Tiyatro insana insanla insanca anlatma sanatıdır derler. Doğrudur. Bize gelişi biraz geç olsa da tiyatronun farklı mesajların topluma yayılması için önemli bir araç olduğu gerçeğini değiştirmez.
Namık Kemal, farklı alanlarda eser veren fikir ve edebiyat adamıyken en çok Vatan yahut Silistre oyunuyla akıllarda kalır. Vatan sevgisini konu alan bu oyun Osmanlı’nın son döneminde İstanbul ve Selanik’te sergilenmiş. Kapalı gişe oynamış. Basit bir oyun olduğu söylenir ama vatan düşüncesinin mayalanmasında önemli yer tutar. Sanat sanat için mi yoksa toplum için mi diye tartışıp durmayalım. Namık Kemal cevabını epey önceden vermiş. Tiyatronun Türkiye’deki gelişimi sonraları devlet eliyle olmuş. Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları başta olmak üzere sahnelerdeki temsilleri dönemlerinin siyasi ve içtimai ikliminden ayrı değerlendirmek mümkün değil. Batıcılık düşüncesi revaçta olduğu dönemlerde yerli değerlere hakaret etmenin, tek parti döneminde yine devlet politikalarının dikte edildiği bir hal almış. Tiyatrocularımızın çoğunun formatlandığı zamanlardan söz ediyoruz. Evrensel dendiği zaman genelde bir dünya görüşünün etrafına kümelenen sanatçı taifesi aklımıza geliyor. Şekspir ve diğerleri bile teatral anlamda hak ettikleri yansımaları görmemiştir bu topraklarda. Brecht ekolünün yanlış bir yansıması olarak topluma tepeden bakan bir zümre türemiştir. Tiyatro aşkları olsa da diziler ve reklamlar ana gelir kalemleridir. Tiyatro kelimenin tam anlamıyla tiyatroya dönüşmüştür. Sanat için sanat mı dediniz? Tiyatro için tiyatro diyorum bayım. Eğer oyuncuysanız kayıtsız şartsız şekilde halktan daha üstünsünüzdür. Sadece tiyatrocularla takılıyorsanız bu düşünce size bir süre sonra normal gelmeye başlar. İşte bunun için diyorum sanat sanat için değildir diye…
Tiyatro sahnesi gibi bir yere çıkarak bir belediyenin tiyatro temel atma törenine katılan bir tiyatro oyuncusu şunları söylüyor: "Bildiğiniz gibi, Osmanlı Viyana'yı iki defa top atışına tutmuştur. Kale komutanı kralına şu haberi gönderir; 'Osmanlı'nın yoğun top atışı altındayım ama yine de halkınızı haftada 2 gün de olsa tiyatroya götürebiliyorum.' der. İyi ki Viyana'yı almamışız diyorum ben de."
Namık Kemal bu ifadeleri görse eminim üzülürdü. En çok aşılamaya çalıştığı vatan düşüncesinin bir tiyatrocu eliyle tahrip edilmesi gücüne giderdi eminim. Daha geçen hafta sonu çocuklarıyla tiyatroya gitmiş bir baba olarak kendilerine azalan ilgiyi vatana nefret kusarak telafi etmeye çalışan tiyatroculardan rahatsızım.
Çözelim: Viyana’yı iyi ki almamışız çünkü tiyatroları yıkarmışız. Tersinden okuyalım: Vatan tiyatro oynatılabilen bir sahnedir. Biraz daha açarsak: Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin.
Gerçi bu da anlaşılabilir durum. Ne diyordu Shakespeare: “Hiçbir şey dikkat çekme arzusu kadar sıradan değildir.”
Azalan alkışlarınızı çoğaltmanın yolu nefesiniz tıkanırcasına hakaretlerde bulunmak değildir. Temelinde nefret olan hiçbir binadan güzellik yeşermeyeceğini görecek kadar da uzun yaşamış olmalısınız.
Tiyatro sahnede güzeldir ve korkarım sahnede söyleyecek sözünüz kalmamış bayım!