Batı dünyasını Rusya korkusu sardı.

Joe Biden başkanlığındaki yeni ABD yönetiminin en önemli planlarından birisi Transatlantik İttifakı yeniden dizayn etmekti.

ABD, bunu ittifak üyelerini Rusya tehdidiyle yapma yoluna gitti.

Ukrayna’yı kışkırta kışkırta Rusya’nın bu ülkeye saldırmasını sağladı.

ABD, bu planında görece başarılı oldu.

Batı dünyasını Rusya korkusu sardı.

İttifak üyeleri savunma bütçelerinde devasa artışlara gitmeye başladı.

NATO etrafında görece bir kenetlenme sağlandı.

Ancak bu plan ABD’nin hesap etmediği ciddi kırılmalara, yarılmalara da neden oldu.

Yaşananlar, pandemi süreciyle birlikte ciddi bir kırılmaya yol açan ekonomik kriz endişelerini ve ABD’nin dünyayı sopa ve korkuyla hizaya getirme çabalarının yarattığı güvensizliği had safhaya çıkardı.

Kısa vadede NATO etrafından konsolide olmuş gibi görünen Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunun orta ve uzun vadede kendi aralarında ve komşuları ülkelerle ikili, üçlü daha lokal ittifaklara yönelmesi güçlü olasılık.

Bugün için Ukrayna’yı Rusya’nın pençesine atan ABD’nin, yarın kendi emelleri için daha büyük bir savaş çıkarmak için Polonya, Macaristan gibi NATO ülkelerini Rusya’yla kapıştırmayacağının hiçbir garantisi yok.

Ve NATO üyelerinin büyük bölümü, ABD’nin kışkırtmasıyla Rusya ile savaşa giren bir ülke için Moskova ile kapışmayı tercih etmeyecektir.

Böyle bir savaşın, binlerce kilometre öteden müdahil olacak ABD’den çok daha fazla Avrupa ülkelerine zarar vereceği açıktır.

Tüm bu sebeplerden dolayı Rusya-Ukrayna savaşının sona ermesinin hemen akabinde Avrupa Birliği’nin kendi ordusunu kurma yönündeki çabaların hızlanması olasıdır.

Ancak gerek ABD’nin NATO’ya alternatif bir oluşuma fırsat vermek istememesi gerekse de Avrupa’da tüm ülkeleri böyle bir karar etrafında buluşturacak güçlü bir liderliğin bulunmayışı nedeniyle bu çabalardan sonuç alınması zayıf görünüyor.

ABD’nin Trump döneminde olduğu gibi yeniden içe dönmeye başlaması halinde bu olasılığın hayata geçme ihtimali güçlenebilir.

Ancak belirttiğimiz gibi yakın vadede bu zayıf ihtimal.

Buna karşın bölgesel ittifak arayışlarının hızlanacağı kesin.

Yeni ABD yönetiminin yeni yönelimlerinin yarattığı kırılma ve yarılmalar sadece Avrupa için söz konusu değil.

Benzer bir durum Ortadoğu için de söz konusu.

Biden yönetimi ile birlikte İran ile başlayan nükleer müzakereler, Tel Aviv ile Washington’un arasını fena halde açmış durumda.

Körfez ülkelerinin büyük çoğunluğunun da benzer sebeplerle ABD ile araları açık.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, Ortadoğu politikalarını İran eksenine sokmaya çalışan ABD’nin, Rusya ile ilişkilerini kesmeleri yönündeki taleplere açık bir şekilde rest çekti.

Bu hafta başında beş ülkenin dışişleri bakanları Necef’te İsrail ev sahipliğinde İran’a karşı bir araya geldi.

Toplantılara katılan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, söz konusu ülkeleri, ülkesinin İran yaklaşımları konusunda ikna etmeye çalıştıysa da başta İsrail olmak üzere hiçbir ülke buna onay vermedi.

ABD ile bu ülkeler arasındaki güvensizlik öylesine derinleşmiş durumda ki, Washington’un İran yaklaşıklarına en sert tepkiyi gösteren İsrail ile Suudi Arabistan’da son bir hafta içinde meydana gelen terör olaylarını ABD ile ilişkilendiren çok sayıda analiz söz konusu.

Hafta sonu Formula 1 yarışlarına ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın Cide kentinde söz konusu yarışların hemen öncesinde petrol tesislerine yönelik düzenlenen saldırıyı her ne kadar Yemen’deki İran destekli Husiler üstlendiyse de bu saldırının ABD’nin, Rusya ile ilişkilerini kesmeyeceğini ilan eden Riyad yönetimini cezalandırma amacı güttüğünü dile getirenlerin sayısı az değil.

Aynı şekilde İran ile nükleer müzakerelere çok sert şekilde karşı çıkan İsrail’de son bir hafta içinde yaşanan üçüncü DEAŞ saldırı da benzer şekilde Washington’un Tel Aviv’i terör örgütü DEAŞ ile hizaya getirme çabası olarak yorumlanıyor.

Dikkat edilecek olursa gerek ABD’nin yeni yaklaşımlarına tepki gösteren Ortadoğu ve Körfez ülkeleriyle, yine bu ülkeye karşı güvensizliğin hızla arttığı Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğu Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek için büyük bir gayret içindeler.

Kuşkusuz Türkiye de aynı şekilde söz konusu ülkelerle ilişkilerini geliştirme çabasında.

Bunun en önemli nedeni ABD’nin bu yaklaşımlarına karşı tüm ülkelerin kendilerini yeniden konumlandırma çabalarında Türkiye’nin bir kavşak noktasında bulunması ve de kilit bir role sahip olması.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin yeni dış politikasını Ortadoğu ve Körfez ülkeleriyle sorunları gidererek daha yakın bir iş birliği ve Avrupa ile Rusya arasında bir denge politikası gütmek olarak tarif etmek mümkün.

Dikkat edilecek olursa ABD ile Rusya arasında değil, Avrupa ile Rusya arasında denge politikası.

Dünya, ABD’siz değilse bile ABD’ye rağmen bir düzen oluşturma barış, huzur, güvenlik ve istikrar bir düzen oluşturmak zorunda.

Türkiye, son 10-15 yılda ABD’den çektikleriyle bunu çoktan gördü ve kendi çapında bu yolda yoğun bir çaba sarf ediyordu.

Ve şimdi Ortadoğu ve Körfez ülkeleri de, Avrupa da bunu görmeye başladı, başlıyor.

Dileyelim bu yeni bir dünya savaşı olmaksızın, öngörülü diplomasiler ve güven veren iş birlikleriyle olsun.