İNSAN VE TASAVVUF

Recep GARİP 12 Oca 2024

Recep GARİP
Tüm Yazıları
"Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir)". Ahzap 72.ayet

İnsanın yaratılış ve gönderilişi sırlarla doludur. Vahyin, evvelemirde dağlara verilmesinde dağlar, bu yükü taşıyamayacağını, unufak olacağını idrak ederek, affını istemiştir. İnsan ise zalim ve cahildir. Vahyi kabul etmiştir. Görünüşte insan, çok hassas, çok zayıf lakin bütün mevcudatın kendisinin hizmetine verildiğini de bilmektedir. Güç ve kudreti onun aklını ve bedenini dengede tutan ana unsurun ruhu olduğunu da bilmektedir. Ruhun ölümsüzlüğü tasavvufun yani manevi hayatın yani zikrin, tefekkürün kapılarını açar.

Tasavvufu tanımlama imkânından ziyade, yaşayarak anlatabileceğini öğrendik. İslam’la tanıştığımızdan bu yana tasavvuf bir terbiye ve iç olgunluğu olarak bilinir. İnsanın yaratılış sırrını idrak etmesi ve fıtrat üzere hayatını sürdürmesi için peygamberler ve vahiy gönderildi. Şiir de, sanat da, estetik de hayatla birlikte mevcuttur. Şiiri, tasavvuf ve aşkı tanımlayamazsınız. Şiir, insanın iç dünyasının dışa yansıması ve dilin zikri olarak ifade edilmiş olsa tasavvufun kapısını da açmış olursunuz. Tasavvuf, Kuran ve sünnet üzere hayatı tanzim etmektir. Peygamber (as)’ın yaşadığı gibi yaşama gayretidir. İslamın dışında bir durum söz konusu değildir. Vahyin çizdiği sınırları ihlal etmemektir. Âşıkların şahı-padişahı Yunus Emre Hazretleri hayatımızın formülünü bakınız ne güzel ifade etmişler:

“Senin aşkın beni benden alıptır,
Ne şirin dert bu; dermandan içeri.

Şeriat, tarikat yoldur varana,
Hakikat, marifet, andan içeri.

Süleyman kuşdilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içeri”.

Şikâyet yok, teslimiyet var. Her şeyin sahibine olan ünsiyetimizle hakka teslim olmak imanımızın bir gereğidir. Sabrın, bizi selamete çıkaracağından asla şüphe edemeyiz, etmemliyiz. Dilin kemiği yok ama kemikleri kırıp paramparça eder. Kendine yakıştırmadığın hiçbir sözü başkasına söyleme. Sana ve ailene, ana babana söylenmesini istemediğin hiçbir sözcüğü-kelimeyi sakın ola kullanma. Kullandığında gör ki sana da birileri çıkar ve kullanır. “Kendi nefsin için azru ettiğini, mümin kardeşlerin için de azru et. Aksi takdirde gerçek iman sahibi olamazsınız” buyruluyor. Yolumuz kuran yoludur, sünnet yoldur. Ehli Sünnet yolu, Ümmeti Muhammedin yoludur. Unutma ki seni senden de iyi gören, tanıyan Rabbül Alemindir. Gizlediklerini en iyi bilen odur. Kendine itiraf etmekten bile korktuklarını bilen Allah'tır (cc).

Tasavvuf, iki dünya mutluluğunu bir denge üzerinde götürme eylemidir. Bakara 200 ve 202.ayetlerde şöyle buyuruluyor: “İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur. Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir. Bilinçli yada bilinçsiz olarak kullandığımız her sözcük, her kelime duadır. Unutmayalım ki gün içerisinde neler söyleyip neler dökülüyor dilimizden, iki dudağımızın arasından? Hani derler ya evladım; “Kırk defa düşün bir defa konuş”. Ne güzel ifade edilmiş. Tefekkür etmenin yolu, dili tutmaktır. Sabrın keramete dönüşmesi diline sahip olmaktır. Her diline geleni söylememektir. Boş bulunup söylediğiniz her söz, gitmesi gereken yere gider ve asla geri döndüremezsiniz. Sözümüz özümüzün ifadesidir. Özümüzde olan ne varsa dilde, kalbimizde ne varsa gözde ve yüzde tezahür eder. 

Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, hemen (yarın) ölecekmiş gibi öte dünyaya çalışılması” emredilmiştir. Unutma, dünya geçici, ebedi âlem ise hakiki yurdumuzdur. Hakikat yurdunun nasıl olmasını istiyorsan dünyada ona göre yaşa, ona göre davran, ona göre yapman gerekeni yap. Ateşe ne kadar dayanabileceğini düşünüyorsan o kadar suç-günah işle. Ateşe dayanma gücü yoktur insanın. İbrahim (as), ateşe atıldığında “yakma ey ateş denildiği için o ateş yakmamış gül bahçesinde dönüşmüştü”. Unutma ki İbrahim (as)’ın teslimiyeti sonsuzdu. Allah'tan başka sığınacak kimse aramadı. Kimseyi kabul etmedi. O benim rabbimdir. O beni görüp gözetiyor dedi. O ne yaparsa başım gözüm üstüne diyerek teslimiyet gösterdi. Cibrili Emini geri gönderdi. Muhammed Ümmetine düşende böylesi bir teslimiyetle Hakka yürüme gayretidir. Biz buna Müslüman hayatı yani Tasavvuf hayatı diyoruz. Peygamberimiz (as) yolumuzu vahiyle aydınlatmıştır. Dünya denilen tarlayı doğru ekip, dosdoğru bakımını yapıp, suyunu eksiltmeden vermek suretiyle ürünü elde edip kaldırmak insana bırakılmıştır. İmanın ve İslamın şartları zaten yapılması gereken hususlardır. Üzerimizde bir borçtur. Borcumuzu ödememiz icap eder.  Geçici dünya heveslerine aldanmayasın. Gönüller kırmayasın. “Allah cc. hiçbir yer sığmaz mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor. Unutma ki kırdığın ve incittiğin gönül evi-köşkü Rabbimizin makamıdır. Dünya telaşı içerisinde kalpleri kırmanın, makam ve mevkiler için şahsiyeti incitmenin, nefsin gururuna kapılıp gitmenin, küsüp darılmanın bir anlamı yoktur. Bilmelisin ki olacak olan mutlaka olacaktır. Sana ayrılan mekân, ayrılan makam, ayrılan rızık senden gayrısına gitmez. Sen elbette ki kulluk görevini yapacak, gerekli olan yolları edebinle, ahlakınla, mümin duruşunla, şahsiyetinle vesilelere sarılacaksın. Nefsin peşinden koşmayacaksın. Bilesin ki nefis, insanın başını belaya sokar. En büyük düşman, insanın kendi nefsidir. Şeytana karşı “euzubillahimineşeytanirracim bismillahirrahmanirrahım” demen yeterlidir. Mümin insanın imanından, itikadından, amelinden, zikrinden, fikrinden korkar ve kaçar. Asıl düşman, insanın kendi içindeki benlik duygusudur. Benliğin nefsindir senin. Unutma ki onu terbiye etmeden, dosdoğru istikamet sahibi olamazsın. Dünya ahiret dengesinde dengeyi bozmadan tercihi ahiretten yana kullanma ferasetini kazanmalısın. Yediklerin, içtiklerin ve giydiklerin senindir. Yemedeklerin, içmediklerin ve giymediklerinin senin değildir. İkram ettiklerin yedirdiklerin, sağ elinin verdiğini sol elinin bilmediği senindir. "Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru" âmin. Üç aylarımız, recep ayımız mübarek olsun.