Cem Sancar, üniversite yıllarında Vatan Yahut Ben kitabıyla tanıdığım bir yazar. Aktüel dergisi için hazırladığı yazılardan oluşan kitabı 90'lı yıllarda Türkiye'nin içinde bulunduğu maskeli baloyu en iyi tarif eden kitaplardan biridir.
Sadece bir krala değil tüm krallara çıplak olduğunu söyleyen cesur yazılardan oluşur. Kontr-gerilla kılıklı mafyalara da otellerde daha hızlı yozlaşmanın yollarını arayan sınıf atlama hevesindeki kesimlere de, siyaseti oyuncak olarak görüp steril devrimcilik oynayanlara da gerekli itirazlarını en üst perdeden sunar. Bunu yaparken gündelik olana hapsolmaz ama gündelik olanın fotoğrafını çekmekten de geri kalmaz. Mezunu olduğu Marksist okulun eleştirel talebesi olarak yerli bir damar taşır ve ideolojinin şaşı eden gözlüğünü takmaktan dikkatle kaçınır, imtina eder. Yazılarını okumak diyebilirim ki gereksiz kişilerle geçireceğim uzun yıllara yayılacak gereksiz tecrübelerden beni korumuştur. Ne var ki ana akım gazetecilik serüveni Cem Sancar’in yazılarını dinleyecek tahammülden uzak kaldı. Kendisiyle tanışmam da gündelik olandan daha uzun soluklu koşulara yani romanlara zaman ayırma sürecinde oldu. Meftunu olduğu sokakların üzerine battaniye örten bu müşfik yönü, onun yazarlık serüveninin tekamül safhalarından birini oluşturuyordu. Şehrin tam göbeğinde Asmalımescit’te herkesin eğlenceyi aradığı yerde başka arayışların peşindeydi. İndiragandi ve Asmalımescit’te Cinayet, bu zorlu coğrafyanın çalkantılarını yansıtan iki güzel eserdir. Türkiye’nin sancılarını biraz erken çekmek gibi bir kusuru (!) vardır Sancar’ın.
Yazısının gücü hangi ortamda olursa olsun gördüklerini, edindiği tecrübeleri sokağın sahiciliğiyle test etmesidir. Bu test ortamı göz kamaştıran ortamların cazibesine kapılmaktan da, komplekse düşmekten de, hokkabazlara teslim olmaktan da ırak tutar. İnsan olarak hepimizin eksik yönleri vardır ve Sabah gazetesindeki köşe başlığı olarak Arızadayız’ı seçerek bunu ayan beyan ortaya koyar. Talip olduğu bir şeyh postu değil bir derviş keşkülüdür.
Kopernik Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı “Her İnsan Bir Ayet”, öz itibariyle “Vatan Yahut Ben”den çok uzakta değil. Ancak bazı farklılıklar içeriyor. Sancar, gazeteci kimliğiyle girdiği yüksek sosyete ortamlar yerine derviş kisvesiyle sokaklarda arzı endam ediyor. Vatan Yahut Ben’in başrol oyuncularına sokağı ve içinde barındırdığı huzuru tarif ediyor. Bunu uzun yıllara sığdırdığı tecrübelerle yapıyor ve “kral çıplak” demek yerine “hepiniz kralsınız” diyor. Güç sahiplerine değil, güçsüzlüğünü idrak edenlere iletiyor bu mesajı.
Yazılarındaki Türkçe lezzeti, güzel yemekleri çıkarmanıza kolaylaştıracak tarif kitabına benziyor. Sizi meftun olduğu kelimelerle tanıştırırken onlara taze anlamlar yükleyip koflaşan cesetlerine ruh üflüyor.
Cem Sancar’ın edebi nesebini Namık Kemal ve Attila İlhan’a dayandırmak yanlış olmaz. Vatan Yahut Ben’in gönderme yaptığı Vatan Yahut Silistre buna bir gönderme midir? Kemal ve İlhan gibi güncelin içinde kalıyor ama kurucu diliyle onları yarınlara taşıyacak estetikle sırlıyor. Sancar hakkında yazılacak çok şey olsa da onun “ayet”lerden biri olduğunu söylemekle iktifa edelim.