"Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim…" Bu yanlış bir giriş cümlesi. Çünkü vicdana seslenerek veya vicdan temelli bir arayışla bugün doğruya ulaşmamız mümkün değil.
“Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim…” Bu yanlış bir giriş cümlesi. Çünkü vicdana seslenerek veya vicdan temelli bir arayışla bugün doğruya ulaşmamız mümkün değil. Eğer vicdanı harekete geçirerek yol alabilecek olsak, hem PKK hainliğini, hem FETÖ küstahlığını çoktan hallederdik. Yine vicdan devreye girip işler yoluna koyulabilseydi, ne belediye otobüsündeki şortlu kıza saldırı meselesi, ne de Anıtkabir’e çocuk parkı komikliği böylesine istismar edilebilirdi.
Demek ki vicdanı kör, ihaneti dava yerine koymuş, masumları katletmekten zerre endişe etmeyen bir vahşilik söz konusu. Nefret ve vahşetin hâkim olduğu bir bedende vicdan olabilir mi? Yoksa saf saf şöyle devam edebilirdim; elimizi vicdanımıza koyalım ve söyleyelim, Ak Parti iktidarı sırasında, inandığı gibi yaşayamayan var mı?
Mini eteğini, şortunu, bikinisini giyemeyen… İçkisini içemeyen… Fuhuştan mahrum kalan! İnancının propagandasını yapamayan? Var mı? Rahatsızlık ne o zaman? Veya rahatsız olanlar kimler? Muhalefetin yerlerde süründüğü ve gerçekten muhalefete ihtiyaç duyduğumuz bir süreçte Ak Parti’ye sebebini bilmedikleri, adını koyamadıkları bir nefretle yaklaşan muhalif seçmene seslenmek istiyorum.
Ne istediğinizi biliyor musunuz? Ve istediğinizi iddia ettiğiniz şeyin yokluğuna beni nasıl ikna edersiniz? Goy goydan öteye geçmeyen “yolsuzluk” ve “diktatörlük” iddiaları “darbesever” olmak için yeterli değil. Demokrasi işliyor. Seçimlerde gösterin tepkinizi.
Anıtkabir’de oyun parkını sökerken özgürlük işareti yapan arkadaşın hali içimi acıttı. Yılmaz Özdil ve şürekâsının aynı anda Abdülhamid Han’a saldırması nasıl bir muhalefet ve dava adamlığıdır? Bu kadar mı cahilsiniz? 30 yıl önceki lise müktesebatıyla köşe yazarlığı yapmak, yapabiliyor olmak bu ülke için nasıl bir aczdir?
Siz 15 Temmuz’la beraber bu ülkenin nasıl bir badireden geçtiğini hala anlayamadınız mı? Geçenlerde 25 yaşındaki büyük oğlumla sohbet ediyoruz. “Baba” dedi ve ekledi; “Günahlarımızdan kurtulmak için büyük bir imkânla karşı karşıyayız. Şehit olmak için fırsatların doğduğu bir zaman yaşıyoruz. Eğer bu hainler tekrar kalkışırsa, bodoslama dalacağım bu sefer…”
Bu milletin hissiyatıdır. Yarın öbür gün Türkiye düşmanlarıyla aynı safa denk düştüğünüzde ağlamayın ve pişman olmayın diye ikaz ediyorum. Üç tane aptal provokasyon ile “Yenikapı Ruhu”na gölge düşüremezsiniz.
Onun için sadece vicdana seslenmek hafif kalacak, bazı gerçekleri “net” bir şekilde ifade edeyim istedim. Tankın üstüne yürümek, güvenli alanda tornavida ile vida sökmeye benzemez. Viski yudumlarken cahil cahil Osmanlı’ya sövmeye hiç benzemez.
Yaşadığımız ülke “Müslüman” bir ülkedir. Şehit Adnan Menderes’in dediği gibi, “Türkiye Müslümandır ve Müslüman kalacaktır!” Gidin bi kenarda ağaca güneşe tapın. Umursamayız. Ama cami duvarının kenarından geçerken eliniz ayağınız oynamasın. Çarpılırsınız. Diğer taraftan ikinci darbe geliyor ikazları için Binbaşı Dedebağ’ın haykırışını hatırlatmak istiyorum: “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe…”