Gelenlerin ne kadarının göçmen, ne kadarının sığınmacı ve ne kadarının da mülteci olduğu, özellikle hukuki bakımdan, önem arz etmektedir.
Güzide ülkemizdeki son dönemde en sert tartışmalardan biri de göçmenler üzerine olandır. Tabiî ki, başlıkta verdiğim ayrımlar önemlidir. Gelenlerin ne kadarının göçmen, ne kadarının sığınmacı ve ne kadarının da mülteci olduğu, özellikle hukuki bakımdan, önem arz etmektedir. Bu, genel tabirle, göçmen olarak tanımladığımız insanlar arasında tepki çekenler, özellikle Suriye kökenliler ve Afganlardır. Bu tepkiler halkın farklı kesimlerinden gelmekteyken, tepkilere tepki gösteren azınlık da genel olarak iktidar taraftarı gazeteci ve siyasetçi takımının içinden çıkmaktadır. Doğal olarak muhalif siyasetçiler halktaki geniş tabanlı tepkileri seslendirerek kendilerine siyasi alan açmak istemektedirler. Bugün genel olarak dünyadaki uluslararası göç meselesini tanımlamak ve bunun sebeplerini ele almak istiyorum. Daha sonra, takip eden yazılarda, iktisat ve sosyoloji bilimlerinin olaya bakış açısını inceleyeceğim.
ULUSLARARASI GÖÇ: TANIMLAR VE KAVRAMLAR
Göç, en genel tabirle, insanların bir yerden başka bir yere kalıcı veya geçici olarak yeni bir ülkeye yerleşmek amacıyla gerçekleştirdikleri harekettir. Bu insan hareketi sıklıkla uzun mesafeleri kat etmekte ve bir ülkeden başka ülkeye doğru gerçekleşmektedir. Bununla birlikte, eğer insanların yer değiştirmesi aynı ülke içinde gerçekleşiyorsa buna iç göç denmektedir. Bu anlamda uluslararası göç farklı ülkeler arasındaki göç hareketlerine verilen addır. Göç veren ülke kaynak ülke, göç edilen ülke de hedef ülke olarak adlandırılır. Genel anlamda göç kaynak ve hedef ülkelerdeki beşeri sermaye düzeyine, yaşam standartlarına, iş ve eğitim imkânlarına ve göç mevzuatına bağlı olarak şekillenir.
Uluslararası insan hareketlerine özne olan insanlar genelde üç kategoriye ayrılır: Göçmenler, sığınmacılar ve mül teciler. Göçmenler kendilerine daha iyi iş ve eğitim olanakları, daha yüksek ücret, bir üst seviyede yaşam standardı elde edebilmek amacıyla kaynak ve hedef ülkelerin yasal mevzuatı çerçevesinde kaynak ülkeden hedef ülkeye gönüllü olarak göç eden insanlara verilen addır. Genelde bu insan hareketleri uluslarararası iktisat ve emek iktisadının çalışma konusuna girer. Zaten iktisatta uluslararası emek hareketleri bu bağlamda ele alınıp tahlil edilir. Öte yanda sığınmacılar, ülke içinde yüksek suç oranları, iç savaş, salgın hastalık, doğal afet veya siyasi baskıyla zorunlu ve geçici olarak kaynak ülkeden kaçarak hedef ülkeye sığınan insanlara verilen addır. Burada göçün sebepleri, dolaylı yoldan iktisadi etkenlerle ilişkili olmakla birlikte, esas sebepler siyasi ve toplumsaldır. Mülteciler ise büyük oranda kaynak ülkeden siyasi sebeplerle ayrılıp kalıcı olarak hedef ülkeye yerleşmek isteyen insanlara verilen addır. Burada iltica eylemi için hedef ülkenin mevzuatı önem kazanmaktadır. Her ülke kendi kabul edebileceği mültecilerle ilgili belli kurallar geliştirmiştir. Genel olarak mülteciler sığınmacılar arasından çıkar, bu yüzden mülteci hareketlerinin sebebi genelde siyasi ve toplumsal etkenlerdir. Ancak bir sığınmacının mülteci statüsü kazanması daha çok hukuki bir meseledir. İltica eyleminde nihai amaç hedef ülkenin vatandaşlığına geçebilmektedir.
