Adını Beyoğlu'nda küçük bir sokak olan Yeşilçam'dan alan Türk sineması Müslüman din adamlarının ve dindarların olumsuz rollerle yansıtıldığı filmlerle doludur.

Kendilerini “vatansever” gösterme konusunda mârifetli ve becerilerini her an geliştiren iki yüzlülerin, en öncelikli hedeflerinin başında bu ülke insanının mânevî değerleri, gelenekleri, âdetleri vardır. Bâzen ciddî bâzen mizâhî yollarla olsa da, her zaman bu değerleri ve âdetleri hedef alırlar. Toplumun saygı gösterdiği, fikrine saygı ve hürmet gösterdiği kişilerin kimlik kalıplarını çıkararak onları itham etmek en yaygın yöntemlerindendir. Kimi zaman gazetelerde uydurma bir haberle, kimi zaman bir tiyatro oyununda, kimi zaman, kimi zamanda bir şarkının sözlerinde bir filmde bu ithâmın örneklerini görmek muhtemeldir. Bu ihtimâl o kadar yüksektir ki, kamuoyu buna alışmış ve tepki gösteremez hâle gelmiş ve getirilmiştir.

Adını Beyoğlu’nda küçük bir sokak olan Yeşilçam’dan alan Türk sineması Müslüman din adamlarının ve dindarların olumsuz rollerle yansıtıldığı filmlerle doludur. Yaptıkları şeye “Türk sineması” demeleri de, Türk olmaktan gurur duydukları için değildir. Zâten bâzıları “Türkiye sineması” diye dünyâda karşılığı olmayan bir tanımlama şekli kullanmayı tercih etmektedir. Yâni Fransa sineması, İngiltere sineması, Almanya sineması, İtalya sineması yoktur. Ama nedense onlar “Türkiye sineması” tâbirini kullanmakta kindar bir ısrar göstermektedir.

Töre düşmanlığı

Türk sineması ve televizyonunda Türk târihi, “Tarkan” gibi hayâl ürünü hikâyeden başka hiçbir dayanağı olmayan ve Türk-İslâm değerlerini yansıtmayan filmlerle küçük düşürülürken, halkın yaşam şeklinin toplu adı olan töre de bu muameleden payını almıştır. Türkiye’deki kültürel iktidârın tüm erklerini elinde bulunduran “vatansever görünümlüler”, töreyi âdeta bir cinâyet, gasp, yargısız infaz ve kadına şiddeti haklı gösterme mekanizması olarak yansıtmayı maalesef başarmışlardır. Bu tâlihsiz başarı sebebiyle, Türklerin İslâm’ı benimsemesi en temel sebebi töre, âdeta kültürdeki tüm olumsuzlukların toplu adı hâline getirilmiştir. Bu durum, bu topraklar üzerindeki hâkim hayat anlayışını, adâletsizliğe karşı çıkmayan, haklının değil güçlünün yanında olmayı tercih eden, kişisel çıkarlarını toplumun çıkarlarından üstün tutan, düşene bir tekme de kendi vuran, maddî refah uğruna gözü kör olmuş, vatanına ve namusuna kastedene baş kaldıramayan, gelene ağam gidene paşam diyen, rüzgâra göre yelken açan, kişiliksiz ve omurgasız bireylerin hegemonyasına teslim etmiştir.

Töre konulu filmler

Adından başka pek bir Türk tarafı olmayan Yeşilçam Sineması’nda “töre konulu filmler” diye sınıflandırılacak kadar çok sayıda film bulunmaktadır. Başrollerinde sinema seyircisinin teveccüh gösterdiği ve Türk sinemasının önde gelen aktör ve aktrislerinin oynadığı bu filmlerin bâzıları şöyledir:

Sultan Gelin (1973), Dilâ Hanım (1978), Töre (1978) Kibar Feyzo (1978), Davaro (1981), Şaşkın Ördek (1983), Keriz (1985), Berdel (1990), Mutluluk (2007), Hayat Devam Ediyor (2011),

Bu filmlerin en büyük ortak özelliği, toplumsal hayâttaki çarpık ve adâletsiz düzenin töreye mâl edilmesi ve bütün sorunlarının kaynağı olarak töre adı altında gelenek ve âdetlerin gösterilmesidir. Kimisi trajedi, kimisi komedi türünde olan bu filmlerde seyirci, kendi hayâtından da kesitlerle karşı karşıya bırakılarak, töre karşıtı bir söyleme mâruz bırakılmaktadır.

