19 yılın sonunda dahi bireyi devletin önüne alan, demokrasiyi sadece söylem bazında değil icraatta da gerçekleştiren AK Parti'nin bana göre uzun yıllar iktidar kalmasının sebebi kapsayıcılığını her dönemde güncellemesi.

Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’nı öyle böyle değil, çok beğendim.

Bu planı siyasal otoritenin son zamanlarda açıklamış olduğu en ilerici, en demokrat, en özgürlükçü bir paket olarak yorumlayabilirim.

İçeriğine gelmeden önce çok net bir şekilde ifade edebilirim ki toplumun tüm kesimlerinin önerileri dinlenmiş, kaleme alınmış ve kimsenin itiraz edemeyeceği türden bir metin hazırlanmış.

19 yılın sonunda dahi bireyi devletin önüne alan, demokrasiyi sadece söylem bazında değil icraatta da gerçekleştiren AK Parti’nin bana göre uzun yıllar iktidar kalmasının sebebi kapsayıcılığını her dönemde güncellemesi.

Takdir edersiniz ki bu kolay bir iş değil.

Her ne kadar eylem planının ismi İnsan Hakları olduğundan hukuki düzenlemeler içerse de metnin baştan savma olmadığı, hoşgörünün kamu otoritesi tarafından Demokles’in kılıcından daha değerli olduğu ve “önce insan” dendiği ilk bakışta dahi anlaşılıyor.

Her fırsatta iktidar tarafından gelen her şeye karşı olan muhalefetin bu eylem planına tek bir itirazının olacağını düşünmüyorum.

Düşünmek istemiyorum.

Eğer olursa, böyle demokrat ve reformist bir paketin yanında tutumlarının anti-özgürlükçü kalacağını söyleyebilirim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayanlar, baskıcı olduğunu iddia edenler şu metni okuyup farklı kesimlerin taleplerinin dikkate alınmadığını söyleyebilirler mi?

Hiç zannetmiyorum, bu çok adaletsiz bir yaklaşım olur.

Çünkü ifade özgürlüğünün kapsamı genişletilen bir metin var ortada.

Kamunun gücünü sınırlayan ve bireyleri rekabet ortamında adil bir mücadeleye teşvik eden bir metin…

Kadına karşı şiddete verilecek cezalarda yenilikler içeren, nefret suçlarına karşı gereken cezaların verileceğini vaat eden bu metin tüm farklılıklarımızla birlikte yaşatmayı amaçlıyor.

Çoğulcu bir toplumun en önemli önceliği zaten farklılıklara saygı duyan ve bir hayat tarzının diğer hayat tarzını bastırmaması değil mi?

Türkiye heterojen bir ülke, hepimiz farklılarımızla bu ülkenin değerini oluşturuyoruz, düşüncelerimiz farklı olabilir ama uyum içerisinde yaşamamız bir zorunluluk.

Ben bu metinde bunu görüyorum.

Ve inanın bunu yapmak kolay değil, dünyanın en özgürlükçü insanını da getirseniz ancak böyle bir metin çıkardı.

Elbette eksiklikler olabilir, elbette hayata geçip geçmeyeceği hususunda şüphelerimiz olabilir ama ben devletin zirvesi tarafından açıklanan bu metni son zamanlarda insanların birbirine saygıyı yitirdiği bir ortamda çok kıymetli buldum ve geleceğe dair umudum arttı.

Üzerine daha çok yazıp çizecek, detaylarına ineceğiz.

Özgür cumartesi

Uzun bir aradan sonra olması gerektiği gibi hayat normale dönmeye başladı.

Evlerine hapsedilen ve özgürlükleri askıya alınan insanlar sokağa çıkıp azıcık temiz hava almanın mutluluğunu yaşadılar.

Ne garip oldu dünya, buna bile şükreder olduk.

Diyeceğim o ki, bunu baltalamaya çalışanları medyada ya da bazı bürokratların açıklamalarında görmüyor değilim.

Bazı yazarların kafe ve restoran sahibi esnafları neredeyse virüsün ana sorumlusu ilan etmediği kaldı.

Sanki virüsü mutfaklarında ürettiler!

İnsanlara bir de akıl veriyorlar… Kafeler tıklım tıklım doluymuş da, herkes umrumda mı dünya havasındaymış.

Bunu söyleyen beyefendinin basın kartı var, özgürce sokakta dolaşabiliyor, çok değil bir yıl önce Luppo’cu diye aşağılanan insanların yakasından azıcık düşseniz mi artık?

Hem esnafı hem de iki sohbete muhtaç bu sıradan insanları daha fazla çıldırtmayın.