Bu ayın başında 2-10 Ekim tarihleri arasında Norveç-Oslo'da Dünya Güreş Şampiyonası düzenlendi. Geçen sene pandemi şartları sebebiyle yapılamayan şampiyona bu sene oldukça heyecanlı ve bir o kadar da kıran-kırana maçlarla tamamlandı.
Halide Edip Adıvar’ın meşhur eseri “Türk’ün Ateşle İmtihanı”nda olduğu gibi bir de Türk’ün Güreşle İmtihanı var son zamanlarda gündemden düşmeyen.
Bu ayın başında 2-10 Ekim tarihleri arasında Norveç-Oslo’da Dünya Güreş Şampiyonası düzenlendi. Geçen sene pandemi şartları sebebiyle yapılamayan şampiyona bu sene oldukça heyecanlı ve bir o kadar da kıran-kırana maçlarla tamamlandı. Erkeklerde serbest ve Greko-Romen stillerle kadınlarda madalyalar sahiplerini buldu. Olimpiyatlardan hemen sonra gerçekleştiği için mindere çıkan güreşçilerin çoğuna zaten aşinaydı güreş severler.
Toplam 30 sporcuyla gittik Norveç’e. 10 serbest, 10 greko, 10 da kadın sıkletlerinde güreşçimiz mindere çıktı. Maalesef altın madalya alamadık bu turnuvada. Bir gümüş ve üç bronz madalya kazanabildik. Gümüş Madalya Burhan Akbudak’tan geldi. Greko-Romen 82 kiloda finalde Azeri Refik Hüseyinov’a kaybetti Burhan Kardeşimiz. Altın madalya kazanan Refik Hüseyinov ise jest olarak zafer turunu Türk ve Azeri bayraklarıyla birlikte attı da yüreğimiz biraz soğudu neyse ki yabacıya gitmedi Altın madalya.
Bizim güreş milli takımı kadrosunda dört sıklette gençlere imkân tanıdı Milli Takım yöneticilerimiz. En büyük altın madalya ümidimiz Taha Algül Olimpiyatlarda olduğu gibi Oslo’da da altın madalya alamadı, bronzda kaldı. Taha dışında Bronz madalya kazanan iki sporcumuz ise erkekler 74 kilo serbest stil güreşçimiz Fazlı Eryılmaz ile kadınlar 72 kilo güreşçimiz Buse Tosun oldu.
Aslında Ülkemizin spor gündeminde güreşe gelene kadar bir sürü konu var güncel olarak. Formula 1 koşuldu hafta sonu, ortalık yangın yeri gibi. Motor seslerini ve tribünlerdeki seyirciyi ne kadar da özlemişiz. Ayrıca A Milli Futbol Takımı’nda Kuntz Dönemi başladı. Norveç’le İstanbul’da berabere kalarak havlu attık Katar yolunda. Şenol Hoca’dan pek bir fark göremedik ne kadroda ne de oyun tarzında. Bu konuları okuyan, takip eden ve yazan çok sayıda yazarımız –Allah’a şükür- var. Amma velâkin güreş yazan çok az kişi kaldı matbuatta.
İşte bu ilgisizlik kademe kademe yayılıyor ve sonunda gelinen noktada ata sporumuz dediğimiz güreşte sırtımız mindere yapışıyor. Kamuoyumuz ata sporumuza pek ilgi göstermiyor. Özellikle genç kuşaklarda güreşe karşı bir ilgisizlik hâkim. Gençler, özellikle Z Kuşağı dediğimiz meşhur deli fişekler ellerindeki telefonlardan ve sosyal medyadan başlarını kaldırıp böyle şeylere pek iltifat etmiyorlar. Oysa dünyada sporu yönetenler her türlü spor dalını aynı derecede önemsiyor ve bütçe ayırarak gençlerin o branşlara yönlendirilmelerini bir şekilde sağlıyor.
Oslo’daki Dünya Şampiyonası’nda kürsüyü Amerikalılar, Japonlar, Ruslar ve İranlılar domine etti. Eski Rus Cumhuriyetleri ile eski Doğu Bloku ülkeler ki çoğu Türk asıllı sporcularla bizden daha başarılı oldular. Kırgızistan, Azerbaycan ve Gürcistan’dan sporcular bizden daha fazla madalya ile döndüler ülkelerine.
“Önümüzdeki maçlara/turnuvalara bakacaz”, “hedefimiz Paris 2024 Olimpiyatları” gibi başarısız geçen her turnuvadan veya maçtan sonra söylenen klişeleri burada da sık sık duyduk.
Şu ana kadar uygulanan metotlarla başarılı olunmadığını, her ne yapıyor isek onun işe yaramadığını anlamak için daha ne kadar yenilmemiz ve kıt kaynaklarımızın israf edilmesi gerekiyor acaba?
Gene deve hikayesi ile bitirelim bu karamsar yazımızı. Deveye sormuşlar – boynun neden eğri? diye, ne demiş mübarek hayvan: “nerem doğru ki?
Haydi kalın sağlıcakla ve zâtınıza hoşça bakınız.