2.ÖMER HALİSDEMİR

Abdullah AĞAR 26 Ağu 2016

Abdullah AĞAR
Tüm Yazıları
Öncelikle Kılıçdaroğlu ve ekibine geçmiş olsun. Bir şehidimiz var ruhu şad olsun. O da aynı Ömer Halisdemir gibi çok büyük bir iş başardı aslında. Büyük bir badireyi bu şekilde atlatmış olduk. Türkiye üç ana eksende saldırılarla karşı karşıya: mezhepsel, meşrepsel ve etnik kırılmayı amaçlayan üç temel eksen var. Bu üç eksenden doğrusal ve asimetrik saldırılar gelebilir.

Öncelikle Kılıçdaroğlu ve ekibine geçmiş olsun. Bir şehidimiz var ruhu şad olsun. O da aynı Ömer Halisdemir gibi çok büyük bir iş başardı aslında. Büyük bir badireyi bu şekilde atlatmış olduk. Türkiye üç ana eksende saldırılarla karşı karşıya: mezhepsel, meşrepsel ve etnik kırılmayı amaçlayan üç temel eksen var. Bu üç eksenden doğrusal ve asimetrik saldırılar gelebilir.

Benzeri olaylar Irak’ta ve Suriye’de çok yaşandı. Temel karakteri şu: sembol alanlara, sembol figürlere, kişilere sembol zamanlarda yapılan doğrusal ve asimetrik saldırılar. Temel hedefleri toplumda bir tansiyon yükselmesi sağlamak, duygusal travmaların oluşmasını sağlamak; bu toplumsal travmalar üzerinden toplumda yaşanacak şarjlar, şarjların gelişmesi, çatışmaya dönüşmesi ve ardından büyük bir iç savaş. Şu an tasarlanmakta olan, uygulamaya konmuş olan budur. Tabii bir temel gerçeği görmemiz gerekiyor. 15 Temmuz darbe girişimi gecesi ve
sonrasında güvenlik kuvvetlerinde ve devlette ortaya çıkan hassasiyet tabii bunlar için bulunmaz
bir fırsattı. Zaten bununla ilgili şeyler de görüldü. Ciddi anlamda bir sızma girişimi ve pasif durumda olan grupların ve hücrelerin aktif hale getirilmesi ile sonuçlandı.

Özellikle başta Irak olmak üzere Suriye ve İran alanlarından Türkiye’ye ciddi anlamda sızmalar gerçekleşti. Bu sızmalar öncelikle terörist sızması, ama bunlarla beraber sofistike silah yığınağında, büyük çaplı ağır silah yığınağında ve patlayıcı yığınağında Türkiye’ye doğru bir giriş oldu. Türkiye’de var olanlarla birleştirdiler ve tabii o üreyen hassasiyet evresini, yaklaşık on beş gün süren hassasiyet evresini kendi menfaatleri, kendi hedefleri doğrultusunda kullanarak belli bir hazırlık safhasından sonra da şu an bir eylem kuşağına girmesine sebebiyet verdi bu süreç Türkiye’nin. Aslında şöyle bir detay var; 15 Temmuz darbe girişimi aslında bunun en önemli direngi noktalarından bir tanesi. Başarılı olsaydı başka türlü gidecekti işler. Başarısız olmasından sonra
önce bizde oluşan hassasiyeti derinleştirmek gibi bir temel gayretleri var. Kendilerinde de bizim üretmiş olduğumuz büyük bir hasar var, o hasarı da onarmaları gerekiyor. Aracının zırhlı olacağını düşünerek, zırhlı araça etkili olabilecek bir silahı tercih etmişler. Yani normalde Kemal Kılıçdaroğ- lu’nun aracı hafif silahlarla ya da uzun
namlulu silahlarla ateş altına alındığında ölüm bölgesinden çıkabilecek bir zırha mutlaka sahip. İmha amaçlanmış
aslında.

