Son günlerde yaşanan kimi gelişmeler bu virüslerin tamamının nasıl iç içe geçtiğine dair örnekler sunuyor bize.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de koronavirüs salgınıyla amansız bir mücadele yürütüyor.
Ancak salgınla mücadeleyi en iyi yürüten ülkelerin başında gelen Türkiye’nin uğraşmak zorunda olduğu başka virüsler de var.
Bunların başında terör virüsü geliyor.
Onun dışında darbe söylentileriyle yeniden gerilen iç siyasetteki virüsler ve de bu iki virüsü önemli ölçüde yöneten ve yönlendirmeye çalışan dış virüsler…
Son günlerde yaşanan kimi gelişmeler bu virüslerin tamamının nasıl iç içe geçtiğine dair örnekler sunuyor bize.
Terör virüsüyle başlayalım.
İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı, önceki gün yaptığı açıklamada yurt içindeki terörist sayısının ilk kez 500’ün altına indiğini söyledi.
Bu başarı, uzun süreden bu yana yurt içinde PKK’ya karşı yürütülen amansız mücadelenin bir sonucu.
Bu mücadele aynı kararlılıkla yurt dışında Suriye ve Irak’ta da yürütülüyor.
Özellikle son iki aydan bu yana PKK, ana kamplarının bulunduğu Irak’ta ciddi şekilde kıskaca alınmış durumda.
Deyim yerindeyse Kandil’e hapsedilmiş durumda.
PKK’nın lider kadrolarının da yaşadığı en büyük kampı olan Kandil’in, diğer kamplarla ve çevredeki Kürt yerleşim birimleriyle bağlantısını sağlayan bu yönleriyle örgüt için stratejik bir öneme sahip olan Zine Werte bölgesi geçtiğimiz ay Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile iş birliği içinde belirli şekilde kontrol altına alındı.
Bir nevi PKK’nın şah damarı kesilmiş oldu.
O nedenle PKK bir aydan bu yana gerek Kuzey Irak’ta gerekse de Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde her gün eylemler yaparak bu bölgeye konuşlandırılan peşmerge güçlerinin çekilmesini sağlamaya ve IKBY ile Türkiye arasındaki iş birliğini bozmaya çalışıyor.
Kandil’e yönelik kapsamlı bir kara operasyonundan endişe duyan PKK, Türkiye’ye geri adım attırmak için önceki gün yeniden intihar eylemlerine başlama kararı aldı.
PKK’ya bağlı Sivil Savunma Birlikleri (YPS) adlı grubun “intikam hamlesi başlatıyoruz” başlığıyla yaptığı duyuru örgütün yayın organı ANF’de yer aldı.
Geçtiğimiz günlerde güvenlik güçlerine teslim olan bir PKK’lı, örgütte koronavirüse yakalanan çok sayıda militan olduğunu, bunların tedavi edilmeyerek intihar eylemlerine zorlandığını söylemişti. Muhtemelen öyle yapmayı planlıyorlar.
Şüphesiz istihbarat birimleri bu gelişmeleri yakından takip ediyordur ve güvenlik güçleri gereken önlemleri alacaktır ancak tüm bu yaşananlar terör virüsünün iyice kapana sıkıştığının göstergesi olması açısından önemli.
Öyle ki bu kıskaç terör virüsü dışında hamisi dış güç virüslerini de fena halde telaşlandırmış olacak ki, önce geçtiğimiz hafta ABD’li bir heyet bu hafta da Fransız bir heyet Suriye’ye giderek PKK’nın buradaki uzantıları ile IKBY’ye yakın muhalif Kürt grup ENKS arasında ittifak görüşmeleri için arabuluculuk yapmaya çalıştı.
Aslında her iki ülke de yaklaşık iki yıldan bu yana bunu yapmaya çalışıyor.
“Kürtlerin ittifakı”, “Kürtlerin ulusal birliği” adı altında PKK ile IKBY’nin büyük partisi KDP’yi uzlaştırarak, Kuzeydoğu Suriye ile Kuzey Irak’ı birleştirip bu bölgede özelde Türkiye genelde bölge ülkelerine karşı kullanabilecekleri bir Kürt oluşumu peşindeler.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, geçtiğimiz ocak ayında İstanbul’da görüştüğü ENKS yöneticilerine bunu alenen söylemişti.
ABD’nin zorlamalarıyla da olsa KDP de bu yönde epey adımlar attı.
Ancak bu iş birliğinin kendilerinden daha çok PKK’ya alan açma amacı taşıdığını anlayan KDP, Türkiye ile de başının ciddi şekilde belaya gireceğini görünce kısmi bir geri çekilme pozisyonuna girdi.
İşte Washington ve Paris’in bu koronavirüs hengamesi arasında apar topar buraya heyetler göndermesi, KDP’nin Türkiye ile ortak hareket etmesi halinde PKK’nın yok olma tehlikesini görmelerinden ve bunu önlemek istemelerinden kaynaklanıyor.
Burada ABD’nin yaptırımları karşısında Türkiye’nin arka çıktığı İran için de bir parantez açmakta fayda var.
Sözünü ettiğimiz Zine Werte olayı Kuzey Irak’ta sadece KDP ile PKK arasında değil, KDP ile KYB arasında da gerilime yol açmıştı.
Malum KDP Barzanilerin, KYB ise Talabanilerin partisi.
KYB, PKK’ya karşı Türkiye ile ortak hareket ettiği için KDP’ye bayrak açmıştı.
Bu çabalarından sonuç alamayınca kendisi gibi hükümetin bir diğer ortağı olan Goran ile birlikte denetimlerinde olan Süleymaniye ve Halepçe kentlerinde özerklik ilanı kararı aldılar.
PKK ile yakın iş birliği içinde olan bu iki partiyi böyle bir karar almaya yöneltenin de hamileri Tahran olduğuna dikkat çekmekte fayda var.
Yani Türkiye’nin ABD’ye karşı arkasında durduğu İran, PKK konusunda ABD ile aynı safta Türkiye’ye karşı pozisyon almakta herhangi bir mahsur görmüyor.
İşte yanı başımızda tüm bu gelişmelerle eş zamanlı olarak içeride de yeni bir darbe söylentisi başlatıldı.
PKK’nın intihar eylemi kararının, ABD ve Fransa’nın bölgeye heyetler göndererek arabuluculuk yapma çabalarının ve İran’ın Kuzey Irak’ta KYB’yi KDP’ye karşı kışkırtmaya çalışmasının nedenleri belli de, eşzamanlı olarak “içeride darbe tartışması başlatılmasının bunlarla bağlantısı var mı?” diye sormadan edemiyor insan.
Bu darbe söylentisini yayanların, PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile yakın ilişkileri ve iş birliklerini de göz önünde bulundurulduğunda bu sorunun sorulmamasının eksiklik olacağı bile söylenebilir.
Hatta “bu iktidar öyle ya da böyle gidecek” diyenlere şöyle bir soru da sormak lazım diye düşünüyorum; “O ‘öyle ya da böyle’nin içinde PKK’nın yapma kararı aldığı intihar eylemleri de var mı?”.