Türkülerdeki töre

Ahmet Hamdi Tanpınar, “Biz Türkler, felsefeyi türkülerle yaparız” demiştir. Yahya Kemâl Beyatlı da Türk edebiyatında roman türünün neden olmadığı sorulduğunda, “Türküler bizim romanlarımızdır” cevâbını vermiştir. Zâten “türkü” kelimesi, “Türke özgü, Türke has” anlamına gelen “Türkî” kelimesinden gelmektedir. Türk kültüründe bu kadar önemli yeri olan türküler de, “vatansever görünümlüler”in elinden kurtulamamıştır.

Türk müzik târihinde önemli bir yeri olan ve “Anadolu Rock” diye anılan müzik türünün önde gelen isimlerinden olan Cem Karaca’nın “Töre” isimli şarkısının sözleri bu kavramın nasıl itibarsızlaştırıldığının bir örneğidir:

Al kanlara boyalıyım
Yüreğimden yaralıyım
Yazan ben değilim ama
Törelerin kurbânıyım
Bala bu ne biçim yazı

Oy töre töre göz göre göre
Kıydılar beni doymadan yâre
Babamı vuranı vurmak
Kanını yerde komamak
Bir tabanca kanlı gömlek
İntikam diye büyümek
Bala bu ne biçim yazı

Oy töre töre ille de töre
Bir cana kıymak göz göre göre
Öldürmek işin yarısı
Yarısı ölümü beklemek
Sıçrayıp gece yarısı
Ölüp ölüp de dirilmek
Bala bu ne biçim yazı

Benzer şekilde, İbrahim Tatlıses’in yanında Mustafa Uğur, Arif Çelik gibi Halk Müziği (!) sanatçıları tarafından seslendirilen ve Sıla (ATV 2006-2008) adlı televizyon dizisinde kullanılan “Ölmem mi” veya “Beni taşlara vurun” adlarıyla bilinen türkünün sözleri şöyledir:

Bugün için mi verdin bu bedeni?
Bu vicdan mı, insanlık mı, töre mi?
Ne zâlım âdetimiz varmış Yarabbi!
Miras kavlettiler bana yengemi.

Ölmem mi beni taşlara vurun.
Tabuta kanım sürün.
Aynı tabut içinde
Kardeşime götürün.

Fark eder mi ha yengem ha bacım!
Yatağında nasıl yatam kardeşim
Ben gibi bahtı karalı var mıdır?
Töreymiş yengemi alacakmışım.

İşlerine gelmeyince her diziyi oyuncusunda senaristine, yayınlandığı kanalda repliklerine kadar eleştiren ve bu dizilere “şiddete özendiriyor”, “âile yapımızı bozuyor”, “çocuklara kötü örnek oluyor” gibi yorumlarla cephe alanlar, futbol maçlarında tezâhürat melodisi olacak kadar halkın içine giren bir türkülerle ilgili tek bir söz etmemekte, tek bir kelime yazmamaktadır.

Törenin Türk-İslâm yapısının taşıyıcı direği olduğunu çok iyi bilen “vatansever görünümlüler”, bu direğin zayıflatıp devletin çökmesi için, ağacı kemiren kurt gibi, toplumu içten içe çürütmeye çalışmaktadırlar. Toplumun sosyal ve bireysel anlamda tutamak ve dayanak noktası bulmaması için bunların hepsini silmeye ant içmiş bir riyâkarlar, töreye saldırarak “köylü” deyip hakir gördükleri insanları arkalarından vurmaktadır.