Öldürülmesi amaçlanmış, öyle gözüküyor. O yüzden bir RPG7 tarzı, RPG tarzı bir roket atar var ki, roketatarın özelliği şu, zırhlı araçlara kar- şı etkili olması. Yani RPG’nin varlığının temel sebebi o, imha. (Bu mezhepsel, meşrepsel ve etnik semboller) üzerinden birşeyler kullanma. Yani saldırılar sadece doğrusal değil. Aynı zamanda asimetrik. İsterseniz Irak’la anlatalım. Irak’ta da böyle oldu aslında. 2003 işgali sonrasında özellikle Sünni Araplar ve Şii Araplar arasında ortaya çıkan mezhepsel itilaf ve Sünni Araplar ve Kürtler arasında temel eksen, göreceli olarak da Şii Araplar’la Kürtler arasında ortaya çıkan etnik itilaf özellikle ilerlemiş olduğu alanda Sünni Araplarla Şii Araplar mezhepsel olarak yapılan doğrusal ve asimetrik saldı-
rılarla beraber ne yazık ki 2006’da bir iç savaşla sonuçlandı bu süreç onlar açısından. Ve şu oldu: Sünni kökenli terör örgütleri Şiiler’i vurdular, Şii kökenli terör örgütleri Sünniler’i vurdular. Bunlar doğrusal eylemlerdi. ama bir başka tarafı da vardı ki Sünni kökenli terör örgütleri Sünniler’i vurdular, Şii kökenli terör örgütleri Şiiler’i vurdular. Bu işin asimetrik tarafıydı. Temel maksat neydi? İster doğrusal, ister asimetrik olsun toplumun duygularına gönderme yapmak, yani toplumu duygusal travmaya sürüklemek. PROVOKASYON DENEMELERİ Özellikle toplumu etkileme yeteneğine sahip insanlarımızın bundan sonraki süreçte vereceği birleştirici mesajlar çok büyük anlam ve değer taşıyor. Travmatik bir ortamda sembol bir alana ya da kişiye yapılan bir saldırının sonrasında insanlarda ortaya çıkan infial eğer karşı tarafa, karşı taraf olarak algılanan kitleye sert mesajlar gönderiyorsa, sadece kendi tarafının değil, karşı tarafın da provoke olmasına sebebiyet veriyor ve toplumsal gerginlik bir anda yükselmeye başlıyor. Temelde aynı şeyi zaten gayretle Gaziantep
saldırısından sonraki sokak olaylarında gördük.

Bir anda anki biri düğmeye basmışçasına gerek Gaziantep yerelinde, gerekse sosyal medyada birileri devreye girerek tamamıyla provokatif bir ortamın oluşmasına ve insanların birbirine karşı düşmanlık üretmesini sağlayacak bir atmosferin oluşmasını sağlamaya çalıştılar. Hemen devamında da cenaze törenleri oldu. Yine benzeri bir fotoğraf orada ortaya çıktı. O fotoğrafta da temel bir detay vardı. Yine bindirilmiş kıtalar ve provokasyon. Siyasilerin yapmış olduğu çağrılara baktığımız zaman “bizden olanlar hayatını kaybetti” dediler sanki öteki taraf kendilerinden değilmiş gibi. Böyle bir ayrımcılık tarzı darbe girişiminden sonraki süreçte de varlığını devam
ettiriyor.

Darbe aslında bu noktada başarılı olmasa bile, darbenin üretmiş olduğu hassasiyeti, ya da başka bir tarafıyla derinleştirmek gibi temel bir gayret var. Bu şu an birbiriyle bağlantılı gibi gözüküyor olmasa bile bir tarafıyla mutlaka ve mutlaka asimetrik bağlantıları olan yani bizdeki Hacivat ve Karagöz gibi birbirleriyle sürekli kavga ediyorlar ama baktığınızda hepsini oynatan aynı kuklacı. Burada başka bir irade, iradeler grubu
var ve doğrudan doğruya karşı karşıya kaldığımız bir istihbarat operasyonu. AMAÇ TÜRKİYE’Yİ İÇİNE KAPAMAK Hem Elazığ saldırısı, hem Gaziantep saldırısı, hem de bizim Cerablus’a karşı kuvvetli bir destek vererek ÖSO’nun yapmış olduğu operasyon sadece DAEŞ’e bir gönderme değil, aynı
zamanda YPG ve PKK’ya bir gönderme.

