Tam bu yazıya başlarken gözüme ilişen haber, "giriş" problemini çözüverdi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı “binalardaki her konut için otopark mecburiyeti getiren” bir düzenleme yapmış.

Bu bir örnek. Yeni ve sıcak bir örnek.

Aynı konularda, defalarca yapılan düzenlemeler ve getirilen mecburiyetler hakkında vatandaşın bakış açısını merak eden var mı acaba? Şöyle bir düşündüğüm zaman yapılan düzenlemeler ve getirilen mecburiyetler konusunda inandırıcılığı yok eden bir enflasyon yaşadığımızı söylemem gerekiyor.

Çözemiyoruz…

O kadar düzenliyoruz.

O kadar yasaklıyoruz.

Ama çözemiyoruz.

Emniyet şeritleri yol geçen hanı… Çakarlı- sirenli araçların haddi hesabı yok.

Sırf bu konuda gazetelere yansıyan düzenleme, yasaklama, ceza haberlerinin sayısını tahmin bile edemeyiz.

Peki son durum ne? En son hangi düzenleme yapıldı ve hangi yasak ve izinler getirildi ve dahi cari olan uygulama nedir?

Salla gitsin. Keyfin yerinde ve tahammüllü isen, efendi gibi kurallara uyar, emniyet şeridini ihlal edenlere söver sayarsın fakat trafikte iki- üç saati aşmışsan, beynin uyuşur/ yanar/ dalarsın emniyet şeridine, sana sövüp sayarlar… Düzen bu olunca, düzenleme kâr etmiyor.

Çok riskli bir cümle değil mi? Trafikte iki- üç saat İstanbul’un gerçeği… Ve birbiri ardına açıklanan metro/ kavşak/ tünel haberleri içimizde kırıntı kadar pozitif bir duyguya yol açmıyor. Neden? Çünkü zaten sıkışıklıktan kullanılamaz hale gelmiş bir güzergaha yapılan operasyon ancak duran trafiği, yavaş akan trafiğe çeviriyor. Sonra o güzergahtaki yapılaşmaya bakıyorsunuz; akıbetin aynı olacağını bildiğiniz için içiniz burkuluyor.

Sonra benden ve bütün sürücülerden sorumluluk ve kurallara riayet bekleniyor.

Eyvallah… Sorumlu davranalım, kurallara uyalım filan da, siz de artık yeni bir düzenleme ve yasaklama gerektirmeyecek bir ciddiyet ve ahlak içinde çözün işleri…

İmar mevzuatına yeni düzenleme…

Trafiğe yeni düzenleme…

Vergiye yeni düzenleme…

Affa yeni düzenleme…

Sağlıkta yeni düzenleme…

Eğitimde yeni düzenleme…

İyisi mi bir tane “Düzenleme Bakanlığı” ihdas edelim. Hiç olmazsa güncel düzenlemeler konusunda çalışmalar yapar, cep telefonları için aplikasyonlar hazırlatır, vatandaş da o an hangi konuda hangi kurallar geçerli bakar ve gereğini yerine getirir.

Arabanı satarken vergisi varsa ödüyorsun, cezası varsa yatırıyorsun, ki vatandaş buna temiz kağıdı diyor ama beş sene sonra bakıyorsun ki, altı sene öncesine ait bir ceza faizleri ile katlanarak gelirler idaresi başkanlığı tarafından e-devlette önce gözüne sokuluyor, sonra takip, tedbir, tahsilat… Yani bir pislik çıkıyor.

Hani telefonlara reklam SMS’i gelmeyecekti. Hani canı sıkılan kampanya için aramayacaktı?

Hani GSM şirketleri, TV platform şirketleri vatandaşı sömüremeyecekti?

Hani mevzuat bankaları değil, vatandaşı önceleyecekti?

Veya gerçekten işi inada bindiren birisi çıkıyor, uğradığı haksızlıkla ilgili dava açıyor, kazanıyor ve ondan sonra bir haber: “Fazladan ödediğiniz şu bedelleri almak için bu davayı emsal gösterip yok müracaat edin, yok hakem heyetine gidin…”

Eğer ortada bir haksızlık varsa ve bu yargı kararıyla hükme bağlanmışsa, neden bu haksızlığa uğramış herkes ayrıca uğraşmak zorunda kalıyor?

Bugün böyle…

Canımızdan bezdiren sıkıntıları da dile getireceğiz ki, belki çare bulan çıkar…

Çare bulunmazsa, en azından yazan ve okuyan ferahlık hisseder.

Züğürt tesellisi ama olsun.

Bu da bişey!