Bu kategorileri birer örnekle açıklayalım. Ben bir Türk iktisat profesörü olarak daha yüksek ücret elde etmek ve kızım için daha iyi bir eğitim imkânına kavuşmak için örneğin İngiltere’de bir üniversiteye başvurur ve kabul alırsam Türk vatandaşı bir göçmen olarak kaynak ülke Türkiye’den hedef ülke İngiltere’ye göç ederim. Tabiî ki, bunun için, her iki ülkenin yasal mevzuatına uygun olarak İngiltere’den bir çalışma izni almam gerekir. Öte yandan Suriye’deki iç savaş ve Afganistan’daki rejim değişikliği nedeniyle ülkeye gelenler bu anlamda sığınmacı statüsündedirler. Eğer Kuzey Kore’den bir sığınmacı Komünist rejimden kaçıp kalıcı olarak Güney Kore’ye yerleşirse ve Güney Kore de ona mülteci sıfatı ve oturma izni verirse bu sığınmacı mülteci olarak kabul edilir.
SIĞINMACI VE MÜLTECİ POLİTİKALARI VE İKTİSADİ ETKİLERİ
Ülkemizde sığınmacı ve mülteci statüsü hakkında yeterli mevzuat bulunmamaktadır. Bunlarla ilgilenecek olan bir devlet kurumu da tam olarak teşekkül etmemiştir. Amiyane tabirle Türkiye olarak ofsayda düşmüş, bebeği kucağımızda bulmuşuzdur. Ne kadar sığınmacı vardır, bunların ne kadarı mülteci statüsü elde etmiştir, söylenenler birbirini tekzip etmektedir. Bir konuda yeterli ve açık bilgi kamuoyunda bulunmuyorsa, o takdirde, insanlar arasında dedikodular başlar. Atasözünde dediği gibi: “Şûyuu vukuundan beterdir!”, yani “Söylentisi gerçekleşmesinden beterdir!”. İnsanlar arasında sığınmacılar hakkında gerçek olup olmadığı bilinmeyen söylentiler yayılır, bu da – olumsuz iktisadi ve toplumsal şartlarla beraber- toplumsal tepkilere zemin oluşturur. Gelen sığınmacılara ne verildiği, ne taahhüt edildiği, bunların geçici barınma ve yaşam alanlarının neresi olduğu belirsiz olunca bu söylentiler ve tepkiler de artar.
Medeni bir ülkenin ve bütün kurumlarıyla çalışan ciddi bir devletin uluslararası emek hareketlerine karşı kendi milli çıkarları doğrultusunda mevzuat geliştirmesi ve politika oluşturması gerekmektedir. Göçmenler meselesi doğrudan emek piyasasını ilgilendirdiği için ülkenin kısa, orta ve uzun vadede kalkınma planlarına bağlı olarak ihtiyaç duyduğu ve kabul edebileceği emek profilinin belirlenmesi gerekir. Hedef ülkeye gelen göçmenlerin iktisadi olduğu kadar milli birlik ve toplumsal huzur açısından da ele alınması, gelen göçmenlerin topluma entegre edilmesi, gettolaşmanın önüne geçilmesi de siyasi otoritenin önünde önemli bir problemdir.
İktisadi açıdan göç hareketlerinin hedef ülkeler açısından üç önemli soruna temel teşkil ettiğini söyleyebiliriz: Gelen göçmen veya sığınmacılar emek piyasasında bir arz fazlasına neden olurlar. Bu da genel ücret seviyesinin düşmesine yol açar. Çünkü göçmenler, büyük ihtimalle, daha ucuza çalışmaya razı olacaklardır. Bu durumda bir avuç işveren yarar sağlarken, ülke vatandaşlarından geniş çalışan kitleleri ve hâl-i hazırda işsizler zarar görecektir. İkincisi, eğer göçmenlerin ülkeye dengeli ve kontrollü dağıtımı yapılmazsa, bu durum, konut piyasasını da olumsuz etkiler. Kiralar ve konut fiyatları yükselir. Bundan göçmenlerden çok hedef ülkenin vatandaşları olumsuz etkilenirken, bir avuç ev sahibinin kira gelirleri artar. Üçüncüsü de, ülkeye gelen göçmenlerin işgücü kalitesinin ülkenin üretim kalitesini de etkilemesidir. Örneğin doğru düzgün meslek sahibi olmayan göçmenlerin doluştuğu hedef ülkelerde, üretimde düşük katma değerli ve ucuz işgücü kullanan sektörlerin kârları ve payı artarken, yüksek katma değerli ve nitelikli işgücü kullanan sektörlerin kârları ve payı azalır. Bu da, uzun dönemde, ülkenin uluslararası rekabet gücünün düşmesine ve halkın bütün kesimleriyle birlikte nispî fakirleşmesine yol açar.
İşin iktisadi boyutlarını – beyin göçü konusunu da dâhil ederek – sonraki yazılarımda ele alacağım. Hayırlı Cumalar…