barış yapılması gerektiğini söylüyor. ABD, yenmeye çalıştığı revizyonist bir devleti tam sınırlayamadan ödüllendirmek durumunda kalabilir. Ortadoğu’da ABD sadece askeri gücünün bir kısmını kötü senaryo gerçekleşmesin diye seferber etmiyor, bir yandan da G20’de müjdelediği Körfez-İsrail-Doğu Akdeniz bütünleşmesine geri dönmeye uğraşıyor. Netanyahu hükümeti sivilleri katlederken çok zor, ABD Ortadoğu kamuoyunu kaybetmişken çok zor. Kısaca eğer Çin, Rusya gibi işleri tırmandırmayı seçerse ABD çok kötü bir dönemde çok güçsüz müttefiklerle fırtınaya yakalanmış olacak.