Zaten karşı tepki hemen geldi çünkü farkındalar onlar da. Türkiye’nin ortaya koyduğu her inisiyatif, varolmak
istedikleri, hedeflemiş oldukları alanlarla ilgili daralmalara sebebiyet verecek. Türkiye’nin böyle bir hamlesi; hele hele bir darbe girişiminde böyle hassasiyet yaşamış ve sürekli kendi içerisinde konsantrasyonu üretmeye çalışırken, FETÖ’cü yapılanmaya karşı operasyon yapmaya çalışırken. Hemen ardından başka bir terör kuşağı ortaya çıkmış ve kendi içine dönmesinin beklendiği bir ortamda Türkiye’nin tam tersi bir hamle yaparak böyle sistematik anlamda, kamu diplomasisi anlamında dünya jeopolitiğini etkileyecek tarzda böyle
bir operasyona kalkışması tabii hepsinin kimyasını bozdu.

Doğal olarak Türkiye içerisinde konsantrasyonun başka alanlara yönlenmesini sağlayacak eylemler üretmeye başlayacaklar ki bununla ilgili aslında darbe girişiminden sonra oluşan hassasiyeti değerlendirdiklerinin görmek gerekiyor. Zaten Güneydoğu’dan gelenler haberler de bu eksende. Özellikle Irak’taki gruplardave merkez telsizlerde bir hareketlilik olduğu ve Türkiye’ye doğru giriş yaptıkları, özellikle stratejik eylem peşinde oldukları kırsal ve kırsala yaslı alanlarda ikmal yollarını kontrol edecek tarzda eylem niyetinde oldukları, ki bu Dağlıca tarzı bir eylem. Çünkü Dağlıca’nın temel karakteri bir ikmal operasyonu sırasında karşı karşıya kalmış
olduğumuz bir pusu eylemidir. Patlayıcılarla beraber Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hem kendisine kaymakta olan tabana yapılan göndermeleri amaçlayan, onları tekrar kendi çatısı altına toplamayı amaçlayan hem de güç gösterisine dönüşen ve kaosu amaçlayan eylemler. Bir diğer tarafıyla da etnik kırılmayı amaçlayan, etnik
kaşıma üreten Elazığ ve Gaziantep saldırıları gibi hem doğrusal hem de asimetrik eylemler.

BU ÜSTÜ ÖRTÜLÜ BİR SAVAŞ 

Türkiye sadece bir terör kuşağının içerisinde değil, aslında bu bir üstü örtülü savaş. Bu üstü örtülü  savaşın bizim açımızdan temel bir gerçeği, biz aslında bir varlık-yokluk mücadelesi içerisindeyiz. Çünkü biz sadece bu terör örgütleriyle mücadele etmiyoruz. Asıl bunları yöneten, yönlendiren ve kullanan, onlara dair bir akıl üreten bunların alana ve zamana yayılı sıralı eylemler üreterek katlayıcı, çığ gibi büyüyen bir etki yaratmasını
sağlayan bir başka akılla, farklı farklı gözükseler bile organize hareket etmelerini sağlayan bir
başka yapı var; bizim aslında mücadele ettiğimiz taraf o taraf.

SÖZDE “HALKLARIN BİRLEŞİK DEVRİM HAREKETİ”NE DİKKAT

Eylem PKK’nın üzerine kalmış gibi gözükü-yor ama burada bir başka yapıya dikkat çekmemiz gerekiyor sanırım. Sözde “Halkların Birleşik Devrim Hareketi”. 12 Mart 2006’da Suriye’de ortaya çıkan işbirliklerinin neticesinde bir çatı yapılanma ortaya çıktı. Başrol oyuncusu PKK, altında 9 tane örgüt var. Bu 9 örgüt; 4 ana alana
ayırdılar Türkiye’yi, bu alanlardan bir tanesi de Karadeniz Bölgesi. Karadeniz Bölgesi’nde yapmış oldukları eylemlerin yoğunluğu diğer bölgelerden çok daha başka. 21 Temmuz’da Trabzon saldırısı,22 Temmuz’da Tunceli Hozat, 1 Ağustos’ta Ordu, 2 Ağustos’ta Tunceli Hozat. O bölgede PKK’ya
müzahir Marksist Leninist Parti etkili bir grup. Sanırım güvenlik kuvvetlerimiz yaptıkları çalışma sonrasında hangi örgütün yaptığını da ifade edeceklerdir diye düşünüyorum. 

25 Ağustos 2016 Habertürk TV